Woody Allen, tenis ve Scarlett Johansson gibi 3 sebepten dolayı bu filme başladım. Tenis ile başlayınca herhalde filmin tenis ile de alakası var diye düşünsem de bunun aslında hiç de öyle olmadığını ilerleyen dakikalar anladım.
Bir aşk hikayesini anlatıyor ancak sonunda ters köşe oluyorsunuz.
Chris Nola'ya aşık alıyor, birlikte oluyorlar ancak devamı hiç beklediğiniz gibi gitmiyor.
Tenis yok dedik ama Chris maç puanını acayip bir şekilde kazanıyor. Tenisi bıraktıktan yıllar sonra kariyerinin en büyük şampiyonluğunu kazanıyor. Efsane bir sahneydi.
Woody Allen filmleri keyifli oluyor. Müzikle de süsleniyor. Bu film için de aynı şeyleri söyleyebilirim ancak düşünmeden edemiyorum. Fazla mı sevişme sahnesi var. Tamam Scarlett Johansson acayip güzel, bu filmde de acayip işveli ancak bu kadar sahneye gerek yoktu bence.
Çok güzel olduğunu söyleyelim ama. Mesela.
Chris şerefsizdir.
''Maçlarda topun filenin üst kısmına çarptığı anlar vardır ve bu kısacık an içerisinde topun fileyi geçeceği ya da takılacağı belli olur. Biraz şansınız varsa, geçer ve siz kazanırsınız. Ya da takılır ve siz kaybedersiniz.''
İzleyin diyebileceğim bir film.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder