28 Aralık 2014 Pazar

Interstellar


Hayatımda sinemada bilimkurgu filmi izledim mi hatırlamıyorum. Buna rağmen neden kalkıp bu filme gittim gerçekten bilmiyorum. Hafta içi iş çıkışı, öncesinde bir de alkollü bir mekanda takıldıktan sonra kalkıp bu filme gidip konsantre olmak zor oldu doğal olarak. Film bazen sürekleyici bazen aşırı sıkıcı geldi. Anne Hathaway dışında yazacak bir şey yok. Bir daha bilimkurgu filmi izlemeyi düşünmüyorum.

Fenerbahçe 1 Mersin İdman Yurdu 0


Yıllar önce ''Kombinen olduğu halde, işin olmadığı halde, boş boş evde oturmana rağmen Kadıköy'e maça gitmeyeceksin'' deseler, inanmaz ''Öyle şey olmaz.'' der ve konuyu kapatırdım. Ancak o günleri yaşıyorum. İçimden maça gitmek gelmiyor. Fenerbahçeliliğim düştü galiba. Bunun bir çok nedeni var. Ama başa dönelim. Keşke zamanında kombine alırken dik dursaydım. ''Aziz Yıldırım varken kombine almıyorum, passolig varsa kombine almıyorum-gerçi biz passolig yok diye kombine alabildik-'' gibi net ifadelerle kendi çapımda bir protesto yapsaydım. Dik durabilmek belki de beni daha çok mutlu ederdi. Gerçi Fenerbahçe herhalde asla dik duramadığımız konulardan birisi.

Sezon başı Topuk Yaylası'na bile giden ben, Kadıköy'de oynanan maçlara gitmiyorum. Ersun Yanal'ın kovulduğu gün kombine yeniledim, sevdiğim arkadaşlarım stada alınmıyorken, kombineleri iptal edilirken stada girdim. 

Boş tribünler, sevdiğimiz insanların uzaklaştırılması, bitirilen Yoğurtçu Parkı ortamı, passolig, Aziz Yıldırım gibi etkenlerden dolayı 10.maçta 6.kez stada gitmemeyi tercih ettim. Şunu da ayrıca belirteyim, maça gitmememin takımın oynadığı futbolla en ufak bir alakası yok. Biz Fenerbahçe'nin ne hallerinde bile o stada zevkle gitmiş kişileriz. Bunu da herkes biliyor. Tabii burada bunları ''Büyük Fenerbahçeliyim'' ayakları yapmıyorum, ne düşünüyorsam yazıyorum.

Fenerbahçe Mersin İdman Yurdu maçını da evde takip ettim. Takım sezon başından beri en iyi oyunlarından birini oynadı. Mehmet Topal'ın golüyle kazandık. Gol hazırlanış bakımından Fenerbahçe'nin attığı en güzel gollerden birisidir. Mehmet Topal gibi takımda en sevdiğim oyunculardan birisinin gol atması ve onun golüyle kazanmamız da ekstra güzel detay olarak karşımıza çıktı.


Maçtan kısa kısa bir şeylerden bahsedersek ; Alper bu takımın vazgeçilmezi olmalıdır. Topla ilerlemelerine hasta oluyoruz. Egemen Türkiye'nin en iyi stoperlerinden, Mehmet Topal Türkiye'nin en iyi ortasaha oyuncularından birisidir. Aksini iddia eden daha detaylı izlesin ya da kimlerin o futbolculardan daha iyi olduğunu söylesin. Sow son zamanların en iyi, en istekli topunu oynadı. Biraz daha şanslı ya da akıllı olsa geceyi 1'den fazla golle kapatırdı. Penaltıyı Diego'ya attırmayı doğru bulmadım. Maç sonrası da Lig Tv'den farklı görüntüleri izleyince daha net gördük Diego gidip Emre'den rica ediyor, Emre de kabul ediyor ve penaltıyı Diego'ya bırakıyor. Bu dakikadan sonra Sow'a tek kelime bile düşmez. Bunu da ekstra söyleyelim. Diego penaltıyı atsaydı da bunları yazacak mıydım emin değilim ama Fenerbahçe'nin 1-0 önde olduğu tüm maçlarda penaltılarını gerçek penaltıcıları atmalıdır. Skor 2-0 olsa moral kazanması için kesinlikle Diego atmalı derdim ama bu durumda diyemiyorum. Ayrıca Ankaraspor-Kezman-Alex olayını unutan yoktur sanırım. Yapılan bir anlık hata şampiyonluğun gitmesine sebep olmuştu.

Maç fazlasıyla lider olduk, haftaya yine evimizde İstanbul Başakşehirspor ile oynuyoruz. Gerçi Kadıköy Aziz Yıldırım, pahalı bilet fiyatları, tribünlerle yaşanan sorunlar, passolig gibi sebeplerden dolayı artık evimiz mi tartışılır.

14 Aralık 2014 Pazar

Yeşil-Siyah Tribünler


Beylerbeyispor-Sakaryaspor / 1-1 / Beylerbeyi 75.Yıl Stadyumu / 14.12.2014

Süper Lig'de hasret kaldığımız tribünleri bu sezon yeşil-siyah renklere sahip iki takım sayesinde Bölgesel Amatör Lig'de ve 3.Lig'de görebiliyoruz. Kocaelispor Bölgesel Amatör Ligi'nde, Sakaryaspor ise 3.Lig'de mücadelelerine devam ediyorlar.

İki komşu kent, iki yeşil siyah kent uzun yıllar sonra ilk kez bu kadar kenetlendi. Takımlara uzun zaman sonra ilk kez bu kadar sahip çıkılıyor. Onlar da bu desteğin hakkını fazlasıyla veriyorlar. Kocaelispor Bölgesel Amatör Ligi 11.Grupta sezonun ilk yarısını 24 puanla lider Çengelköyspor'un arkasında 2.sırada tamamladı. Sakaryaspor ise 3.Lig 3.Grupta Pazar günü son maçına çıkacak. Sakaryaspor son haftaya 30 puanla en yakın rakibinin 2 puan önünde zirvede girdi.

Bu iki iyi tribün bu hafta sonu Beylerbeyi 75 Yıl Stadyumu'ndaydı. Cumartesi 13:30'da Kocaelispor, Pazar günü 13:30'da Sakaryaspor sağlam bir tarafta topluluğu ile tribünlerde yerini aldı. Mücadeleler 1-1 sonuçlandı. Kocaelispor da Sakaryaspor da istediğini alarak evlerine döndü.


Tavsiye! İki Pazar günü fırsat yaratıp Kocaelispor ve Sakaryaspor'un bir iç saha maçını tribünde takip edin. Bu iki efsane kulübü, iki iyi tribünü yerinde görme şansı yakalasın. Yemek + Tribün + Futbol + İki Şehir. Güzel bir haftasonu planı olabilir.


Çengelköyspor-Kocaelispor / 1-1 / Beylerbeyi 75.Yıl Stadyumu / 13.12.2014

13 Aralık 2014 Cumartesi

Unutmamalı


'' Unutmamalı, Alex De Souza'yı, Kadıköy'de taraftarla hep beraber, jübile yapmalı. ''

KFY'dan net tezahurat. Dün Sivasspor maçının devre arasında stadın koridorlarında yapmışlar. Bu taraftarın Alex'i son kez görmesini, son kez o sahada izlemesini normal şartlarda kimsenin engelleyememesi lazım da işte Aziz Yıldırım engelleyebiliyor. Taraftarlar da keşke bir kez olsun birlik olsa ve bu konuda ciddi bir adım atsa. 

12 Aralık 2014 Cuma

Bjelica'nın Basketi


Panathinaikos maçı 3.çeyrek, Barcelona maçı Bjelica'nın basketi...

Sezon sonunda Final Four gelirse konuşacağımız anların 2.si dün gece gerçekleşti. Obradovic'in nefis seti, Barcelona savunmasının bir an yaptığı adam kaçırmalar ve Bjelica'nın maç kazandıran basketi.

Barcelona 89 Fenerbahçe Ülker 91. 11 Aralık 2014. Güzel akşam.

11 Aralık 2014 Perşembe

Okul Açık Sorunu


Okul Açık'ın tribün kapasitesi : 10.934. Sezon başından beri Okul Açık'a bilet satışı yok. Kombine sayısı fotoğraftan az çok belli oluyor. Zaten her maç o tribünde olduğumuzdan kaç kişi olduğunu biliyoruz. Her maç boş tribünlere oynanıyor. Fenerbahçe yönetimine soruyorum ;

1-) Sezon başından beri her maç kaybedilen yaklaşık 500 Bin TL zarar ne olacak?
2-) Kulübe maddi zarar verdiğini iddia ettikleri herkese savaş açan, mahkemeye kadar verme hareketi yapan Fenerbahçe yönetimi bu 500 Bin TL'yi kulübün kasasına koyuyor mu?
3-) Fenerbahçe yöneticisi İlhan Ekşioğlu ''Taraftarları tribünlere bekliyoruz. '' derken, Volkan ve Emre ''Taraftarlar bizim büyük gücümüz, tribüne bekliyoruz '' derken Okul Açık'a bilet satışının olmadığını bilmiyor mu?
4-) Tribünlerin boş olmasından dolayı Kadıköy'ün bilinen atmosferinin bir türlü oluşmamasından Fenerbahçe yöneticileri rahatsız değil mi?
5-) Fenerbahçe her şeyden büyük diyen Aziz Yıldırım kişisel hırsları yüzünden ne zamana kadar taraftarları tribünden uzak tutacak? 
6-) Okul Açık'a bilet satılmamasının nedenini hepimiz biliyoruz ama yönetim bunu ne zaman daha net şekilde açıklayacak?
7-) Galatasaray derbisinde de Okul Açık'a bilet satılmayacak mı?
8-) Ve son soru; Aziz Yıldırım'ın Fenerbahçe'yi halktan uzaklaştırmasına, tribünleri boşaltmasına ne hakkı var?



8 Aralık 2014 Pazartesi

Kocaelispor Tribünleri


Haftanın ilk iş günü, 13:30'da oynanan Bölgesel Amatör Lig mücadelesinde Kocaelispor tribünlerinin hali. Süper lig ortalamasının üstünde bir taraftar var. Kocaelispor için güzel günler yakın. Kent belki de uzun zaman sonra ilk kez bu kadar havaya girdi. Tekirdağspor'u uzatma dakikalarında atılan golle 1-0 yendi ve 2.sıraya yükseldi. Pazar günü Çengelköyspor karşısında galibiyet gelirse sezonun ilk devresini lider kapatacak. Şimdiden otobüsler tutuldu, Kocaeli İstanbul'a akıyor...



7 Aralık 2014 Pazar

Alex'den Veda


Kadıköy’e çok eskiden beri  giden biri değilim, bana göre çok geç tanıştım. Tabii bu tanışıklığın bu kadar geç olmasının nedeni Kocaeli’de yaşıyor olmam. Öyle küçük yaşta evden kaçarak falan stada gitme durumum olmadı. İlk maçımı hatırlıyorum. Spontane gelişen bir plandı. Evde Fenerbahçe maçını bekliyor, maç saati gelse de kahve’ye gidip maçı izlesem diyordum. Tabii maçı izleyememe durumu da olabilir. Yaşım tutmadığından kahveci bazen polis korkusuna kahveye almıyordu. Öyle durumlarda ya kenarda camdan izliyor ya da üzgün şekilde eve geliyordum. Ben bu düşüncelerdeyken o arada eve babam geldi. Nasıl o soruyu sorma durumum oldu bilmiyorum ama birden ‘’Kadıköy’e maça mı gitsek? ‘’ dedim. O güne kadar hiç gitmedik, babam da gitmedi. Tamam dedi. O an yaşadığım heyecanı, mutluluğu anlatacak kelime yok. Hayatım boyunca sadece İzmit İsmetpaşa Stadyumu’nda birkaç izlediğim Fenerbahçe’ye sonunda kavuşacaktım. Derhal hazırlandık ve Kocaeli’den arabayla çıktık yola. İstikamet Kadıköy.

2004’ün Kasım ayıydı. 27 Kasım 2004. Günlerden Cumartesi. Hava inanılmaz soğuk. Rakip ligin 14.haftasında Diyarbakırspor. Stadın oraya vardığımızda heyecanım daha da tavan yaptı. Arabayı bırakarak evlendirme dairesinin oradan geçip direkt tribüne geçecektik. Tabii o zaman nereden bilet alınır bilmiyoruz. Tren istasyonunun orada ilk ‘’maça bilet’’ diyen karaborsacı’dan bileti almıştık. Artık Şükrü Saracoğlu Stadyumu’na girip maç izleyebilmem için hiçbir engel yoktu.

Migros tribünü merdivenlerinden koşar adım çıkıp tribüne girdik. O ara Beşiktaş maçında yaşanan olaylardan dolayı sıkı güvenlik önlemleri vardı. Ayakkabılarımıza kadar aramışlardı. Ve stattayız.

Stada girer girmez büyük şaşkınlık yaşıyorum, aptal aptal tribünlere, zemine, etrafa bakıyorum. Biraz sonra Fenerbahçe sahaya çıkacak ve o an hayran olduğum takımı, futbolcuları özellikle bize gelişi ile bile beni heyecanlandıran Alex’i canlı gözlerle izleyeceğim. Yaşadığım heyecan yerini aşırı mutluluğa bırakıyordu.  O zamanlar taraftarlar ile yönetim arası da iyi. Skorbord’da yeni yapılan tezahuratın sözleri yazıyor, taraftar oradan sözleri ezberliyor. Ve artık maç zamanı.

Omuz omuza ile maça başlıyorduk. Fenerbahçe’yi ilk kez canlı izliyordum. Ve ilk gittiğim maç gol erken dakika geliyordu. 7.dk ortasahadan aldığı topla ilerleyen, iki kişiyi geçen Aurelio golü atıyor ve Fenerbahçe’yi 1-0 öne geçiriyordu.  Ve dakikalar 42.yi gösterirken tam bizim önümüzde ceza sahasının 3 metre dışında kazanılan frikikte topu başına Alex geçiyordu. Ben tam kalenin arkasındayım. Alex topu başına geçiyor ve topu kaleci Murat Yiğiter’in de büyük hatasıyla ağlarla buluşturuyordu. İlk gittiğim maçta Alex beni golle selamlıyordu. Mücadelenin ilk yarısı 2-0 sona erdikten sonra 2.yarı 88.dk sağ kanattan ilerleyen Serkan Balcı’nın penaltı noktasına kestiği topta güzel bir kontrol ve vuruşla topu ağlara gönderen yine Alex oluyordu. Bu golle beraber maç 3-0 bitiyor, Alex gittiğim ilk maçta 2 gol atıyordu.

Hayatımın ilk Kadıköy maçında 2 golle ve müthiş futbolla tanıştığım Alex’in sonrasında çıktığı 300’den fazla maçı gerek stadyumda gerekse de tv başında seyrettim.  

Ve son Kadıköy maçı, bu kez kombineli olarak stattayım. Tabii Alex’in son maçı olduğunu bilmiyoruz. Bilsem herhalde her şeyi göze alarak sahaya girerdim. Fenerbahçe Avrupa Ligi maçında Marsilya ile karşılaşıyor. Biz tribünlerde tezahuratlarımızla takıma destek oluyoruz. Alex’i son kez tribüne çağırıyoruz. Mücadele Fenerbahçe’nin iyi futboluyla başlıyor ve devam ediyor. 28.dk Caner Erkin topu ağlara yolluyor ve Fenerbahçe 1-0 öne geçiyor. Tribünde kendimizden geçiyoruz. Ve beni gollerinde en mutlu eden Fenerbahçeli, Alex sahneye çıkıyordu. Mücadele’nin 57.dakikası yine benim önümdeki kalede topu ağlara gönderiyor skoru 2-0’a taşıyordu.  Alex’in son golüne şahitlik ediyorduk. DJ’in De Souza anonsuna son kez Alex diye bağırıyorduk. Alex’i çılgınlar gibi alkışlıyorduk. Bu golden 10 dakika sonra bir daha o çimlere çıkma şansı olmayacak Alex oyundan çıkıyordu. Tribünlerde olan binlerce insan Alex’i son kez alkışlıyor, son kez adını haykırıyordu.

Bu maçtan sonra yaşananlar malum. Bundan tekrar bahsetmeye gerek yok.

Alex de Souza bugün itibari ile futbola veda ediyor.

Fenerbahçe tarihinin gelmiş geçmiş en büyük 5 futbolcusundan birisi olduğunu kimsenin inkar edemeyeceği Alex’in bugün itibari ile futbolu bırakacak olması canımızı acıtmıyor desek yalan atmış oluruz. Alex’in futbolu bırakması net olarak canımızı acıtıyor. 2004’ün Kasım ayında Diyarbakırspor maçıyla canlı izlemeye başladığım Alex’i, 2012’nin Eylül ayında önce statta ve daha sonra 12 Ekim’de hava alanından gözlerim yaşlı şekilde uğurladım. İlk izlediğim maçında attığı 2 gol ve son izlediğim maçında attığı tek gol ile beraber hayatımdan büyük bir futbolcu böyle gitti.

2004’ün Ağustos ayında Samsunspor maçıyla başlayan Fenerbahçe kariyeri.  Neredeyse hepsini izlediğim 378 maç, hepsini hatırladığım 185 gol, 162 asist. Alınan kupalar, alınan zaferler.

Alex, büyük kaptan, efsane, 21:00’da futbola veda ediyor. 2004 ile 2012 yılları arasında hayatımıza damga vuran, hayatımızı domine eden Alex. Bizlere yaşattığın yüzlerce güzel an için sana ne kadar teşekkür etsek az. Umarım yollarımız çok kısa bir zaman içinde tekrardan kesişecek ve sen tekrardan çubuklu forma için hizmet etmeye devam edeceksin.

Seni unutanın kalbi kurusun.

Obrigado Capitao.

6 Aralık 2014 Cumartesi

Son İdman


Kaptan ağlatmaya kararlı. Hayatımda çubuklu forma ile izlediğim en büyük futbolcu, hayatımda çubuklu forma ile beni en çok sevindiren futbolcu. Gönül isterdi ki bu fotoğraf Samandıra'da çekilsin ama olmadı. Hayatımızın en büyük futbolcusu futbola yarın - 07 Aralık 2014 Pazar - akşam 21:00'de veda ediyor, veda maçını Lig Tv canlı yayınlıyor.

Alex de Souza


Kaptan'ın Instagram'dan yaptığı açıklama.

''Rakip Taraftarı Sessizliğe boğup, yine de saygı duyulan bir şekilde sahadan yürüyüp çıkabilmek büyük bir keyifti. Her zaman saygının peşinden koştum ve saygıdeğer bir şekilde bitiriyorum. ''

5 Aralık 2014 Cuma

3.Çeyrek


Tarih 4 Aralık 2014, Perşembe. Yer Ataşehir, Ülker Sports Arena.

Fenerbahçe ile Panathinaikos karşı karşıya geliyor.


Mücadelenin ilk yarısı 36-32 Fenerbahçe'nin üstünlüğü ile bitiyor.

Ve tarihi bir 3.çeyrek. Hayatımda izlediğim en iyi 3.çeyreklerden. Sezon sonunda Final Four'a kalırsak konuşulacak bir 3.çeyrek. Final Four yolunda ilk kez bu kadar umutlu olduğum çeyrek. Fenerbahçe Panathinaikos karşısında Semih Erden, Hickman ve Andrew Goudelock önderliğinde öyle bir basketbol oynadı ki, tribündekiler de, ekran karşısındakiler de hayran kaldı. Hem savunmada, hem hücumda olağanüstü işler yapan Fenerbahçe Ülker bu çeyreği 31-16 önde tamamladı ve maçı orada bitirdi.


12.473 şanslı seyirci.

Mayıs ayında Final Four öncesi bu maçı tekrar hatırlarız.

4 Aralık 2014 Perşembe

Chelsea 3 Tottenham 0


Dolu tribünler, taş gibi Chelsea, gole kadar gayet iyi oynayan Tottenham, şahane bir spiker ve atılan 3 gol, Drogba.

Chelsea-Tottenham maçı dilenmek için iyi maçlardan birisi.

Tamamen dolu tribünler, şahane bir zemin. Türkiye'de uzun zaman göremeyeceğimiz şeyler. Hafta içi Londra'da derbi maçı izlemek çok güzel olsa gerek.

İki tane gayet net pankart ; Drogba Legend ve JT, Leader, Captain, Legend.

36 yaşında sahanın en iyi oyuncularından biri olan Drogba. 1 asist 1 gol ile tamamladı maçı. Futbola olan bakış açısı bile saygıyı hakeden bir davranış. Ayrıca iyi ki Galatasaray'dan gittin be Drogba. Rahat rahat dilenebiliyorum.


Hazard. Çok başka. Fenerbahçe'ye gelme ihtimali vardı bir aralar be? Ya da yoktu, biz kendimizi kandırıyoruz.

Chelsea presi. İnanılmaz.


Gökhan Abdik Türkiye'nin en iyi spikeridir. Coşku, heyecan. Masa Tenisi maçı anlatsın izlerim.

Sadece futbola konsantre olan, sadece futbolu düşünen Chelsea taraftarlarını kıskanıyorum. Bizim gibi yok tribün, yok passolig, yok başkan uğraşmıyorlar.

Premier Lig dünyanın en iyi ligidir. Konu tartışmaya kapalı.

3 Aralık 2014 Çarşamba

Ekip


Uğur Yücel, Cem Yılmaz, Olgun Şimşek, Kenan İmirzalıoğlu ve Şener Şen. Benim için daha iyi beşli fotoğrafı pek yok. Değer verdiğim, yıllardır izlediğim tüm oyuncular aynı karede. Efsane cidden.

1 Aralık 2014 Pazartesi

Bilet Fiyatı Skandalı


Fenerbahçe'nin özellikle gruplarda oynayıp da 20 bin kişinin üstünde seyirci topladığı maç hatırlamıyorum. Üstelik bu sezon normal lig maçları bile passolig nedeniyle boş tribünlere oynanıyor. Kupa maçları her sezon olduğu gibi bu sezon da bomboş olacak. Hafta içi saçma bir formatta oynanan gereksiz grup maçlarına taraftarlar doğal olarak gelmiyor. Taraftarları stada çeken hiçbir şey yok.

Fenerbahçe yarın akşam Kayserispor maçı ile birlikte Türkiye Kupası'nda bu sezonun başlangıcını yapıyor. Rakip alt lig takımlarından Kayserispor.
Gelelim bu konunun yazılma sebebine. Mücadele Fenerbahçe'nin son lig maçından 2 gün sonra oynanıyor. Mücadele hafta içi 20:30'da başlıyor. Maçın bitiş saati 22:15. En erken evde olma süresi stadın yanında evin olsa 22:30. Takım beklenen futbolu oynayamıyor. Tribünlerde sezon başından beri kaoslar yaşanıyor. Ancak tüm bunlara rağmen maçın en ucuz bileti 50 TL. Passolig yokmuş ancak passolig'in sitesinden bilet alınıyormuş. Nereye yüklenecek bilmiyorum. Tek girişlik bilet satılıyor sanırım. Çözemedim. 

50 TL! Fenerbahçe'nin sonucu çok da önemli olmayan - kupa formatından dolayı 5 tane daha maç var ve 4 tanesi çok güçsüz takımlarla - hafta içi kupa maçının bilet fiyatı.

Taraftarları tribünden uzaklaştırmak için alınmış bir karar olduğunu düşünüyorum. Yönetim ''Aman taraftar gelmesin. Passolig geçmiyor, şimdi gelirler de istifa falan derler, kaosa gerek yok'' düşüncesi içinde olduğunu düşünüyorum.

Yarın 50 ile 255 TL arasında değişen fiyatlarla satılan biletlerden sonra tribünlerde kaç kişi olacağını herkes tahmin ediyor. Yıllardır boş olduğu gözüktüğü halde ısrarla pahalı bilet fiyatları devam ettiği gibi, kimsenin ''Ya beyler bu kupa maçlarını 5 tl yapalım da Fenerbahçe'yi görmeyen öğrenciler, maddi durumu yerinde olmayanlar bile Fenerbahçe'yi izlesin'' denmediği gibi bir kez daha aynı harekete devam ediliyor.
Sonuç olarak Türkiye gibi bir yerde, hafta içi kupa maçının en ucuz bilet fiyatının 50 TL olmasının mantıklı tek bir açıklaması olamaz. Fenerbahçe halkın takımıdır sözünün de bir kez daha ne kadar yalan bir söz olduğunu, boş tribünlerin geleceğini bile bile pahalı bilet fiyatları belirleyen yönetimin açıkca taraftarları stadyumda istemediğini, Fenerbahçe'yi halktan iyice uzaklaştırdığını net şekilde görüyoruz.

Umarım bir an önce bu fiyatı belirleyen Aziz Yıldırım ve yönetimi gider ve yerine gelecekler inşallah daha mantıklı kararlarla Fenerbahçe'yi yönetmeye başlar.

Not : Hafta içi Real Madrid'in kupa maçı en ucuz bileti 27, Barcelona'nın kupa maçı en ucuz bileti 30 TL. Bunu da söyleyelim.

Şampiyonluk Golü


''Son dakika golleri takımları şampiyon yapar.'' diye bir klişe vardır. Bakalım bir klişe daha doğru çıkacak mı, yoksa bir klişe daha yıkılacak mı sezon sonunda göreceğiz. Biz buraya notumuzu alalım. 

Valencia 0 Barcelona 1
93:05' Sergio Busquets

28 Kasım 2014 Cuma

Hem Gezi, Hem Maç


Yok bir sitemim hayatta her şey kısmet...

Yazıya böyle başlamayı hayal etmemiştim. Hayatımda ilk kez Avrupa'ya çıkacakken, hayatımda ilk kez Avrupa'da maç izleyecekken yaşanan aksilikler beni böyle bir başlangıca itti. Neyse kısmet diyelim ve sonra ne olduğunu yazmak üzere en başa dönelim...

Kağıt üstünde güzel plan diyerek başlamıştım bu yolculuğa, trenle Sofya, oradan Atina, Atina'dan İstanbul. 2 futbol maçı. Gayet güzel gözüküyor. Ancak Sofya gezisi ve Ludogorets-Liverpool maçı olarak gezi sonlandırıldı.



Gece 22:00'de İstanbul'dan başladı yolculuk. Aslında trenle gideceğiz diyorduk ama tren yollarında yapılan çalışmalardan dolayı tren yok. Otobüsle gidiyoruz. 22:00'de İstanbul'dan Sirkeci Garı'ndan Kapıkule'ye otobüsle gittik. Gece 01:30'da Kapıkule'de bekleme solanında yerimizi aldık. Daha sonra Bulgaristan'dan gelecek otobüs bizi alıp trene bineceğimiz yere götürecekti. Ancak yaşanan yavaşlıktan dolayı - hep öyle oluyormuş - 3 saat Kapıkule'de beklemek zorunda kaldık. Tavsiye ; Bulgaristan'a giderseniz kesinlikle otobüsü tercih edin, direkt İstanbul'dan Sofya'ya otobüs var. 9 saat sürüyor. Evet Kapıkule'de bekledikten sonra Bulgaristan'dan gelen otobüs geldi ve bizi gümrük işlemlerinden sonra Bulgaristan'a götürdü. Sabaha karşı bir tren istasyonunda - adını bile bilmiyorum - bizi bıraktılar. Oradan da trenle Plovdiv'e gittik. Evet adını bildiğim ilk Bulgaristan kenti. Plovdiv ; oldukça güzel bir yer. Kentte doğal olarak yine tarihi binalar dikkat çekiyor. Bulgaristan'ın en büyük 2.kentiymiş. Zaten bu kenti gezmedik. Saat 09:05'de Plovdiv'de olduk. İlk Sofya treni 12:00'de. Beklemeyelim, otobüsle gidedim dedik. Tabii burada bize yardımcı olan Türk dayıyı unutmayalım. Bizi alıp otogara götürdü, biletlerimizi aldırdı, sonra otobüse bindirip ayrıldı. Büyük bir kıyak. Otobüsle Plovdiv'den Sofya'ya gidiyorduk. Plovdiv'in nasıl güzel bir kent olduğunu da geçerken gördük, her yer ağaç, her yer tarihi bina. Yaklaşık 3 saatlik yolculuktan sonra Sofya'ya vardık, otelimize yerleştik.



Otele yerleştikten sonra ilk işimiz hemen gidip Ludogorets-Liverpool maçı bileti almak oldu. Buraya gelme amacımız maç. Dışarda kalmayalım. Stadın yanına gittik, bilet satışı sürüyordu. Ancak biz Liverpool tribününe girmek istediğimizden karaborsacıların eline kaldık. 2 tane deplasman tribünü bileti aldık, tanesi 50 TL'den. Ancak deplasman tribünü bileti çıkmadı. Kandırıldık. Çok da önemli değil. Zaten deplasman tribünü biletleri bitmişti. Başka yerden bulma şansımız yoktu. Ve daha sonra biletlerimizi de cebimize koyduktan sonra kenti gezmeye başladık.



Hava Durumu ; Gayet soğuk ama yağış yoktu. Sadece dönüşte bir ara kar yağdı, o da hemen geçti. Özellikle maç anında inanılmaz üşüdüm.


Sofya ; Sofya oldukça güzel bir yer. Gitmeden internetten biraz baktığımda ''Açık Hava Müzesi'' diyenler çoğunluktaydı. Hakkaten öyleymiş. Resmen müze şehir. Amacımız maç olduğu için tabii doğal olarak çoğunu dışından görerek yetindik. Sadece avrupa'nın en büyük 2.klisesi olan Alexander Nevski Klisesi'nin içine kadar girdik. Etkileyici. 1000 yılık diyorlar. Mimarisi ve konumu olarak büyüleyici. Kentin tam merkezinde. Bunun dışında Bulgaristan Milli Kütüphanesi, Ulusal Arkeoloji Müzesi, Belediye binası, opera binası, Ayasofya klisesi ve diğer önemli yerleri de görme şansı elde ettik. Zaten neredeyse çoğu şehrin aynı yerinde bulunuyor. Yani kısa bir zaman içinde isterseniz hepsinin içine kadar gezme şansınız olur. Biz girmemeyi tercih ettik, yürüyerek bütün şehri tavaf ettik. Gitmediğimiz cadde kalmadı. 



İçki ; Sofya gezisi boyunca elimizden bira düşmedi. Her büfeden bira alıp kenti öyle gezdik. Burada dikkat çeken şey tüm gün elimizde bira olmasına rağmen, polislerin yanına gidip soru sormamıza rağmen tek bir kişi bile dönüp bir şey demedi. Medeniyet. Tüm Bulgar biralarını denedik. Kamenitza benim en çok beğendiğim bira oldu. Hatta vişneli olanına bayıldım.


Yemek ; Pek yemek yediğimiz söylenemez ama her yerde dilim pizza satan dükkanlar mevcut. İnsanlar dev dilim pizzaları alıyor ve sokakta yiyor. Fiyatları da inanılmaz uygun. Onun dışında öyle özel yemeği var mı yok mu bilmiyorum. Dediğim gibi pek yemek yemedik.

Ulaşım ; Ulaşım gayet rahat, metro, otobüs, tramvay mevcut. Yalnız ulaşım konusunda en büyük olay herkesin yayalara olan saygısı. Yola adım atar atmaz tüm araçlar duruyor. Bir de bu öyle durmalar değil. Ani fren yapıyorlar ve neredeyse arkasındaki arabayla kaza yapacaklar. Ama yine de duruyorlar. Bir kaç kez sırf bilerek yola atlamışlığım var. Test etme amaçlı. % 100 çalışıyor. İnsanlara saygı konusunda inanılmazlar. Yarın Kocaeli'de araçlardan saygı beklediğim için yola atlayıp ölebilirim.


Stadyum ve Maç ; Stadyum şehrin harika bir yerinde. Etrafında bizim Yoğurtçu Parkı'ndan çok daha büyük yeşil alan var. Tabii hava soğuk olduğundan öyle maç öncesi bizim gibi takılma durumu biraz zor olabilir. Alışık olmayan adam için büyük sıkıntı. Otel'den stada 15 dakika'da ulaştık. Biletlerimiz elimizde, üzerinde hangi kapıdan gireceğimiz falan yazıyor. Başka kapıdan girmek gibi bir durum söz konusu değil. Gireceğimiz tribüne gidiyoruz, kapıda hoşgeldin diye karşılanıyoruz. Üzerimiz kısaca bir arandıktan sonra içeri doğru giriyoruz, bu sefer bileti gösterme zamanı. Bir bilgisayar, bir barkod okuma cihazı. Öyle turnike falan yok. bileti okutuyoruz, buyrun falan tarzında içeri alınıyoruz. Bileti de yırtma yok. Barkodu okuduğundan bir daha başka birinin o biletle girme şansı yok. Deplasman tribününde değiliz. Ama yine de yerimiz çok güzel. Ludogorets tribünlerindeyiz. Etrafımızda bizden başka bir kaç Liverpool taraftarı daha var. Biz de doğal olarak Liverpool destekliyoruz. Hava inanılmaz soğuk, maç öncesi skorbord'dan takım kadroları falan veriliyor, hatta dünün özetleri. İzliyoruz. Liverpool tribünleri dolu. Zaten tüm statta Liverpool taraftarları görmek mümkün. Pankartlarının olduğu bölüm bizim tam tersimiz. Uzaktan video ve fotoğraf çekmekle yetiniyorum. Maç başlamak üzere. Heyecan tavan. Malum durumlardan dolayı yıllardır Şampiyonlar Ligi'nin muazzam müziğini duyamıyorduk, Sofya'ya kısmetmiş. Takımlar top ve kale seçimini yaptı ve artık maç başlamak üzere. Tribünler tamamen dolu. Mücadele başında gelen golle tribünler yıkılıyor. Toplu tezahuratlar falan. Atmosfer gol anlarında gayet iyi. Daha sonra Liverpool golü geliyor. Liverpool tribünlerinde yanan meşaleler. Daha sonra Liverpool öne geçiyor. Tribünler iyice suskun. Liverpool tribünleri de iyi değilmiş. Skor 2-1 gidiyor. Liverpool iyice skora yatıyor derken son dakikalar gelen golle maç 2-2 bitiyor. Liverpool böylesine kötü bir takıma karşı bile kazanamıyor.



Tribün ; Liverpool tribünü iyi değil. Deplasman tayfası iyidir demişlerdi ama ben hiç beğenmedim. Bağırmıyorlar. Maç öncesi YNWA! söylediler. Bu an güzeldi. Maç içinde de bir kaç kez ''Liverpooooollll Liverpoooollll .... '' tezahutatlarını duyduk. Onun dışında yoklar. Ludogorets tribünleri zaten yok. Kale arkasında bir grup var. Lise Ludogorets galiba. Onlar da hiçbir şey bağırmıyorlar. Sofya'da sadece derbiler iyi tribün oluyor sanırım.



Gerrard ; Ayrı paragraf açmam gerekiyor. Isınırken de farklı, yürürken de farklı. Resmen ben Gerarrd'ım diyor. Top ayağına geldiğinde, ekranlara yansıdığında stat yıkılıyor. En çok alkışlanan da en çok tepki gören de Gerrard. Böylesine büyük bir efsaneyi canlı izlemek mutluluk verici.



Hayal Kırıklığı ;  Sofya'dan Atina'ya geçecektik. Uçak biletleri iptal oldu. Atina Havalimanı'ndan yapılan grev nedeniyle 24 saat boyunca Atina'ya uçak inmeyecekmiş. Bizim biletler de yandı doğal olarak. Senenin 364 günü çalışan yer bizim gideceğimiz gün greve gitti. İnanılmaz bir şanssızlık. İnsan ne diyeceğini bilemiyor. Hayatımda ilk kez avrupa'ya çıktığım gün böyle bir şey yaşanıyor. Hadi böyle bir şey yaşanıyor, her türlü riski alalım otobüsle gidelim diyoruz, ilk otobüs sabah 08:00, 12 saat sürüyormuş. Maça yetişme şansımız yok. Son otobüs gece 20:00. Liverpool maçına gideceğiz o da yalan. 23:50'de Selanik'e giden otobüs var. Onunla gidelim diyoruz. O da hafta içi her gün var. Ancak bugün yok diyorlar. Neden diyoruz? Bilmiyoruz bugün iptal edildi diyorlar. İnanılmaz cidden. Bizim yaşadıklarımızı başkası yaşasa inanılmaz bir yıkım yaşar. Biz her şey kısmet diyip mutlu olmaya, andan zevk almaya bakıyoruz.

Liverpool maçı bittikten sonra gece otelde kaldıktan sonra sabah 09:00 otobüsüyle İstanbul'a, oradan da ben 18:30 otobüsü ile Kocaeli'ye döndüm.


Gezi yazıları okumayı çok severim ama hep fiyat konusunda neden hiçbir şey yazmıyorlar diye tepki koyardım. Daha doğrusu tepki değil de keşke fiyatları da yazsalar derdim. Bari ben yazayım. Bir Sofya gezisi + maç kaç TL'ye maloldu ;

İstanbul'dan Sofya'ya otobüsle Ulaşım ; 75 TL 
Sofya'dan İstanbul'a Ulaşım ; 75 TL
( 9 saat sürüyor, 2 saati Gümrük ) 
Otel ; 45 TL
Ludogoretst-Liverpool Maç Bileti ; 50 TL
Yemek + İçki = 150 TL
Vize ve Pasaport ( 1 Yıllık ) ; 565 TL

Sofya'dan Atina'ya ve Atina'dan İstanbul'a aldığımız uçak bilet fiyatlarının parasını geri alacağız. Asteras-Beşiktaş maçı için verdiğimiz 30 Euro bilet parası ise yandı. Ona yapacak bir şey yok.

Sonuç olarak Sofya gayet güzel bir başkent. Güzel bir anı olarak hayatımda yer alacak. Bir daha Sofya'ya gider miyim? Sadece Fenerbahçe ile bir Sofya takımı eşleşirse deplasmana giderim. Yoksa bir daha gitmeye gerek yok.


Umarım 3 aylık vize bitmeden bir başka ülkeyi de görme şansı elde edebilirim, kısmet.

21 Kasım 2014 Cuma

La Bombonera


Passolig olmayınca böyle oluyor, hoş orada Passolig olsa da o tribünler öyle olur ya neyse. İnanılmaz iyi tribünler. Adamlar tribünde mutlular. Bize de sadece uzaktan izlemek düşüyor.

20 Kasım 2014 Perşembe

İstikamet ; Sofya & Atina


Hesap makinesine göre 26 yaşındayım. Hayatımda bu yaşıma kadar ne pasaportum oldu ne de doğal olarak vizem. Ancak artık pasaportum da var, vizem de. Her şey Armağan'ın attığı bu tweetle başladı. Anında gaza geldim. Güzel plandı. Uyar bana dedim. Hem ilk kez Avrupa'ya çıkmak, hem 2 başkent görmek hem de 2 tane futbol maçı izlemek insanı cezbetti.

Artık tüm hazırlıklar tamam. Pasaport, vize, uçak biletleri, otel...

Salı akşamı 22:00'da İstanbul'dan trenle Sofya. Tren'de içe içe gideriz, güzel olur. 12-13 saat sürer diyorlar. 11 gibi oradayız. Tüm gün Sofya'da gezinti, takılmaca, akşam Ludogorets-Liverpool maçını tribünlerde takip etmek, Şampiyonlar Ligi'nin muazzam müziğini uzun bir aradan sonra canlı dinlemek, kaptanı, Gerrard'ı görmek, YNWA'u hayatımızda ilk kez canlı canlı duymak. Çarşamba akşamı Sofya'da otelde kalmak, sabah uyanıp ilk uçakla Atina'ya geçmek, Atina'da gezmek, akşam üzeri Asteras-Beşiktaş maçı için bir minibüsle Tripoli'ye hareket, Beşiktaş deplasman tribününde maçı takip etmek, tezahurat yapmak, eğlenmek, maç sonrası tekrardan Atina'ya dönmek, sabah ilk uçakla Atina'dan İstanbul'a dönmek.

Döndüğümde tüm detaylar burada olur.

The Pianist














Sinemanın kült filmlerinden birisi. Film izleme alışkanlığım olmadığından böylesine iyi bir filmi bile 12 sene sonra izliyorum. Daha böyle izlemediğim yüzlerce kült film vardır. Ömrüm yetmez ama yettiği kadar da izlemek lazım.

The Pianist; Polonyalı besteci ve piyanist Wladyslaw Szpilman'nın 2.dünya savaşı sırasında yaşadıklarını müthiş bir şekilde anlatıyor. Filmin her saniyesi dram, her saniyesi unutulmaz.

Adrien Brody'nin müthiş oyunculuğu, nazi subaylarının kan donduran davranışları, yemek yedikleri esnadaa ''size komik bir şey anlatayım mı'' diye anlatılan hikaye, tekerlekli sandalyesi ile camdan atılan adam, duvarın altından geçerken öldürülen küçük çocuk, kadının ''Yahudi'' diye çılgınca bağırması, ''üşüyorum'' dediği an, yerde ölü taklidi yaptığı an gibi onlarca unutulmaz an.

12 sene sonra The Pianist izleyip de daha fazla detay verme ya da filmi mutlaka izleyin demek saçma olsa da izlemeyenler varsa mutlaka izlesin.

19 Kasım 2014 Çarşamba

18 Kasım 2014 Salı

Egemen Korkmaz'ın Dönüşü


Egemen Korkmaz, Fenerbahçe'nin uzun süredir formaya hasret kalan oyuncusu. Sakatlığı bir türlü geçmedi ve Mart ayından beri formaya hasret kaldı. Ancak Egemen Korkmaz sakatlığını atlattı ve takımla beraber bugün itibari ile çalışmalara başladı. Egemen Korkmaz denildiğinde geçen sezon yine Kasım ayında, yine Bursaspor deplasmanında attığı gol akıllara geliyor. Fenerbahçe deplasmanda 2-3 kazanırken Egemen Korkmaz'ın son dakika attığı gol Fenerbahçe'nin şampiyonluk yürüyüşünde önemli bir adım olmuştu.

Egemen Korkmaz dönüyor, yine Kasım ayındayız ve Fenerbahçe'nin ilk maçı Pazartesi günü Bursaspor ile. 

Tarih bir daha aynı şeyi yazar mı bilinmez ama Egemen Korkmaz'ın tekrardan sahalara Bursaspor maçıyla dönme ihtimali bizi heyecanlandırmaya yetiyor. 


17 Kasım 2014 Pazartesi

Messi'nin Kariyeri


Şampiyonlar Ligi, İspanya Ligi, Barcelona ve Arjantin tarihini tek başına yazan adam. Nisan ayında canlı izleme şansı da bulacağım.


16 Kasım 2014 Pazar

Invictus


Milletin ırk ve ekonomik nedenlerden dolayı ayrıldığında nasıl spor sayesinde bir araya gelebildiğini, sporun bir ülke için nelere yol açabileceğini, spor sayesinde tüm ülkenin nasıl kenetlenebildiğini, bir devlet adamının spor ile beraber bir ülkeyi nasıl bir araya getirebildiğini anlatan güzel bir film. Nelson Mandela'nın ülkesi için nasıl bir öneme sahip olduğunu az çok anlatan bir film.

Nelson Mandela rolünde Morgan Freeman, Rugby takım kaptanı Francois Pienaar rolünde Matt Damon.

Takımın başkanın el atmasından sonra kırsal alana gidip küçük çocuklara rugby öğrettikleri, oynadıkları sahne filmin güzel anlarından birisiydi.

Mutlaka izlenmesi gereken filmlerden birisi. Özellikle sporseverlerin mutlaka seyretmesi gereken bir film olmuş.


15 Kasım 2014 Cumartesi

Türkiye 0 Brezilya 4 / Futbolun Güzellikleri


Türkiye-Brezilya maçının oynanacağını duyduğum an ilk söylediğim cümle ‘’Oooo Neymar geliyor, kesin gitmek lazım.’’ Evet, çünkü Neymar tek başına bile maça gitmek için büyük bir sebep. Dünyanın sayılı futbolcularından, hatta bana göre en iyi ilk 5 futbolcusundan birisi. Brezilya takım olarak seyredilir zaten de Neymar işin ekstra boyutu.

Bu kadar istek olmasına rağmen hayatın akışı nedeniyle ve milli takıma olan ilgiden dolayı biletler bitmez, maç günü gişeden alırım diyordum. Öyle olmadı, biletler bitti, biletsiz kaldım. Daha sonra twitter’dan bir abi sayesinde hem de Maraton Alt tribün bileti buldum. Artık maça gitmek, Neymar’ı izlemek için her şey hazırdı.

İzmit’ten büyük merakla, büyük bir zevkle yola çıkıyorduk. Trafik, berbat otobüs yolculuğu heyecanımızı alamıyordu. Saat 20:10 gibi stadın yanında biletlerimizi alarak tribüne girdik.

Passolig saçmalığından dolayı bu sezon dolu görmediğimiz Şükrü Saracoğlu’nun dolu halini görmek bizi mutlu etti. Ayrıca Şükrü Saracoğlu’nun dolu olduğu zamanlar nasıl bir atmosfere büründüğünü de net şekilde gördük.

‘’Sayın sporseverler biletinizde belirtilen numaraya oturunuz, aksi takdirde en yakın güvenlik görevlisinden yardım isteyiniz.’’ Anonsu bizim için yapılmış. Maraton Alt I blok biletimiz olmasına rağmen E blok’a geçtik ve tam ortasaha çizgisi hizasında locadan maç izledik – hemen kafamızın üstündeki ekranlardan pozisyon tekrarlarını bile izledik - . Maçı İzmit’ten bir arkadaş, Sadettin Saran ve Acun Ilıcalı ile yan yana izledik. Yerimiz o kadar iyi yani…

Ve mücadele’ye geçelim; Brezilya Almanya karşısında aldığı hezimetten sonra artık çok daha iyi bir takım olduğu gerçeğini oynadıkları ilk hazırlık maçlarında görmüştük zaten de doğal olarak ilk kez canlı görmüş olduk. Özellikle tribün açımızdan dolayı – hayatımda izlediğim en iyi açılı Kadıköy maçı -  ilk yarı Filipe-Oscar kanadının akışlarını, 2.yarı Danilo-Willian kanadının akışlarını çok net şekilde, çok büyük bir keyifle takip ettik. Hayran olduk.

David Luiz çok büyük oyuncu be. Keşke aynı stadyumda çubuklu forma ile izleyebilme şansımız olsaydı.

Tribünler ; Tribünlerde gayet iyi bir seyirci vardı. İyi bir futbol takımı geliyor diye herkes heyecanla stada koşmuş, iyi hareket olduğunda tribünden çıkan sesi herkes duymuştur. İyi pas atana alkış, iyi hareket yapana bravo, iyi gol atana tezahurat. Neymar attığı 2.golden sonra çılgınca alkışlandı, tezahurat yapıldı. Gelen kitle sahada muazzam işler yapan bu 22 yaşındaki adama adeta teşekkür ediyordu. Yoksa kimsenin milli takım düşmanlığı yaptığı – yapanlar var – yok. Ayrıca evet o formanın hakkını vermeyenler yuhalanır. Artık insanlar Türk milli takımından da bir şeyler görmek istiyorlar.

Türkiye-Brezilya maçı hayatımda izlediğim en iyi maçlardan, Neymar hayatımda şu ana kadar stadyumda izlediğim en büyük oyuncu olarak kişisel tarihime geçti. Yıllar sonra Neymar çok daha büyüdüğünde ‘’Bu adamı stadyumda izlemiştik.’’ diyebilmek de keyifli olacak.

14 Kasım 2014 Cuma

Efsaneler


Biri tenisin, biri futbolun efsanelerinden. Mourinho, Federer-Murray maçını salonda takip etmiş. Federer maçı sürklase ederek  6-0, 6-1 ile kazanmış.

13 Kasım 2014 Perşembe

İzlediğim En Büyük Futbolcu


Yıllardır stadyumlarda maç izliyorum, henüz daha büyüğünü izlemedim. Popülarite, teknik, kalite. Hangi açıdan bakarsak bakalım izlediğim en büyük futbolcu. Messi ve Ronaldo'yu canlı gözlerle izleyene kadar en büyüğü Neymar. Stadyumda canlı izlediğim için kendimi çok şansslı hissediyorum.

10 Kasım 2014 Pazartesi

İzmit


Muazzam bir İzmit fotoğrafı. Türk bayrağı, Atatürk ve İzmit. Çok seviyoruz.

3 Kasım 2014 Pazartesi

Koleksiyon


John Terry'nin kariyerinde kaptan olarak çıktığı maçlarda taktığı pazubandların koleksiyonu. Cidden harika iş yapmış.

24 Ekim 2014 Cuma

Bu İşte Bir Yalnızlık Var


Bazen hayatımda çok saçma ve gereksiz filmleri izlediğimi düşünüyorum. Gidiyorum en izlenmesi gereken filmleri izlemiyor, en izlenmeyecek filmleri izliyorum. Yaklaşık 2 saatimi ayırdığım bu filmi izlemek net yanlış hareketmiş. Özgü Namal'ın sempatikliği, Engin Altan Düzyatan'ın karizması, Heybeliada'nın güzellikleri dışında bir numara yok. Sinemada 252 bin kişi seyretmiş ve 2.5 milyon TL hasılat elde edilmiş. Filmin masrafları çıkmıştır işte.

20 Ekim 2014 Pazartesi

Barış Manço Moda 81300


Türkiye tarihinin en büyük sanatçılarından biri olan Barış Manço'yu sevmeyen yoktur herhalde. Şarkılarını bilmeyen, dinlemeyen. Pazar günü Moda'da gezerken birden aklımıza Barış Manço müzesine gitmek geldi. Tabiiki de bu fırsatı kaçırmak istemedik ve doğruca kendimizi Moda'da Barış Manço 81300'de bulduk.

Müzenin dışında heyecanlanmaya başlıyoruz. Bahçede dev şekilde domatesler, patlıcanlar, kapıda bizi karşılayan bir eşek, içeriye girdiğimizde bizi silikondan yapılan inanılmaz başarılı Barış Manço heykeli karşılıyor. Önünde uzun uzun duruyoruz, adeta bizimle konuşacak gibi bakıyor. 

Daha sonra gezintiye devam ediyoruz. Kıyafetleri, yatak odası, takıları, kemerleri, gitarları, koleksiyon için biriktirdiği cam şişeler, aldığı ödüller, yaptığı tv programlarının kasetleri, çocuklarının odaları, oyuncakları, nüfus cüzdanı, el yazısı, pasaportları, yurt dışında kullandığı biletler, paralar, kredi kartları, kliplerinde kullanılan ürünler... kısacası Barış Manço ile ilgili her şey.

Aslında çok da şey yazmaya gerek yok, Barış Manço şarkıları eşliğinde sadece 5 TL vererek bu müzeyi geziyorsunuz ve bu büyük efsaneyi daha da yakından tanıyorsunuz. Yolu İstanbul'a düşen herkesin uğraması gereken müzelerden. Gidin, görün.

Beni müzeye götüren Varol Döken'e ve böyle bir müzeyi açan Kadıköy Belediyesi'ne sonsuz teşekkürler.









Requiem for a Dream



Açıkcası fotoğrafta yer alan Jennifer Connelly ve muazzam jenerik müziği dışında bana göre iyi olmayan bir film. Evet oturdum, 1 saat 40 dakika izledim ama beğenmedim. O yüzden söyleyecek çok şeyim yok.


19 Ekim 2014 Pazar

Yeni Beste / Güneş Doğmamış Daha Dünyaya


Tam olarak ne zaman çıktı bilmiyorum da bu besteyi bu konuyu yazmadan çok kısa önce ilk kez duymuş olmam benim ayıbım. Bugün Burhan Felek'de söylenmiş. Net muazzam beste. Çok şey demeye gerek yok. Sözleri yazana da, söyleyene de helal olsun. Sözleri altta ;

Güneş doğmamış daha dünyaya,
Sabahın 5'inde çıkmışız yola,
Buz gibi bir hava buğulu camlarda,
Adın yazıyor Kanarya,
Yaradan yazmış alnımıza,
Biz ne İzmir'e, ne de Rize'ye,
Ne Eskişehir'e, ne de Antep'e,
Bir ömür boyu bir aşk uğruna
Gidiyoruz Fenerbahçe'ye
Ölüyoruz Fenerbahçe'ye

Bruno Alves Cezalandırılmalıdır


Mücadele'ye çok iyi başlıyorsun, ezeli rakibin sahasında, 40 bin kişi önünde gayet iyi bir oyunla 45 dakikayı oynuyorsun. Pozisyonlar buluyorsun, pozisyon vermiyorsun, adeta sezonun oyun anlamında zirvesine çıkıyorsun. İlk yarıyı bir şekilde gol bulamasan bile 0-0 tamamlıyorsun. Herkes takımdan da, oyundan da, oyunculardan da çok memnun. Bir şekilde o gol gelecek inancında.

2.yarı başlıyor, ev sahibi 2.yarıya evinde oynamanın avantajı ile biraz gazla başlıyor. Ancak ondan sonra Alves diye bir adam çıkıyor ve milyonlarca Fenerbahçe'yi üzüyor. 10 takım arkadaşına ihanet ediyor.

Faul yapmanın inanılmaz gereksiz olduğu bir yerde % 100 doğru bir kırmızı kartla oyun dışında kalıyor ve işleri kötü bir yere çekiyor. Bu dakikadan sonra takım istediklerini sahaya yansıtamıyor, bu dakikadan sonra hocamız istediği hamleleri yapamıyor, bu dakikadan sonra ev sahibi daha da moralleniyor, ev sahibi takımın taraftarları daha da gaza geliyor. Kısacası her şey Fenerbahçe için kötü, Galatasaray için iyi oluyor. Hoş bu kırmızı karttan sonra Kadlec o pozisyonu atsa belki de bu kadar sert şekilde Alves'i eleştirmeyecektik.

Bruno Alves, Fenerbahçe'nin 32 yaşında Portekiz milli takımında banko oynayan oyuncusu. Derbi maçında gördüğü saçma kart yüzünden takımını yaktı. Galatasaray'a karşı kaybettik ama daha ligin başı, maç telafi edilir ama Alves'in hatasını es geçmemek, yeni Alves'lere koz vermemek lazım.

Volkan, Emre, Meireles. Fenerbahçe'nin emeklerini çalan oyuncular, yaptıkları skandal hatalar ile beraber bizi üzen oyuncular. Bunun tek nedeni bu oyunculara verilmeyen cezalar, bu oyuncuların kulübü babalarınn çiftliği gibi görmeleri. Alves bu hareketinden dolayı derhal cezalandırılmalıdır. Maç sonrasında derhal kontratı feshedilsin, derhal kovulsun diyenler oldu. Bence o kadar da değil ama büyük para cezası alsın. 250-500 bin euro civarı para cezası verilsin. Bir daha ne Alves, ne Emre ne de Meireles o tarz bir hareket yapamasın. Sahada mücadele eden arkadaşlarının emeklerini, bizlerin mutluluklarını çalmasınlar. 

Taktik, teknik, saha yerleşimi, oyun mesafesi, alan daraltma, hızlı futbol, pres, hocanın hamleleri, kademe falan gibi bir çok etkenin heba olmaması için Alves'lerin bu tarz hareketler yapmaması lazım. Umarım Fenerbahçe yönetimi derhal gereken cezayı verir Fenerbahçe futbol takımında bundan sonra herkes o formanın ağırlığını bilerek futbollarına devam eder. Yoksa yaptırım gelmediği takdirde bu tarz hareketler her derbi tekrarlanmaya devam eder.

17 Ekim 2014 Cuma

Bozar mı Sandın Acılar


Göztepe tribünlerinden net pankart. Ne zaman yapıldığı, hangi maç asıldığı ile ilgili en ufak bir fikrim yok. Sadece paylaşalım, muazzam.