27 Aralık 2018 Perşembe

Kocaelispor 2 Muğlaspor 0


Kocaelispor'un Muğlaspor'u yendiği maç stadın benim gördüğüm en dolu maçıydı, Kocaelispor'un en rahat kazandığı maçtı, tribünlerin iyi olduğu maçtı. 27 Ocak 2019 Pazar 13:30'da Gölcükspor maçıyla tekrardan Kocaelispor'un yanında olmaya devam edeceğim. Bu postu yıllar sonra dönüp baktığımıda o gün orada neler yaşandığını hatırlamak için girdim.

26 Aralık 2018 Çarşamba

It's a Wonderful Life


Hayatımda izlediğim en eski filmlerden birisi. 1946 yapımı It's a Wonderful Life Amerika'da klasikleşen noel filmi diye lanse ediliyor. İnternette de listelere bakınca hep adı geçiyor.

Film için tamamı güzel diyemem ama özellikle son 30 dakikası çok iyi, son 15 dakikası mükemmel yorumunu yapabilirim. İlk 90 dakika sıkılabilirsiniz hatta ancak öyle bir son dakikalar izledim ki gerçekten ilk bölümleri unutturdu ve ağızda nefis bir tat bırakarak sona erdi.

Hayatı boyunca insanlara umut olan, yardım eden, yaşadığı yere katkı sağlayan George Bailey yaşadıkları nedeniyle intiharın eşiğine gelir. Ancak o an devreye ''koruyucu melek'' girer ve Bailey'e unutamayacağı anlar yaşatır.

En olumsuz anda bile bir umut vardır diyenlerin filmi olmuş.

Senaryo ve kurgu açısından kusursuz bir film. 1946 senesinde çekildiğini düşünürsek daha da anlamlı oluyor. 

Yönetmen Frank Capra filmi. En iyi filmi olarak geçiyor. Ayrıca bir çok oscar ödülü de, adaylığı da bulunuyor. 

İnsanın yanında her zaman ona destek olacak dostlarının olması şahane bir şey. Ayrıca her zaman destek olacağınız dostlarınız da olsun.

Türkçeye Şahane Hayat diye geçen film gerçekten de şahane. İzleyin.

23 Aralık 2018 Pazar

Joyeux Noel


Şimdiye kadar izlediğim en güzel noel temalı film olabilir. Hem dram, hem savaş, hem müzikal, hem tarih bir arada olunca ortaya böylesine kaliteli bir iş çıkıyor.

1914 yılında Birinci Dünya Savaşı sırasında cephede bulunan Alman, İskoç ve Fransız askerlerinin noel günü müziğinde etkisiyle nasıl bir savaş yaşadıklarını anlatan bir film. Savaşın anlamsızlığı, müziğin güzelliği, insanın hiç tanımadığı bir insanla çok zor bir ortamda nasıl bir arada keyifli vakit geçireceği filmin her saniyesi karşımıza çıkıyor.

İyi sahneler, iyi müzikler, iyi oyunculuklar.

Film tamamen gerçek olaylara dayanmaktadır.

Kanlı, bombalı, insanların birbirlerini nefretle öldürdüğü savaş filmlerinin arasında gerçekten insani duyguların bir savaş alanında nasıl olduğunu bizlere gösteren film izledik.

Cepheler birbirine o kadar yakın ki bir cephede çalınan müzikle diğer cephedeki asker hüzünlü anlar yaşayabiliyor.

Gayda nefis bir çalgı. Dinlemek keyif veriyor insana.

Çam ağaçları.

Son tren sahnesi.

Filmde yer alan Diane Kruger çok güzel. Bakın.

Çok iyi film, izleyin.

13 Aralık 2018 Perşembe

Cocu'nun Vedası


Fenerbahçe'ye geldiğinde heyecanlandık, PSV ile yaptıklarına imrenerek baktık. Ancak işler burada öyle gitmedi. İlk sezonudur, her türlü sabretmek lazım diyordum ancak öyle yapılmayacak şeyler yaptı ki sabretmek imkansız hale geldi. Fenerbahçe camiası olarak bir gün kalmasına tahammül edemezdik. İyi bir insan olduğunu düşünüyorum, başarılı olmasını da çok isterdim. Ama olmadı. Sözleşmesi karşılıklı anlaşılarak feshedildi. Yolu açık olsun.

12 Aralık 2018 Çarşamba

Bridget Jones's Diary


Hayatının bir noktasında artık işlerin kendi kontrolünden çıktığını hisseden ve bunu değiştirmek isteyen Bridget günlük tutmaya başlar. Bundan sonra daha cesur kıyafetler giyinen, erkeklerle daha samimi hareket eden, daha rahat olan bir Bridget izleriz. Açıkcası bu filmi ''Noel Filmleri'' listelerinde görünce izledim ve çok da beğendiğim söylenemez, daha bi ''kadınsı'' bir film olduğunu düşünüyorum. 97 dakika olması filmi bitirmeme kolaylık sağladı.

5 Aralık 2018 Çarşamba

Home Alone


18 Ocak 1991 tarihinde Türkiye'de sinemalarda vizyona giren bir film. Ben henüz 3 yaşındayken. Filmi o zaman seyretme şansım doğal olarak yoktu, daha sonra tv'den de sadece bir kaç sahnesini izlemiştim ancak oturup tamamen 1 kez olsun izlemememiştim. Zaten şimdi izlediğimde hiçbir sahneyi hatırlamadığımı gördüm. Noel temalı filmler denildiğinde bir çok kişi tarafından ilk söylenen film oluyor. Film vizyona girdikten 27 yıl sonra açıp izledim.

Belki çocukken izlesem çok daha fazla güler, çok daha fazla keyif alırdım ancak yine de oldukça iyi zaman geçirdim. Ailesini pek sevmeyen ve yaramaz Kevin annesi tarafından cezalandırılır ve çatıkatına kapatılır. Ancak bir gün sonra tüm ev sakinleri aceleyle çıkıp tatile gittiğinde Kevin'ın unutulduğunu uçakta anlarlar. Evde yalnız kalan Kevin önce korksa da daha sonra bunun tadını çıkarmaya başlar. Eve gelen hırsızlar ise Kevin'ı fazla küçümser ve macera dolu dakikalar başlar.

Bu tarz filmlerde çocukların hırsızları alt etmek için yaptıklarını izlemek beni çok keyiflendiriyor. Evin her bir noktasına farklı farklı düzenekler kurup beklemeye başlıyor. Ve bu sayede de bizlere acayip keyifli anlar yaşatıyor. Bu tarz film önerisi varsa alabilirim.

Kevin'ın ailesi yokken diğer evlerde noel kutlayan insanları izlemesi filmin hüzünlü anlarından biriydi. Bir çocuk için ailesinden uzakta olmak buruk oluyor.

Noel ve kar olmazsa olmaz ikili. Bu filmler çekilirken herhalde ilk yazılan olay bu. Kar olacak. Etrafta ışıklı, süslü evler, ağaçlar. 

Filmdeki ev şahane. Tık.

Noel konseptli evler. Şömine önünde ağaçlar, süsler, hediyeler. İnsanın içini ısıtıyor.

Filmlerden sahneler açarak hırsızları evden kovduğu sahneler oldukça iyi ve komikti.

Filmin başrol oyuncusu 1980 doğumlu Kevin yani Macaulay Culkin. Film çekildiğinde 10 yaşındaymış. Şu an 38 yaşında. O zaman sevimliymiş, şu an değil. Zaten IMDB'den bakınca en yüksek puanlı filminin bu olduğunu görüyoruz. 

Serinin 2, 3 ve 4. filmlerini şu an için izlemeyi düşünmüyorum. Biraz bakınca zaten 2'nin de iyi olduğunu söylüyorlar ancak 3 ve 4 zaten oldukça kötüymüş.

Tribünün Rengi Yoktur


Eskişehirspor Pazartesi günü deplasmanda Afyonspor ile karşılaştı ve sahadan 2-1 yenilgiyle ayrıldı. Eskişehirspor zor günler geçiriyor. 2016-2017 sezonu sonunda oynanan final maçında Göztepe'ye kaybeden Eskişehirspor o sezonun ardından lige zor tutunmuştu ve bu sezon işler daha da kötü. Şu an bulunduğu ligde 12 puanla 17.sırada. Ligde kalabilmesi için ciddi çıkışa geçmesi gerekiyor. Ancak Eskişehirspor'un değişmeyen bir yönü var. O da taraftarları. Gittikleri her maçta takımının yanındalar, her maç 90 dk susmuyorlar, takımlarına destek oluyorlar. Afyon maçında da aynısı oldu. Maçı 2-1 kaybeden takımlarının tribünlere çağırıp bu tezahuratı söylediler. Bir taraftar için asla kafasından silinmeyecek bir tezahurat. Ne küme düşmek, ne şampiyonluğu kaybetmek, ne ağır derbi yenilgisi, ne kötü futbol. Takımlarının yanında olmak yetiyor herkese. Eskişehirspor taraftarlarının söylediğini statlarda söylemeye devam edeceğiz...

sen şampiyon olmasan da
kupaları almasan da...

Fenerbahçe 2 Kasımpaşa 2


Fenerbahçe'nin Kasımpaşa ile oynayacağı maça giderken cebimde biletim yoktu ancak yola çıkarken bir arkadaşımın Fenerium Üst C Blok kombinesini aktarması ile bir kez daha maçı statta izleme şansı yakalayacaktım.

Kasımpaşa kağıt üstünde çok zor maç. Lig ikincisi, çok iyi oyuncuları var, çok iyi golcüsü var ve başında buraları oynamayı bilen efsane hoca Mustafa Denizli. Fenerbahçe ise tam tersi. Camia olarak kimse bu maçı kazanacağına inanmıyor. Oyuncular formsuz, bireysel hatalar fazla, maçları koparamıyoruz, iyi bir golcümüz yok. Sadece iyi bir golcü ile bu ligde çok üst sıralara oynamak mümkün.

Maç beklediğimiz gibi başladı. Kasımpaşa sahayı çok iyi parselliyor, istediklerini yapıyor ve bizlere asla alan bırakmıyordu. Yine de Mehmet Ekici ve Valbuena gibi oyuncularla pozisyona da girdik. Önce verilen penaltı, Harun'un kurtarışı, VAR'a giden pozisyonlar. Ardından Trezegeut'nin şahane ortasına penaltıyı kaçıran Diagne skoru 0-1'e getiriyordu. Tribünde net görebiliyoruz evet Kasımpaşa daha iyi takım ancak sahada daha çok mücadele eden bir Fenerbahçe var. Önce 44.dakika Valbuena Neustadter'in ağzına bıraktı topu, ardından bir dakika sonra Özgür Çek talihsiz bir vuruşla topu kendi ağlarına gönderdi ve ilk yarıyı 2-1 önde kapattık. 2.yarının 9, maçın 54.dakikası ise Diagne kendisinin ve takımının ikinci golünü attı. O dakikadan sonra Kasımpaşa her an 3'ü bulacakmış gibi oynadı. 65.dakika Mehmet Ekici ve Valbuena'nın da çıkmasıyla beraber maç bizim için sona erdi. 2-2 iyi sonuç böyle bitsin demeye başladık.

Mehmet Ekici, Valbeuna, Barış takımın en iyileriydi. Ancak burada kötülerden bahsetmek lazım. Mesela Hasan Ali Kaldırım son haftalarda iyice düştü, eskiden sürekli ileri gider, mücadele ederdi ancak şu an pek bir şey yapmıyor. Sanki umursamıyor gibi top oynuyor. Slimani gerçekten iyi ki kiralık dedirten oyun oynuyor. Sezon başında tüm taraftarlar dahil ben de burada övdüm, çok iyi iş yapacak dedim ama büyük hayal kırıklığı yaşıyoruz. Net pozisyonları gole çeviremiyor. Ve evet artık iyice diyorum. Takımda süre almasının hiç kimseye faydası yok. Elif son haftalarda çok büyük düşüşte, zaman zaman iyi işler yapsa da bunu genele yayamıyor. Mehmet Topal kötü, Roman kötü, Harun her maç penaltı kurtarıyor ancak yan toplar sıkıntı. Isla kötü.

Fenerbahçe 14 hafta sonunda, 14 gol attı, 14 puan topladı. İnsanlar farkında değil. Hatta şey diyenler var ''Fenerbahçe düşer mi abi ya?''. Asla katılmıyorum. Fenerbahçe düşer beyler. 5 hafta sonunda dipte değiliz. İlk yarı bitiyor, tek haneli sıralara çıkamadık. Takım buraları oynamayı bilmiyor, 1 puan yeterli demiyor, taraftar baskısından isteklerini rahat şekilde yapamıyor, anadolu deplasmanları çok zor olacak. Küme düşme ihtimallerini konuşmak için acaba daha ne gerekiyor?

Fenerbahçe tribünleri zaman zaman çok iyiydi, özellikle ilk yarı sonunda tüm stat tarafından söylenen ''Çocuklar inanın...'' tezahuratı son zamanların en iyi anlarından biriydi. Okul Açık ile Maraton Üst köşe neden farklı tezahuratlar söylüyor bunu anlamıyorum. İki tarafın aynı tezahuratı söylemesi çok mu zor? Ayrıca Fenerbahçe'nin çok daha güzel besteleri varken neden hep aynı besteler arasında gidip geliyoruz. Mesela Fenerbahçe'ye gol lazımken neden uzun besteler söyleyip gol ile ilgili besteleri söylemiyoruz. Fenerbahçe tribünleri iyi ancak çok daha iyi boyuta geçmesini biz engelliyoruz. Bir kez daha yazıyorum. Sefa abinin liderliğini arıyor tribünler.

Yıllar sonra Fenerium Üst tribününe girdim. Giriş-çıkış çok daha rahat. Girerken neredeyse aramıyorlar. Okul Açık'a girerken polisler çok daha sıkı ararken burada neden böyle bilmiyorum. Sanırım Okul Açık'a girenlerle buraya girenleri farklı görüyorlar. Okul Açık'a girerken cep telefonunun sarj aletini soran polisler varken burada cebimde görmesine rağmen hiçbir şey sormuyorlar. Çifte standart var. Okul Açık'a giren taraftarın daha bir olay çıkarma ihtimali olduğunu düşünüyorlar. Maçı izlemek daha rahat ancak çizgi tarafını net şekilde göremiyoruz. Mesela herkes otururak maç izlemeye çalışsa önümüzdeki çizgide ne olup bittiğini görmek için ayağa kalkmak lazım. Stat yapılırken nasıl yapılmış anlamıyorum. Tezahurat sadece karşılıklı yapma isteği gelirse ya da komple stat havaya girerse yapılıyor.

Isıtıcılar büyük lüks. Cidden acayip etkisi var. Rüzgar olmayan maçlarda terletiyor.

Yok yere çıkan kavgalar, tartışmalar.

2018 yılında Fenerbahçe stadında izleyebileceğimiz tek maç kaldı. 17 Aralık 2018 Pazartesi Erzurumspor maçı son maç.

4 Aralık 2018 Salı

The Holiday


Başrollerinde Cameron Diaz, Kate Winslet, Jude Law ve Jack Black'in olduğu bir romantik komedi. Noel zamanı aşk hayatında sorunlar yaşayan, aldatılan 2 kadın bir internet sitesi aracılığıyla evlerini değiştirir. Biri İngiltere'den Amerika'ya diğeri Amerika'dan İngiltere'ye taşınır. Amaçları dertlerinden uzaklaşmak, kafa toplamak ve tekrardan hayatlarına geri dönmek. Ancak aşkın insanı ne zaman, nerede bulacağı belli olmuyor ve Amanda ve Iris aşık oluyorlar. Tabii aşık olmasının etkilerinden birisi de düştükleri boşluk ve ruh halleri.

Film çok mu iyi? Değil. Ancak sadece Kate Winslet ve Cameron Diaz gibi iki güzel oyuncuyu izlemek insanı mutlu ediyor. 2 saat 11 dakika boyunca bir an bile sıkılmadan izledim. Aslında bu olay filme iyi demek için bir sebep.

Evleri takas etmek iyi fikirmiş. Bu film 2006 yılında vizyona girmiş ve böyle bir şey varmış. Acaba Türkiye'de böyle bir şey var mı? 1 haftalığına evleri değiştirmek mümkün mü? Kesin yoktur. 

Graham rolüyle Jude Law karizma olsaydı? Çocukları ile beraber tam bir aile babası. Kızları için evinde inek bile besliyor.

Arthur rolüyle Eli Wallach yer alıyor ancak onun konusu biraz askıda kaldı . Ya koymayacaktınız ya da böyle bir son yapmayacaktınız.

Noel zamanı kar yağar. Hayatın kuralı. Bize filmlerde hep böyle yansıttılar, yansıtmaya devam ediyorlar.

Çok iyi şarkı. Filmde de iyi gidiyor. Tık

Güzellik bakımından da oyunculuk bakımından da Kate>Cameron.

3 Aralık 2018 Pazartesi

Fenerbahçe 0 Dinamo Zagreb 0


Fenerbahçe peşinde geçen hayatlar. Tabii bunun için insanın ya işsiz olması lazım ya maçın izin gününde oynanması lazım ya izin alabilecek bir iş yerinde çalışıyor olmak lazım ya maddi yönden stada gidebilecek durumda olmak lazım. Hayatımın 6 yılı izin alabilecek bir iş yerinde çalıştıktan sonra şu an işsiz olmanın avantajını kullanıyorum. Ve bu sayede Fenerbahçe'nin maçlarını statta izleme şansı yakalıyorum.

Fenerbahçe-Dinamo Zagreb maçı için İstanbul'a giderken akıllar ne son hafta kaybettiğimiz Trabzonspor maçındaydı ne ilk maç Zagreb karşısında alınan ağır yenilgide ya da başka bir şey. Sadece Fenerbahçe kimliği ve saf Fenerbahçe sevgisi ile bir maça daha gidiyorduk.

Fenerbahçe'nin yıllarca maçına gittim ancak sadece sevindiğim veya sadece üzüldüğüm maç sayısı çok değildir. Ya maç sonu istifa tezahuratları yapılan bir başkan, ya hakem hataları, ya takımın mücadeleden yoksun olması, ya istifaya çağrılan hocalar, ya futbolun istenildiği seviyede olmaması. Fenerbahçe maçına gitmek istiyorum, takımın mücadele etmesini, coşkulu futbol oynamasını, rakipten her maç daha fazla koşmasını istiyorum. Bunun sonucunda gelecek yenilgi ya da kaçacak şampiyonluklar bir taraftar olarak beni hiç ama hiç ilgilendirmiyor. Kimse takımını kupa için sevmez, kimse takımını şampiyonluk beklentisi ile sevmez. Çocuk yaşta bu takımı severken ne kupa biliyorduk ne başka bir şey. Saf bir sevgi vardı. Ancak o sevgi her geçen gün farklılaşıyor.

Zagreb maçı takım elinden geldiği kadar mücadele etti, koştu, istedi, yetenekler ölçüsünde gol aradı ancak bulamadı. Yine de 0-0 ile üst tura çıkmayı başardı. Bir taraftar olarak bu beni mutlu etmeye yetiyor.

Mesela 2.yarı başında dakikalarca gırtlak patlatarak ''Hep peşinden iz sürdük yol bilmeden...'' tezahuratını söylediğim anlar benim için bu maçın en güzel anlarıdır. O anlar ne sahada oynanan oyuna baktım ne başka bir şeye. Sadece takımı ne kadar çok sevdiğimi düşündüm ve bu takıma ne kadar çok bağlı olduğumu. Bu tarz anlardan keyif alıyorum. O an gerçekten hiçbir şey umrumda olmuyor. Küçükken kahvenin yan camından izlediğim Fenerbahçe'yi en çok anlar hissediyorum. Öyle bir sevgi.

Kadıköy'de soğuk maçlara gittim ancak bu kadar soğuk maça uzun süredir gitmiyordum. Sağlam üşüdük. Tabii soğuk havada hemen ''soğuktan üşüsek titresek bile, sana olan aşkımız bitmez Fenerbahçe'' tezahuratı söylüyoruz. Bu anların tezahuratı.

Hepimiz ölelim, Fenerbahçe yaşasın sadece tezahurat değil, hayatımızın gerçekleridir.

Şartlar el verdiği sürece Fenerbahçe'nin peşinde hayat yaşamaya devam.

2 Aralık 2018 Pazar

Kocaelispor 3 Karacabey Belediyesi 0


Kocaeli'nin yeni stadında acayip bir atmosfer oluşmaya başladı. Genci, yaşlısı her maç binlerce kişi maça geliyor, tribüne rahat giriyor, rahat açıdan maçı izliyor, keyifli futbol izliyor ve takım da kazanırsa evine mutlu dönüyor.

Cumartesi günü İstanbul'dan gelen misafirim, blogların unutulmaz yorumcusu Varol Döken ile beraber yine stat yoluna düştük. Havanın güzel olması, Kocaelispor'un bir önceki maçı kazanmış olması gibi etkenlerden dolayı yine hatrı sayılı bir kalabalık maç için stada koşmuştu.

Kocaelispor maça kusursuz başladı, topa hakim olan, karşı kalede üst üste pozisyonlar buldu. Rakibin 10 kişi kalması ile beraber iyice oyuna hakim olan Kocaelispor golleri de buldu ve sahadan 3-0'lık net bir galibiyetle ayrıldı.

Burak Süleyman'ın kötü oynadığı gün Kocaelispor adına Sefa Narin, Rıza Altıntaş ve  Ali Keten golleri atan isimler oldu. Rıza Altıntaş'ın attığı gol görülmeye değerdi.

Oyuncu kalitesinin çok büyük farklar göstermediği üçüncü ligde oyunu mücadele belirliyor. Tüm oyuncular 90 dk koşuyor, mücadele ediyor. Kazananı da daha çok mücadele eden taraf belirlemiş oluyor. Bu maçta da onu net şekilde gördük. Sahada acayip bir mücadele vardı. Ancak Kocaelispor çok daha istekli, çok daha hazır olduğu için maçı rahat şekilde kazandı.

Geçen maç yazdığımı tekrar edeceğim de Hodrimeydan nasıl oluyor da bulunduğu tribünün özellikle alt katını dolduramıyor. Evet çok iyiler, evet katkı sağlıyorlar, evet bağırınca ses getiriyorlar ama o tribünün bir şekilde tamamen doluyor olması lazım. Bilet fiyatlarını gerekirse düşük tutup oraya bağıran kitleyi doldurabilmek lazım. Galibiyetler üst üste geldikçe daha da dolacak tabii ancak kulübün de bunun için kenti maçtan bir kaç gün önce havaya sokması gerekiyor. Maçın biletlerinin maçtan önce şehir merkezinde satılması, reklam verilmesi gibi detaylar önemli hale geliyor.

Kocaelispor 14 haftayı 26 puan ile 2.sırada tamamladı. Lider Bayburt İÖİ ile arasında 6 puan sürüyor.

Stat yanlarındaki köfte kokusu.

Kocaelispor bu lige gerçekten fazla. Camiası ile kesinlikle üst sıraları hakediyor.

Stadın etrafındaki trafik sorunu nasıl çözülecek merak ediyorum. Stadın yanlış yere yapıldığını düşünmeye başladım.

Maç sonrası da Kocaeli'nin merkezinde yer alan Köfteci Behçet İzmit'in en iyi köftecilerinden, Sütten ise en iyi tatlıcılarından biri olduğunu bir kez daha bize kanıtladı. Futbol, yemek, tatlı, bol muhabbet ile günü bitirdik.

Kocaeli'de bir maça gelin, bu atmosferi de, bu mücadeleyi de yerinde takip edin. Maç sonunda meşhur köftecide yemek yerseniz günü daha da güzelleştirmiş olursunuz.

Tribün ve maç iyidir, gidilir.

The Christmas Chronicles


Bir arkadaşımın ''Bütün Noel filmlerini izlemek istiyorum'' sözünden sonra konuşmada önerdiği ilk filme başladım ve akabinde kendi kendime ''30 gün Noel filmi izleme'' hedefi koydum. Genelde hayatım boyunca özellikle son yıllarda artan şekilde bu tarz kitap, dizi, film listeleri yapıp izlemeyi seviyorum.

''30 gün Noel filmi izleme'' hedefiyle ilk seyrettiğim film ise Kurt Russell'ın başrolünde The Christmas Chronicles oldu. Annesinin işe gitmesi nedeniyle evde kalmak zorunda kalan iki kardeş Noel Baba'nın peşine düşer ve gizlice kızağına binerler. Ancak bu heves başlarına büyük dertler açar. Noel Baba'nın kızağı kırılır ve ardından olaylar gelişir. 1 saat 44 dakika boyunca eğlenceli şekilde yaşananları seyrediyoruz.

Aile, komedi kategorisinde yer alan film aslında Amerika'da ya da başka ülkelerde insanların nasıl bir Noel arifesi geçirdiğini de anlatıyor.

Noel Baba'nın sözde Hristiyanlık dinine ait olması gibi sebeplerden sevilmemesi bu filmi izledikten sonra bir kez daha saçma geldi. Filmde de sık sık onu düşündüm. Ufak çocuklar yıl boyunca uslu durur, yaramazlık yapmazsa Noel Baba isteklerini yerine getiriyor. Ne kadar güzel bir bakış. Günümüzde bir çocuğun isteğini yerine getirmek, çocuğu mutlu etmek hangi dine ait olursa olsun güzel bir şeydir. Keşke Türkiye'de de bu bakış açıları olmasa ve Noel Baba'lar tüm yurtta çocuklardan istek toplasa ve onları Aralık ayında yerine getirse. O çocukların o an mutlulukları bile yeter. Bu filmde de görüyoruz mektupların yazıldığı oda, videoların izlendiği oda insanı mutlu etmeye yetiyor. Zaten ülke olarak bu tarz bir bakış açısında olsak, her şeye iyi niyetle yaklaşsak her şey daha güzel olacak.

İnternette araştırma yaptığımız zaman Noel Baba'nın Demre'de doğduğu da yazıyor, hediye dağıtma alışkanlığının İskandinav mitolojisindeki tanrı Odin'e dayandığı da yazıyor. 

İnsanların tüm hayatı boyunca isteklerinin karşılarında yer alan birisi-Noel Baba- tarafından takır takır söylenmesi adamı şoka sokar. Filmde de bir çok sahnede görüyoruz. Özellikle polislerin isteklerinin gerçekleştiğini duyduktan sonra tepkileri şahane.

Kırmızı-Beyaz giyinmesini Antalyaspor'a bağlayanlar var...

Popüler Noel Baba imajının 1931 yılında Coca-Cola şirketi için hazırlanan reklama dayandığı da söyleniyor.

29 Kasım 2018 Perşembe

PSV 1 Barcelona 2


Bir kez daha aynı cümleyi kuruyorum. ''Messi gibi bir futbolcuyu izlediğim için çok şanslıyım.'' PSV karşısında maç boyunca çok iyiydi, her şeyi yaptı, 10 dakika içinde şahane bir gol ve şahane bir asist ile maçı tek başına Barcelona'ya getirdi. Barcelona bu sonuçla grup liderliğini garantiledi.

Messi Şampiyonlar Ligi tarihinde 106.golünü attı ve bir takımda en çok gol atan oyuncu oldu. Toplamda da Ronaldo'nun 15 gol gerisinde. Ancak Ronaldo Messi'den 29 maç fazla oynadı. Maç sayıları eşitlendiği zaman bu istatistiğin nerede olduğuna bakarız.

Messi bu sezon 3 maçta 6 Şampiyonlar Ligi golü. bu sezon 15 maç sonunda 15 gol, 8 asist.

PSV'nin ilk yarı 3 topu direkten döndü, karşı karşıya maç boyunca acayip pozisyonlar kaçtı. Şans yanlarında olsa Barcelona'yı yenerlerdi.

PSV tribünleri çok iyiydi. Özellikle 1-2 sonrası kendinden geçtiler.

Cocu maçı tribünden izledi.

28 Kasım 2018 Çarşamba

Vikings


Vikinglerin hayatını, savaşlarını, aile içi kavgalarını anlatan bir dönem dizisi. Aslında konu çok ilgi çekici. İzlemeden önce çok iyidir kesin diyorsun. Oyuncular ve oyunculuklar iyi. Yakışıklı adamlar, güzel kadınlar.  Her bölümde sevişme sahneleri, savaş sahneleri. Çekildiği yerler nefis. İrlanda'nın güzelliklerini görebiliyoruz. Bazı bölümler zirveye çıkıyor. İzlerken tüyler diken diken. Bazı bölümler oldukça durağan geçiyor. 59 bölüm yayınlandı. 28 Kasım 2018 bugün itibariyle 60.bölüm geliyor. Herhalde yıllar sonra düzenli takip edeceğim dizi olacak.

Ragnar Lothbrok, Floki, Lagertha, Rollo, Athelstan, Aslaug, Björn, Ivar, Sigurd, Siggy, Ubbe, Hvitserk, Heahmund, Ecbert, Judith, Aethelwulf, Kalf, Harald, Torvi, Horik gibi bir çok unutulmuş karakter. Zaman zaman değişik karakterleri sevmiş olsam da en sevdiğim 3 karakter saysam bir çok kişi gibi Ragnar, Floki ve Lagertha derim. En nefret ettiğim 3 karakter ise Ecbert, Rollo ve Judith.

Dizinin daha az bölümle efsanevi bir işe dönüşme ihtimali varmış ancak bunu kullanmamışlar. Bu kadar iyi konu çok daha kült bir dizi olmalıydı. Evet iyi dizi, izlenilebilir dizi ama işte o kült seviyesi çok başka. IMDB puanı 8.6. Hakediyor. Ama dediğim gibi daha da iyi olabilirmiş. 

Paris baskını ve Ecbert intikam bölümleri herhalde en sevdiğim bölümlerdir.

İlk bölümü 3 Mart 2013 tarihinde yayınlanmış, ben ilk bölümü 29 Ekim 2018 tarihinde izledim. 29 günlük sürede 59 bölümü bitirdim.


Lagertha.

Çok iyi çift.

Dönem dizisi izlemek istiyorsanız izleyin. Özellikle ilk 4 sezon çok iyi. Netflix'de mevcut.

Avrupa Deplasmanı


Takımının maçında tribünde olmak bir taraftar için en güzel ve keyifli anlardan biri. Hele bu deplasman tribünüyse çok daha anlamlı oluyor. 

4 maç sonunda alınan 1 puan, gruptan çıkmaları için mucizeler lazım, rakip çok güçlü Manchester United, iki şehir arası mesafe 1.326 km... Ancak bunlar Young Boys taraftarlarının maça gelmesini engelleyecek detaylar değildi. Tribünde yerlerini aldılar, sapsarı giyindiler, takım sahaya çıkarkan yaptıkları meşale şov ile güzel anlar yaşattılar, maç boyu susmadılar. Taraftarlığın nasıl yapılması gerektiğini, ne sonuca, ne iddiaya gerek olmadığını bizlere gösterdiler.

Her taraftar takımının maçını statta izleme şansı yakalasa keşke. Kulüp başkanı olsam bununla ilgili çalışma yapar, her iç saha maçına hayatında maça gelmemiş insanlardan 1 otobüs taraftar getiririm. 

27 Kasım 2018 Salı

Müslüm


Nereden başlayacağımı bilemediğim bir yazı. Ancak şuradan başlamak lazım. Film evet çok iyiydi, bir daha izlemek isterdim ama asıl iyi olan hikayenin insanı acıtan ve yaralayan kısmıydı.

Müslüm Gürses'i hayatımda dinlemiş biri değilim. Bana hitap etmediğini düşünüyorum. Normalde arabesk müzik dinlemiş olsam da Müslüm Gürses'in sesi ya da şarkıları bana her zaman zor gelmiştir. Açıp da hayatımda dinlemişliğim yoktur. Tanışmama gelince de 2008 yılında daha önce başka sanatçılardan dinlediğim şarkılara yaptığı yorumlarla oldu. Sandık albümünde Kenan Doğulu, Fikret Kızılok, Ajda Pekkan, Sezen Aksu gibi isimlerin şarkılarını söyledi ve ününü daha geniş bir kitleye duyurmuş oldu. Müslüm Gürses'i ilk kez bu şarkılarla dinlemeye başladım. Bu şarkılara yaptığı yorumları sevdim ancak yine açıp eskiden ne yapmış diye de bakmadım. Sadece Beyaz Show ya da İbo Show tarzı yerlerde izledim, dinledim. Sempatik tavırlarıyla iyi biri olduğunu oralarda görebiliyorduk.

Filmin adını ilk duyduğumda zaten biyografi filmlerine meraklı olduğum ve daha önce gidip de çok sevdiğim Ayla filminin yönetmeni tarafından çekildiğini öğrendiğim için ben bu filme giderim diye düşündüm. Ve bu iki sebepten dolayı filme gitmeye karar verdim.

Film Müslüm Gürses'in hayat hikayesini anlatıyor. Çocukluğundan ölümüne kadar olan süreçte yaşadıklarını aşama aşama görüyoruz. Çocukluğunda yaşadığı zorluk, babası ile yaşadıkları, müziğe giriş süreci, daha sonra ailecek çektikleri çileler, şehir değişiklikleri, hayata tutunma, kaza, Muhterem Nur yani eşi ile tanışma hikayesi, ameliyatlar, ölümler, acı dolu günler... Filmden kısa kısa devam edeyim.

Öncelikle benim yıllarca gördüğüm Müslüm Gürses profili ile filmde yansıtılan profil farklı. Kendini jiletleyen insanlar, daha arabesk şarkılar filmde kendine yer bulamamış. Sanki film Müslüm Gürses'i daha güzel göstermek istemiş. Hikayesinin büyüklüğüne zarar gelmemesi için belki de bunu böyle yansıttılar.

Açıkcası benim eksiğim mi bilmiyorum ama İbrahim Tatlıses ile özdeşleşmiş Mutlu Ol Yeter şarkısının koyulması ne derece doğru? Biraz araştırınca bu şarkıyı ilk olarak 1980 yılında Müslüm Gürses, 4 sene sonra 1984 yılında ise İbrahim Tatlıses'in söylediğini görebiliyorum ama film öncesi bana sorulsa bu şarkı İbrahim Tatlıses'in derdim. Acaba biraz da şarkının popülaritesi olduğu için mi böyle seçim yapıldı?

Oyuncu performanslarından ayrı bir paragraf olarak bahsetmezsem olmaz. Timuçin Esen Müslüm Gürses rolünü kusursuz oynamış, hareketleri, konuşması net olarak kusursuz. Zaten Müslüm Gürses'i yakından tanıyan herkes öyle diyor. Bu rol için Amerika'da eğitim aldığı söyleniyor. Bir de Müslüm Gürses ile beraber çalışan Burhan Bayar çok yardımcı olmuş. Muhterem Nur rolüyle Zerrin Tekindor yine kendine yakışan bir oyunculuk yapmış. Bir kadından bu kadar kalite akar. Müslüm Gürses'in gençliğini oynayan Şahin Kendirci henüz 2001 doğumlu ancak performansı ile büyük beğeni aldı. O Ses Çocuklar ile meşhur oldu ve bu işle büyük bir başarı elde etti. Limoncu Ali rolüyle Erkan Can Müslüm Gürses'i müzikle tanıştıran adam. Belki de o olmasaydı Türkiye Müslüm Gürses gibi biriyle tanışamayacak, böyle bir filmi izlememiş olacaktık. Müslüm Gürses'in kardeşi rolündeki Taner Ölmez Ahmet Akbaş rolünün hakkını sonuna kadar vermiş. Zaten tiyatro çıkışlı bir oyuncu. Her rolün üstesinden geliyor. 

Müslüm Akbaş kısmı Müslüm Gürses kısmından daha etkileyici ve iyiydi. 

Muhterem Nur'un ses sanatçısı olduğunu bu film sonrası öğrendim.

Çocukluğunda babasının hapse girmesi, daha sonra kardeşleri ve annesi ile tek başlarına yaşamak zorunda kalmaları, babasının hapisten çıktıktan sonra annesini ve kız kardeşini gözlerinin önünde öldürmesi, daha sonra kardeşini askerden kaçtığı zaman jandarmalara direnip da silahlı çatışmada kaybetmesi, tam işleri yoluna koymuşken kaza yapması, öldü diye morga konması, bir kulağını kaybetmesi, başına koruyucu plaka takılması, tüm hayatı boyunca baş ağrısı çekecek olması ve 60 yılda biten hayat. 

Hayat hikayesi bu kadar hüzünlü olmasaydı film bu kadar beğeni almazdı. İnsanlar biraz da hikayeden etkilenip filmi daha iyi yerlere koyuyor. Hikayenin de etkisi ile duyguyu sonuna kadar veren bir film izledik.

Müslüm Gürses annesini ve kardeşini öldüren babasını bile hapisten çıktıktan sonra bırakmıyor. Kendisini bıçaklayan genci bile hemen affediyor. Televizyonda duruşundan bu yapısını biliyorduk. Ancak filmde biraz daha fazla detayla gördük. Ve böylesi güzel bir adamın böylesi bir hayat yaşamış olduğunu bilmek insanı hüzünlendiriyor.

Muhterem Nur'a uyguladığı şiddeti de gördük. Hem tanışma anında hem daha sonra. Ancak yine bir araya gelmeyi başarmışlar. Acaba bu hayatları boyunca devam etti mi? Yoksa belli yerde kesildi mi? Yoksa ailesinden şiddet gören bir insanın bunu eşine uygulaması güzel hareket değil. 

Filmde söylenen şarkılar YouTube'a yüklendi. Tıklayın.

Müslüm Gürses'in Muhterem Nur ile otelde konuştukları sahneler ve otobüste Muhterem Nur'u izlediği sahneler çok iyiydi.

Oyunculuğunun yanında sesi de iyiymiş Timuçin Esen'in. Bazı insanlar filmde Müslüm Gürses'in sesini duyamadık eleştiri yaptı. Biraz araştırınca yapımcı Mustafa Uslu'nun ''Filmde Müslüm şarkılarını kullanmak için telif ödemeyecektim. 14 şarkıyı Timuçin Esen'e okuttuğum için eser sahiplerine 1.8 Milyon TL telif ödedim.'' açıklamasını görebiliyorsunuz. Klas düşünce.

Filmi izlediğim salonda benim haricimde 10 kişi daha vardı. Sanırım bütün şarkı anlarında telefonları çıkarıp kaydettiler. Belli bir yaşı geçmiş kesim paylaşım yapmasa bu filme gitmezdi. Özellikle 40 yaşını geçmiş kadınlar film boyunca telefonu elinden bırakmadı. Sürekli kaydedip Facebook ve Instagram hesaplarından paylaşıp yaptı. Hele son sahne tüm salonda ellerde telefon vardı.

''O hiç baba olamadı, babası gibi baba olmaktan korktu. Ama herkes ona baba dedi.''

10 üzerinden 8'lik film. Vizyondayken gidin ya da gitmiyorsanız bir şekilde Müslüm Gürses belgeselini izleyin. Pişman olmazsınız.

26 Kasım 2018 Pazartesi

40.İstanbul Maratonu'ndan İzlenimler

Geçen sene 39.İstanbul Maratonu sonrası seneye yine burada olacağımı yazmıştım ve öyle de oldu. 40.İstanbul Maratonu'na yine katılma şansı elde ettim. Şans derken de özel bir şey yapmıyorum. Gidiyorum sadece.

Aslında bu sene göğüs numarası alarak katılmak ve ciddi koşmak istiyordum. Ancak iş temposu nedeniyle son aylarda koşamamış olmak ve kayıtların online olarak değil de sadece İstanbul'dan yapılıyor olması sebebiyle katılamadım. Yine halk koşusuna katılma fırsatım oldu.

Sabah 07:00'de İzmit'ten başladı yolculuk. Pendik'e kadar otobüs, oradan metro, oradan marmaray, oradan metro şeklinde Altunizade'ye koşunun başlayacağı noktaya geldim.

İstanbul'da toplu ulaşım çok iyi desem? Hep keyif açısından geldiğim için ne kalabalığa genk geliyorum ne de bir soruna. Herhangi bir toplu taşımaya binip, rahat şekilde oturup gideceğim yere gidiyorum. İş-okul giriş-çıkış saatlerinde yolculuk yapsam belki de bu kadar keyif alamam.


Koşu geçen sene olduğu gibi yine gecikmeyle başladı. Tabii bunun sebepleri var. Binlerce insanı aynı anda köprüye almak istemiyorlar. O yüzden de sırayla başlıyor koşu.

Geçen sene olduğu gibi yine kadınlar, çocuklar, öğrenciler ağırlıktaydı. Yine köprüde yemek yiyenler, çay içenler, dans edenler, fotoğraf çekilenler, yerde piknik yapanlar. Zaten köprü geçişi olmasa katılımın düşeceğinden eminim. Köprü geçişi olması bu maratona büyük renk katıyor.

Maratona fotoğraf çekilmek için gelmek kötü bir şey değil.

İstanbul'u köprüden izlemek şahane olay. Her zaman söylediğimi yine söyleyeyim. Bu şehrin yönetimi daha iyi insanlarda olsaydı her bakımdan şehir çok daha yaşanılabilir bir yer olurdu.

Bu kez maratonu bitirmedim. Beşiktaş meydana kadar gittim ve oradan vapurla Kadıköy. Gerçi Beşiktaş meydandan sonra çok bir mesafe yoktu.

17.9 km, 25.441 adım ile tamamlanan bir gün. Km olarak geçen seneden az, adım olarak daha fazla.

Yürümek çok keyifli bir şey.




Fenerbahçe 2 Alanyaspor 0


Üzerinden günler geçmesine rağmen sadece arşivde dursun diye yazılan bir konu. İlk yarısı çok iyi, ikinci yarısı durağan geçen bir maçı 2-0 kazanmayı başardık. Valbuena yıldızlaştı, tribünler zaman zaman çok iyiydi, dolu tribünler önünde maç izlemek keyifliydi. 

20 Kasım 2018 Salı

Erwin Koeman'a İnanmak


Fotoğraf 20.11.2018 tarihinde çekildi. Erwin Koeman Fenerbahçe'nin Trabzonspor maçı hazırlıklarını yöneten isim. Fenerbahçe başında 3 maça çıktı. 1 beraberlik, 2 galibiyet aldı. Yenilgisi yok. Valbuena ve takım üzerinde önemli bir etkisi olduğu belli. İşler çok mu iyi gidiyor? Hayır. Ancak Koray Şener'in ölümü sonrası iyice kenetlenen -bence suni- Fenerbahçe'de söyledikleri ile, iyi saha içi sonuçları ile şu an tartışılmıyor. Yarın kötü sonuç aldığımız zaman ''Ersun Yanal varken neden bunu tuttuk'' diyenlerin gün yüzüne çıkacağından emin olsak da Fenerbahçe'nin sanılanın aksine gerek kadro olarak, gerek camia atmosferi olarak şu an zirveye oynayacak bir takım olmadığını bu yüzden de herhangi bir yeni hocaya gerek olmadığını söyleyen birisiyim. O yüzden de her detayından kalite akan Erwin Koeman ile yola devam etmenin bu sezon açısından iyi bir tercih olduğunu söylemeye devam ediyorum. Yarın 3 maç kaybedince de fikrim değişmez.

19 Kasım 2018 Pazartesi

13 Otobüs


Kocaelispor'un 3.ligde Çorum Belediyespor deplasmanında oynadığı maça Kocaeli'den 13 otobüs taraftar gitti. Kocaelispor zor günler geçirmesine rağmen taraftarları bir an olsun kulübü bırakmadı. 3.ligde yeni stadyumda iyi bir kalabalık önünde oynarken, deplasman maçlarında da tribünleri doldurmayı başarıyor. Bulunduğu ligde 13 hafta sonunda 23 puan toplayan Kocaelispor 4.sırada. Lider ile arasında 6 puan fark var. Cumartesi 13:30'da bir üst sırada bulunan Karacabey ile oynuyor. Bir önceki maça göre tribünlerin çok daha kalabalık olması muhtemel.

12 Kasım 2018 Pazartesi

Kocaelispor 0 Bayburt İÖİ 0


Kocaelispor'un yeni stadında izlediğim ikinci maç. İlk maçı buraya yazma fırsatım olmamıştı. Şimdi hem maçı hem stadı yazalım.

Aslında maçın varlığını tamamen unutmuştum. Cumartesi günü saat 12:00 civarı birden aklıma gelen maçtı. Hemen otobüse atlayıp stada gittim. Stat İzmit merkeze 6 km. Euro 2024 adaylığı sürecinde tramvay hattının stada kadar gideceği söylenmişti ancak adaylık kaybedildikten sonra bu devam eder mi bilmiyorum. Şu an ya şehir içi otobüslerle ya da arabayla gidebilirsiniz.

10 TL'ye fotoğrafı çektiğim tribünden bilet alarak stada girdim. Bilet satışı çok hızlı yapılıyor. Çok fazla giriş olduğu için girişler de çok rahat.

Biletin üstünde 10 Kasım sebebiyle ''Fikirler Ölmez, İzin Silinmez'' yazıyordu. Stada girerken de taraftarlara maç günlüğü dağıtılıyor. Şık hareketler.

Yaklaşık 10 bin Kocaelispor, 500 Bayburt İÖİ taraftarı statta yerini aldı.

Kocaelispor tribünleri Fenerbahçe taraftarı Koray Şener'i unutmadı ve yaptıkları pankartla Koray'ı andı.

Stadyum; Stat 33 bin kişilik. Süper Lig öncesi belki arada iddialı maçlarda dolar onun dışında dolacağını düşünmüyorum. Yine de ortalamanın şu an bir çok süper lig ekibinden bile fazla olduğunu söyleyeyim. Ayrıca açılış maçında bile sadece 20 bin kişi vardı. Maç izlemek keyifli, girişler rahat, zemin iyi, koltuklar açılır-kapanır koltuk, oldukça rahat. Deplasman tribünü oldukça iyi, tuvaletler temiz. Kısacası yıllarca bir çok yönden eksiği olan İsmetpaşa Stadyumu'ndan sonra bu stat çok başka seviyede. Umarım Kocaelispor hızla üst liglere tırmanır da bu statta dolu tribünler ile keyifle maçları takip ederiz.

Tribün; Hodrimeydan eski gücünde değil. Zaten az kişiler. Yine bağırıyorlar, yine susmuyorlar ancak çok iyi olduklarını söyleyemem. Atatürk tezahuratları güzeldi.

Stat zaman zaman iyi atmosfere giriyor. Ancak 2.yarı müthiş atmosfer oldu. Bayburtspor tribünleri ''Bayburt'' tezahuratı yaptı ardından tüm stat Kocaelispor için bağırdı. Bayburtspor tribünleri bu kez herkesin katılımıyla ''Her zaman heryerde en büyük Bayburt'' tezahuratı yaptı ve onunla beraber Kocaelispor tribünleri iyice havaya girdi ve maç sonuna kadar susmadı. 

Maç; Uzun yıllardır izlediğim en iyi Kocaelispor maçlarından biriydi. Zaten stat mı bu düşünceye itiyor beni bilmiyorum da geldiğim iki maçı da keyifle takip ettim. İsmetpaşa olsa maç izlerken sıkılabilirdim. Burada ciddi şekilde maça girebiliyorsun. Bayburt lider, iyi top oynuyorlar, iyi pas yapıyorlar. İlk yarı çok iyiydiler. Ancak 2.yarı Kocaelispor acayip net fırsatlardan yararlanamadı. Bayburt sadece kontra ataklardan etkili oldu. Kocaelispor önemli galibiyet alabilirdi. 

Bayburt 26 puanla yenilgisiz lider, Kocaelispor 20 puanla 5.sırada.

Burak Süleyman diye bir gerçek var. Kocaelispor forması ile izlediğim en iyi topçulardan birisi. Sahada bu kadar istediğini yapan, kendine güvenen topçu çok izlemedim.

Maç öncesi yapılan saygı duruşu için rahatlıkla şunu söyleyebilirim; Statta şahit olduğum en iyi saygı duruşuydu. Çıt çıkmadı. Dakikalar 09:05 olduğunda bir kez daha saygı duruşu yapıldı ancak o çok etkili değildi. Bayraklar, atkılar ve pankartların açılması güzeldi. Kocaelispor tribünleri Atatürk'ü unutmadı.

Bu statta hakemlik yapmak da zor. Acayip bir baskı hissediyorlar. Özellikle yan hakemler bunu yaşıyor.

Kocaelispor'un eski stadı için gelin bir maç tribüne şahit olun diyordum. Bu stat için her şeyiyle gelin bir maçı izleyin diyorum.

#yoksunuz

10 Kasım 2018 Cumartesi

Atamızı Anıyoruz

Atamızı sevgi, saygı ve özlemle anıyoruz. Fenerbahçe camiasının Atatürk duruşundan gurur duyuyorum. Geçtiğimiz günlerde vefat eden Koray Şener'in ailesi de Ali Koç ile beraberdi.

Fenerbahçe 2 Anderlecht 0


Hep peşinden iz sürdük yol bilmeden,
Bir armaya canlar verdik yolunda...

Fenerbahçe-Anderlecht maçı benim statta 973 gün sonra gittiğim ilk Avrupa Kupası maçıydı. En son gittiğim maç 10 Mart 2016 tarihinde oynanan ve Mehmet Topal'ın golüyle 1-0 kazandığımız Braga maçıydı. Bir arkadaşımın kombinesini devretmesiyle bu maça gitme şansı yakaladım.

Fenerbahçe maçlarına gitmeyi ne kadar çok seviyorsam Avrupa Kupası maçlarına gitmeyi 2 katı daha fazla seviyorum. Hafta içi puslu, biraz soğuk havada oynanan maçlar atmosfer olarak mutlu ediyor. Anderlecht maçında da aynı şartlar geçerliydi. Tribünlerin dolu olması da maçı güzelleştiren başka bir etken oldu.

Fenerbahçe oyun kontrolünü Anderlecht'e bırakmış gibi gözükse de maçı 2.yarıda özellikle Valbuena'nın gösterdiği kişisel beceriyle 2-0 kazandı ve gruptan çıkma yolunda önemli bir adım attı. Valbuena maçı 1 gol, 1 asist ile tamamladı. Fenerbahçe topa sahip olamadı ancak pozisyon anlamında ve kalesini korumak anlamında kusursuz bir maç çıkardı. 2 gol yanında bir çok pozisyon yakaladık. Kalemizde de ciddi bir tehlike yaşamadık. Yani kısacası bir maç nasıl kazanılır derseniz işte böyle kazanılır.

Anderlecht'in maçta isabetli şutu yok.

Valbuena gol, asist, gollük pas, çalım, pas isabet oranının yüksekliği. Her şeyi kusursuz yaptı. Son 2 maç 2 gol, 2 asist. 4 gole direkt katkı.

Slimani'nin form düşüklüğü. Frey Slimani'yi performans olarak geçti.

Hasan Ali Kaldırım o golü yapmalıydı.

Zaman zaman kusursuz paslaşan bir Fenerbahçe. Maçın tekrarını izlediğimde tekrar tekrar izlediğim pozisyonlar oldu. Barcelonavari paslaşmalar.

Tribünler Koray Şener'in anısına siyahtı. Maç öncesi sade ama olması gereken bir koreografi vardı. Koray için pankartlar vardı. Tezahuratlar vardı. Özellikle ''Senin için can verenler, bizim için ölümsüzler, seni asla unutmayız, kardeşimiz Koray Şener'' tezahuratı duygusal anların yaşanmasına sebep oldu. Maç başında 4 dakika sessizlik sonrası girilen ''Koray Şener ölmedi, kalbimizde yaşıyor.'' tezahuratı ve hemen akabinde ''Fenerbahçe sen çok yaşa, canım feda olsun...'' tezahuratı ve ardından ''Giy formanı, çık sahaya'' tezahuratını da uzunca süre söyledik. 2.yarı başında dakikalarca ''Hep peşinden iz sürdük yol bilmeden, bir armaya canlar verdik yolunda... '' tezahuratını söyledik. Bu sezon 2.kez bir Fenerbahçe maçına geldim ve devamlı gelen arkadaşlardan bu maç oldukça iyi tribün vardı yorumunu aldım. En azından skor olarak da geriye düşmediğimiz için kaos dolu tribünler yoktu. Yine de sabırsızık, şımarıklık bitecek gibi değil. 

Hep peşinden iz sürdük yol bilmeden... tezahuratı Youtube'a yüklendiği tarihe bakarsak 2015 yılının tezahuratı. Tıks. Bundan daha eski yüklenme tarihi olan video göremedim. Kusursuz bir beste. Daha çok bilinse, daha çok kişiyle söylense acayip atmosfer oluşturabilir. Fenerbahçe tribünlerinin çok çok iyi besteleri var ancak bir bestenin peşine gidiyor, alışıyoruz ve diğer besteleri tamamen siliyoruz.

Bir kez daha karar verdim. Fenerbahçe tribünleri Fenerbahçe diye bağırmaktan çok Galatasaray'a, Beşiktaş'a, Fatih Terim'e, Şenol Güneş'e küfür etmeyi seviyor. Gol atınca oluşmayan atmosfer özellikle Fatih Terim'e küfür anında zirve yaptı. Ali Koç'un küfürsüz stat istediği sene son yılların en küfürlü tribünleri yaşanıyor. Bunun artık çözüleceğini düşünmüyorum. Bari azalsa ve Fenerbahçe seyircilerden mahrum kalmasa. Zaten küfürün kişisel zevk dışında bir faydası yok.

Yıllarca stat zemininden şikayet ettik ama çok şükür böyle bir sorun kalmadı artık. Kadıköy'de futbol oynamak için olması gereken zemin var.

Isıtıcı olayı büyük lüks.

Okul Açık'a girişler daha rahat olabilir. Ayrıca passolig sistemi iflas etmiştir. Artık iyice başkasının passoligi ile maçlara girilebileceğine emin oldum.

Maç öncesi Yoğurtçu Parkı'na gitmek.

Maç sonrası Koray Şener t-shirtleri giyerek tribünleri selamlamak, abileri ile sahada tur atmak. Fenerbahçe aile oldu. Koray Şener'in ölümü-keşke yaşanmasaydı- bizi birleştirdi. Bu birleşmenin suni mi, kalıcı mı olduğunu göreceğiz.

Fenerbahçe'nin bir sonraki Avrupa Ligi maçı 29 Kasım'da yine Kadıköy'de Dinamo Zagreb ile. Galibiyet diğer maça bakmadan gruptan çıkmak demek. Liderlik zor ihtimal. Avrupa Ligi'nde üst turlara gitmenin biraz motivasyon, biraz camia birlikteliği ile kolay olduğunu düşünüyorum. Yine de bunu zaman gösterecek.

Pazar günü Alanyaspor maçında yine Okul Açık'tayım. O maçın notları ile burada olurum. Maça gitmek dışında yazmayı da özlemişim.