30 Aralık 2019 Pazartesi

Fenerbahçe Beko 98 Valencia 100


Bazen gerçekten yaşananlar şaka gibi geliyor. Fenerbahçe Beko son 39 saniyesine 5 sayı önde girdiği maçı üst üste yaptığı saçmalıklar yüzünden 0-7'lik seri ile 98-100 kaybetti.

Normal sürenin sonuna doğru yapılan hatalar, uzatma bölümünde zirveye çıktı ve çok üzücü bir yenilgi aldık.

Normalde Fenerbahçe Beko maçlarında bu kadar sert duygular yaşamayı hayal etmiyordum ancak bu sene gittiğim her maç farklı bir hikaye yansıtıyor. Elbette böyle anlar bir taraftar için güzeldir, özeldir ancak sonunda neden hep üzülen biz oluyoruz?

Maçı mucizevi bir basketle uzatmaya götürüyoruz, uzatma bölümünde 7 sayı öne geçiyoruz ancak oradan maçı kaybediyoruz.

Aslında olması gereken 39 saniye kala pota altından başlarken bir oyuncuyla topu buluşturmak ve beklemek. Rakip takım zaten faul yapmak zorunda. Sadece topu tutmak yetecek. Ancak onu bile yapamadık, kaybettik. Hadi 23 saniye kaldı. Yine aynı fırsat geliyor. Topu tut, faul yapsınlar, at ve kazan. Yine kaybediyoruz ve yine basket yiyoruz. Basiret bağlanması mı, salaklık mı, acemilik mi, konsantrasyon eksikliği mi bilmiyorum.

Candace Parker'ın son saniye 2'de 0 atması gibi bir şey. Asla unutulmayacak.

Aslında gün mükemmel başlamıştı. İş çıkışı yağmurlu havada salona doğru giderken aklımızda sadece galibiyet ve iyi oyun vardı. Bir kısmı oldu zaten. Fenerbahçe iyi başladı, oyunun kontrolünü tuttu, son çeyreğe 11 sayı önde girdi ancak sonra işler değişti. Oraya kadar kusursuz işler yapan oyuncular o bölüm saçmalayınca bir kez daha sahadan yenilgiyle ayrıldık ve 16 maç sonunda sadece 5 galibiyette kaldık.

De Colo'nun 31 sayısı, Williams'ın 20 sayısı, Datome'nin 20 sayısı, Sloukas'ın 10 sayı, 9 asisti boşa gitti.

Maçın sonunda topu neden De Colo'ya veremiyoruz?

Maçı yine Sarı Tribün diye adlandırılan bölümde izledim. Bu maçla ilgili bir eleştirim var. Sarı Tribün Fenerbahçe sahada ne sonuç alırsa alsın hep yerinde olan, takıma destek veren, tezahürat yapan tek bölüm. Ancak bazen bana göre yanlış şeyler yapıyorlar. Mesela ilk başta yapılan ''kırmızı giyen bu salona gelmesin'' tezahüratı oldukça iyi bir tezahürat, elbette herkes bu salonda bir renk bütünlüğü sağlanmasını istiyor. Sarı giyerek gel, onu da yapmıyorsan kırmızı giyme. İnat etmenin mantığı yok. 0.4 kala basket yiyip maçı kaybetme noktasına geldiğimiz zaman salondan gidenler oldu. Bana göre Fenerbahçe'nin tek bir taraftarı skor ne olursa olsun o salondan erken çıkmamalı. Yerinde kalıp, takımı alkışlamalı. Ancak maçı kaybettik diye gidenler oldu. De Colo basketi atıp maçı uzatmaya götürünce Sarı Tribün hemen o sinirle mi, hırsla mı bilemiyorum bu salonu terkedenlerin geri gelmesi karşısında küfürlü tezahürat yapmaya başladı ve ortam gerildi. Bu tezahüratı kim başlattı, kimin fikriydi bilmiyorum ancak bana göre yapılmaması gerekiyordu. Eğer bir tepki verilecekse bu küfürsüz şekilde daha iyi şekilde yapılmalıdır. Sonuçta orada bir tribünün yaptığı bir tezahürat çok büyük sıkıntıların, kavgaların çıkmasına sebep olabilir. Bu tarz şeyler insanların bu oluşuma bakışını da değiştiriyor.

Maçı 8.211 taraftar izledi. Sanırım artık kemikleşmiş bir sayıya ulaşıldı. Hava şartları, takımın durumu, maçın önemi ne olursa olsun belli kitle hep yerinde, hep takımla.

Sezonun kalanı nasıl bitecek gerçekten bilmiyorum.

Üst üste 2 deplasman. Olympiakos ve Baskonia. En az birini kazanamazsak play-off hayalleri iyice sekteye uğrayabilir.

Ani performans değişimleri bu kulübün tüzüğünde var sanırım.

Bir takım bu kadar hücum ribaundu verir mi ya? Sadece son 39 saniye 4 tane verdik. Akıl almaz.

Hakemler yine maçın kaybedilmesinde etken oldu. Euroleague yönetimi özür açıklaması yaptı. Yakın zamanda 2 bu tarz hareket gördük. Neden hep Fenerbahçe'ye oluyor bunu da sorgulamak lazım.

Obradovic'e çok üzülüyorum.

Fenerbahçe için sonuçlar ne olursa olsun salonlara gitmeye devam edeceğim. 

2020 Kitap Okuma Listesi


2019 biterken 2020 hedeflerini de koymak lazım. Elbette 1 yıl içinde 20'den fazla kitap okuyorum ancak bu tarz listeleri yapmayı seviyorum. Liste hazırlama süreci, listedeki kitapları satın almak, okumaya başlamak, bitirdikçe bir numaraya daha çizik atmak keyifli oluyor. O yüzden de son 2 senedir olduğu gibi bu sene yine #bizimbüyükchallengeimiz etkinliğine yine katılıyorum. Bakalım bu yıl yapılan listeyi ne zaman bitireceğim. Bu arada yaptığım liste çok içime sindi.

Oluşturduğum listeyi de paylaşayım;

1- Havada Bulut
2- Yaza Yolculuk - Tomris Uyar
3- Kördüğüm - Ayşe Kulin
4- Alemdağ'da Var Bir Yılan - Sait Faik Abasıyanık
5- Bilirbilmezler
6- Kardeşimin Hikayesi - Zülfü Livaneli
7- Doğu Ekspresinde Cinayet - Agatha Christie
8- Şahbaz'ın Harikulâde Yılı 1979 - Mine Söğüt
9- Dünyanın Uyanışı - Şengül Boybaş
10- Patasana - Ahmet Ümit
11- Sineklerin Tanrısı - William Golding
12- Çalıkuşu - Reşat Nuri Güntekin
13- Son Dilek - Andrzej Sapkowski
14- Bizim Büyük Çaresizliğimiz - Barış Bıçakçı
15- Profesör Y İle Konuşmalar - Louis Ferdinand Celine
16- Yaşlı Adam ve Deniz - Ernest Hemingway
17- Çankaya - Falih Rıfkı Atay
18- Açık Sırlar - Alice Munro
19- Karamazov Kardeşler - Dostoyevski
20- Savaş Günlükleri - Kont Galeazzo Ciano

28 Aralık 2019 Cumartesi

Yeni Beste | Kavgamız Yeni Başlıyor


Arma aşkına, forma aşkına
Saldır bıkmadan usanmadan
Bizim kavgamız daha yeni başlıyor
Rahat yok şampiyon olmadan

Ne zaman, kimler tarafından yapıldı bilmiyorum ama ben hayatımda ilk kez 27 Aralık 2019 tarihinde oynanan Fenerbahçe Beko-Valencia maçında Sarı Tribün'de duydum. Maçın 2.devresi 5 dk civarı söyledik. Bütün salonun, stadın şu besteyi söylediğini hayal ediyorum, acayip olur. Sözleri, melodisi, ritmi gerçekten kusursuz. Yazana, söyleyene ne kadar teşekkür etsek az. Bizim kavgamız daha yeni başlıyor...

23 Aralık 2019 Pazartesi

Deplase Keyifler # Sivas


Adın yazıyor Kanarya, yaradan yazmış alnımıza...

Sivasspor-Fenerbahçe maçı için Cumartesi günü 00:30 otobüsü ile 3 arkadaş yollara düşüyorduk. Ekim ayında oynanan Denizlispor deplasmanından sonra bu sezon 2.kez Fenerbahçemizi deplasman tribününde destekleme şansı bulacaktık. 

Yolculuğun çok rahat olduğunu söyleyemeyiz ancak deplasman demek zaten rahatlık demek değildir. Yorulmadan bir deplasmanın bitme şansı yok. Saat 12:00 gibi Sivas'ta olduk.

Deplasman demek elbette futbol demek ancak gidilen şehri gezmek, yemeklerini yemek de olmazsa olmaz hareketlerden biri. Bu vesileyle Sivas otogarından hemen sonra yolumuzu meşhur olduğu söylenen Sivas döneri ve köftesini yemek için Has Döner'e çevirdik.


Öncelikle şunu söyleyeyim. Hayatımda yediğim en iyi dönerlerden biri oldu. 3 arkadaş da bayıldık. Servis çok hızlı. Döner sıcacık geliyor. Yanında ayrı bir tabakla pideler geliyor. Yağ bulmanız mümkün değil. Saf et yiyorsun ve ağzında dağılıyor. Aç zamanında 2 tabak yersin. Öyle bir döner. Köftesini de çok beğendim elbette ama döner 1 hatta 2 adım öne çıktı. Döner için 9 puan vereceksem, köfte 7 ya da 8 puan. Masaya oturur oturmaz 4 tabak ikram salata geldi. Ve fiyat olarak muazzam. 4 porsiyon döner, 1 porsiyon köfte-köftenin tabağında 7 adet var-, 3 kutu kola toplam 119 TL ödedik. Gerçekten İzmit ve İstanbul gibi yerlerden sonra bedava. Sivas'a gidenler mutlaka yesin öyle dönsün.

Yemeklerimizi yedikten sonra yolumuzu yürüyerek Sivas Cumhuriyet Meydanı'na çevirdik. İlk olarak 1993'te Türkiye tarihinin en utanç verici olaylarından birinin yaşandığı Madımak Oteli'ni gördük. Elbette o yıllara ait herhangi bir detay görmemiz mümkün olmadı. Başka ülkede olsa çok daha farklı değerlendirilecek bina burada çok daha başka bir hal almış.


Madımak Oteli sonrası Cumhuriyet Meydanı'na çıktık. Ve Türkiye tarihinin önemli yerlerinden biri olan Sivas Kongre Binası'nı gezmek için içeri adımımızı attık. Özellikle balmumu Mustafa Kemal Atatürk heykeli, toplantının yapıldığı salon, Atatürk'ün oturduğu masa ve koltuk, Atatürk'ün uyuduğu yatak, kaldığı oda en etkileyici yerlerdi. 


''Cumhuriyetin temelini burada attık.'' 


Bu tarihi bina gezisini de bitirdikten sonra biraz daha gezdik ve yolumuzu stada doğru çevirdik. Tabii bu arada Sivas yazılı buzdolabı magnetlerini de hatıra olarak aldık.



Sivas'a geliş sebebimiz; Fenerbahçe. Fenerbahçe'ye kavuşmak için mücadeleden yaklaşık 1.5 saat önce kendimizi tribüne attık.

Stat; Bu sene gittiğim maçlarda Denizlispor stadını daha çok beğendim. Ancak bu stat kapasite olarak benim çok hoşuma gitti. Ne büyük, ne küçük. Sivas gibi bir şehir için çok ideal bir stat yapmışlar. Zatan tamamen doluydu. Zemin iyiydi. Statta ısıtıcılar olması güzel ve önemli -açmadılar-. Deplasman tribününün önüne gerilen file gereksizdi. Gerçi file olmasa üst kattan alta yabancı madde atılır. Sanırım olmak zorunda.

Fenerbahçe tribünleri; Fenerbahçe tribünleri son zamanda hiç olmadığı kadar sağlam geldi maça. İstanbul'dan 20 otobüs, uçakla gelenler, münferit araçlarıyla gelenler, otobüsle gelenler, çevre illerden gelenler derken Fenerbahçe tribününde tanıdığım bir çok kişi stattaydı. Ona rağmen tribün iyi oldu diyemem. İlk yarı iyiydik ancak Fenerbahçe'nin 2.yarı oyunu nedeniyle ve yediği 2.gol ile beraber tribünler iyice bitti. Attığımız gol sonrası hareketlense de hayatımda gittiğim ve şahit olduğum en kötü Fenerbahçe tribünlerinden birisiydi. Zaten bir tribün skor 2-0'ken izlediği maçı bırakıp ezeli rakibine küfür ediyorsa o tribüne iyi demem.


Sivasspor tribünleri; Bir kale arkası çok coşkulu, tezahürat yapan kitle orada. Takım iyi olunca, skoru da alınca toplu bir çok tezahürat yaptılar. İnsanın soğukta tezahürat yapası bile gelmez ancak yine de tüm tezahüratlara katıldılar. Takım iyi, tribünler de iyi. Maç öncesi yaptıkları koreografi de güzeldi.

Maç; İlk yarı Fenerbahçe'nin oynadığı oyunu beğendim. Ancak çok gol kaçırıyoruz. Bir türlü topu içeri sokamıyoruz. Bir çok pozisyon bulduk ancak beceriksizlik yüzünden bir türlü istediğimiz golü atamadık. 2.yarı başında yenen gol zaten maçı ''bitse de gitsek'' noktasına getirdi. Deniz Türüç girdikten sonra biraz kıpırdasak da iş işten geçmişti. 3-1 kaybettik.

Sivasspor gollerinde iyi ses çıktı.

İnsanlar çok saygısız. Bunun okumuş olmakla ya da olmamakla alakası yok. Tribünde gerçekten çok saygısız insan var. Tribünde her şey onların dediği gibi olsun istiyorlar. Akıl almaz.

Ersun Yanal'ın en kötü maçlarından biridir. 

Deniz Türüç neden 10 dakika yedek kulübesi önünde bekledi? Bir gün Ersun Yanal'ı görürsem bu soruyu soracağım.

Deplasmanda atılan gole sevinmek çok güzel ancak skor 2-0'ken değil. Zaten o kadar takımdan umutsuz durumdayken geldi ki tribün reaksiyon veremedi.

Sezon uzun, mücadele etmeye devam. Ancak deplasman olayını çözmek lazım. 

Deplasmanda kazanmak güzel, kaybetmek çok çok kötü. Maç sonrası ev sahibi futbolcuların ve taraftarların sevincini izlemek, güvenlik nedeniyle beklemek çok can yakıyor.

Maç sonrası taksiyle hemen havaalanı'na gittik. Tribün oradaydı. Yüzler gülmüyordu. Herkesin aklında tek bir soru vardı. ''Ne olacak bu takım?'' 

21:20 uçağıyla hareket; 23:00 İzmit servisine yetişme ve gece 12'de evde olup bir deplasmana nokta koymak.


Ekim; Denizli, Aralık; Sivas... Bakalım sırada hangi deplasman var?

11 Aralık 2019 Çarşamba

The Nightmare Before Christmas


Yine normal şartlarda seyretmeyeceğim ancak bakıp ara vermeden bitirdiğim bir film oldu. Animasyon filmlerini pek sevmezdim ancak artık ön yargı yok. Her filme eşit mesafedeyim. Açtım ve bu noel içerikli filmi izlemeye başladım.

Müzikal bir animasyon film diye geçiyor. Stop motion özelliği ile 1993 yılında yapılmış. Yapımı 3 yıl sürmüş. Yönetmen koltuğunda Henry Selick var. 

Filmin 1994 yılında oscar adaylığı da bulunuyor. 

Özellikle müzikleri kusursuz. Müzikleri için bile izlenir. 

Tim Burton'ın yazarlığı.

Film süresi nedeniyle de izlemeye müsait.

Her insan bulunduğu yerin değerini bilmeli, başka koltuklara zıplamamalı. Sonunda mutluluk gelmez.

Fenerbahçe Beko 107 Alba Berlin 102


Üst üste 3 Euroleague maçına gitme şansı yakaladım. 3 galibiyet aldık. Hayatımda ilk kez. Fenerbahçe için bir şeyler yapmak mutluluk veriyor. Evet alt kat atmosferi şahane ama Fenerbahçe diye bağırmak her tribünde çok güzel.

Fenerbahçe Beko-Alba Berlin maçı için yine İzmitli abimizin yardımı ile kombine buldum ve bir kez daha salonda yer aldım.

Cuma günü iş çıkışı İzmitten yola çıkarken sadece iyi oyun ve galibiyet bekliyorduk. İlk çeyrek rakibi boğduk. 30-16'lık çeyrek skoru çıktı. Ancak ikinci çeyrek ile maçın elimizden gittiğini hissedebiliyorduk. Neredeyse başarıyorduk. Son 1:48'e 3 sayı geride girdik. Son 4 saniye rakip serbest atış atarken hücum ribaundu verdik ve maçı uzatmaya götürmelerine izin verdik. Ancak uzatma bölümünde De Colo'nun ağırlığını koymasıyla beraber sahadan galibiyetle ayrıldık.

Kişisel tarihime geçen sekans. Derick Williams'ın 35 saniye kala yaptığı blok ve ardından smaç. Ben hayatımda salonda bir baskete bu kadar çok sevindiğimi hatırlamıyorum. Salondan inanılmaz bir ses yükseldi. Acayip bir andı. Hayatım boyunca unutmam. 30 saniye kala 86-83 yapan basketti. Keşke şu hareketlerin hatrına maç uzatmaya kalmadan bitmiş olsaydı.

O kadar uyarı, o kadar ikaz. Yine salona kırmızı ve tonlarında kıyafetlerle gelenler var. Elbette işten geliyor olabilirsiniz ama yanınıza bir sarı t-shirt koymak zor değil. Gerçekten bunu daha önce de yazdım, yine yazıyorum. İnat yapıyor insanlar. Kırmızı giyerek geliyoruz de, bu sefer yeşil falan giyip gelirler. Akıl almaz.

8282 taraftar. Maç sonrası arkadaşla bundan bahsettik. Ataşehir ve yakın kesimlerde oturan Fenerbahçeliyi bir Cuma akşamı bu atmosfer, bu mücadele, bu takım, bu oyuncular varken salondan başka bir yere götüremezsin. Gerçekten eşini, çocuğunu al gel salona. Kusursuz bir aktivite. Sıcak ortam, iyi takım, güzel spor.


Sloukas 23 sayı, 10 asist, Melih 17 sayı, De Colo 18 sayı, Lauvergne 15 sayı, Derick Williams 15 sayıyla oynadı.

Obradovic'e yeni sözleşme.

Maçtan bir gün sonra babamın ''Ne güzel maça gittin, acayip heyecanlıydı. Futbolu bırakıp sürekli o maça baktım.'' demesi maçın nasıl geçtiğini anlatıyordu.

Perşembe günü 20:45'de bu kez çok zor rakibimiz var. Anadolu Efes. Belki de Euroleague'nin en büyük 3 şampiyonluk adayından birisi. Çok zor maç olacak. Atmosfer ile bu maçı kazanmak mümkün. Salon atmosferi zirveye çıkmalı.

Yine salonda olacağım. Maç sonrası izlenimleri buraya yazarım.

10 Aralık 2019 Salı

Miracle on 34th Street


Noel temalı filmlere bu kez 1947 yapımı siyah beyaz bir filmle devam ettim. Normalde eski filmleri izlemeyi de, siyah beyaz filmleri de izlemeyi de seven biri değilim ama iyi film kendini izletiyor. Ayrıca insan sabit fikirli olmamalı, her şeye bir şans vermelidir.

Film şükran günü ile noel günü arasında New York'da geçiyor. Şükran günü yürüyüşünde noel baba olacak kişinin sarhoş olması nedeniyle yerine Kris Kringle geçer ve o dakikadan sonra herkese kendinin gerçek noel baba olduğuna inandırmaya çalışır. Psikolojik testlere girer, bir çok kişiyle konuşmak zorunda kalır ve en sonunda mahkemeye kadar giderler.

Filmde yer alan 2 çocuk oyuncu Susan Walker ve Thomas Marrah. Çok büyük oynamışlar. Günümüzde yer alan çocuk oyuncuları düşündükçe burada yer alan çocuklar gerçekten büyük yetenek olduklarını her saniye yansıtıyorlar. Susan Walker'ı canlandıran Natelie Wood 43 yaşındayken 1981 yılında, Thomas Marrah'ı canlandıran Robert Hyatt 2007 yılında 67 yaşındayken vefat etmiş.

Bu tarz eski filmlerin bu detayı da var. Filmde bir oyuncuyu beğeniyorsun ancak daha sonra herhalde yaşamıyordur şu an diye bakıp ölmüş olduğunu görüyorsun. Zaten filmde yer alıp da yaşayan yoktur sanırım. 

Mesela noel baba rolüyle oynayan Edmund Gwenn de 1959 yılında vefat etmiş. 1 oscar kazanmış.

Filmin 1948 yılında 3 dalda oscar ödülü de var. En iyi uyarlama senaryo, en iyi yardımcı erkek oyuncu ve en iyi hikaye ödüllerinde almışlar.

Filmin noel baba tasviri çok güzel. Kapitalist düzen gelmeden noel babanın bu halini görmek keyifliydi.

Filmin sonunda mutlu olacaksınız.

5 Aralık 2019 Perşembe

Ad Astra


Normalde bu kategorinin filmlerini sevme şansım diğer filmleri sevme şansımdan daha düşüktür ya da tam tersi. Ancak The Martian sonrası ilk kez bir bilimkurgu filmini keyifle izledim.

Aslında bu filmi keyifle izlemememin sebebi astronot Roy McBride'ın uzay yolculuğu yapması yanında hayli fazla dram barındırmasından kaynaklanıyor. Saf duygusuz aksiyon dolu bir bilimkurgu filmi olsa yine sevemeyebilirdim. Ancak filmin ilk dakikalarında başlayan o duygu filmin son saniyesine kadar devam ediyor. Roy'un yüzünden endişe, şaşkınlık, üzüntü, kızgınlık gibi duyguları her saniye okuyabiliyoruz. Bu da filmin içine girmemizi sağlıyor.

Roy McBride rolüyle Brad Pitt oynamış. Bir oyuncuyu filmde sevip sevmeme kriterim bana o duyguyu geçirip geçirmemesi. Şu an hissettiğim şey Brad Pitt sanki Amerika'da astronot olarak hayatına devam ediyor, sürekli uzaya gidip geliyor. Öyle bir oyunculuk sergilemiş ki bunu her saniye anlıyorsunuz.

İnsanın gittiği yere nasıl bir kötülük götürdüğünü anlatan bir film olmuş.

Filmde anlamadığım tek kısım; neden sadece 15 saniyelik maymun saldırısı gördük? Ben anlamadım.

Korsanlar.

Elbette efsane film değil ancak iyi film. 7, 7.5 civarı puan veririm.

4 Aralık 2019 Çarşamba

Fenerbahçe Beko 89 Khimki Moskova 76


Yıllardır oldukça başarılı olan bir Fenerbahçe basketbol erkek takımı varken salona gitmiyordum. Ancak bu sene bu takımın daha çok destek görmesi gerektiğini düşündüğümden kendimi daha çok salon yollarına atıyorum. 

Fenerbahçe Beko-Khimki maçı için yine bir abimizin aracılığı ile alt kattan kombine buldum. 18:20'de İzmitten başlayan yolculuk ile saat 20:30'da salonun önünde oldum.

Evet salona powerbank ya da şemsiye ya da sarj aleti sokamıyoruz ancak emanet kutularına bırakıp salona hemen girmemiz güzel olay. Stadyumda da bu tarz bir şey hemen başlamalı. Güzel kolaylık.

Fenerbahçe yine daha çok mücadele etti, daha çok istedi ve maçı 13 sayı farkla kazanmayı başardı.

3.çeyrek yapılan mücadele tribünde bizleri oldukça mutlu etti. Zaten 3.çeyrek tribünde tek tezahürat yaptık, takım mücadeleyi arttırınca biz de arttırdık ve efsane bir tribün çıktı. Çok iyi sekanstı.

21-6. 3.çeyrek skoru.

Melih 5/7 üçlük ile 19 sayı, Sloukas 8/12 ile 19 sayı, 9 asist, Derick Williams 12 sayı, 8 ribaund, Datome 8/11 ile 20 sayı ile takımımızın skor yükünü çeken oyuncular oldu.

Janis Timma 26 sayı attı. 

Mücadeleyi 9.158 taraftar tribünlerden takip etti. Fenerbahçe Beko'nun maçları daha kalabalık olmalı.

Belki de hayatımda ilk kez Fenerbahçe'nin üst üste 2 euroleague maçını salonda takip ettim.

Açıkcası salondan futbol maçlarından aldığım keyiften fazlasını alıyorum. Zaten bu sene Kadıköy'e sadece 2 maça gittim ve o 2 maçta da arkadaşımın ayarladığı locada takip ettim. Verdiği keyif anlamında şu an salon>stat.

Cuma günü Alba Berlin maçında yine tribündeyim. Fenerbahçe'yi desteklemeye, Fenerbahçe'yi yaşamaya devam.

Kocaelispor 2 Esenler Erok 0


20.345 taraftar, 2-0'lık galibiyet ve liderliğe devam. Kocaelispor tarihinde statta olduğum için kendimi şanslı hissetttiğim maçlardan birisini geride bıraktım. Tarihe not düşelim.

Love, Actually


Geçen sene Aralık ayında Noel ile ilgili filmler izlemeye başlamış ve bir kaç film izlemiştim. Bu sene devam ediyorum.

İlk izlediğim film 2003 yapımı Love, Actually oldu. Dram ve Romantik Komedi olarak kategorize edilen film birbirinden farklı hikayeleri içinde barındırıyor. Elbette filmin her anında aşkı sonuna kadar hissediyorsunuz. Başbakan'ın aşkını da, 7 yaşında çocuğun aşkını da görüyorsunuz. Aşkın bir çok yüzünü görebildiğimiz bir film.

Filmin oyuncu kadrosu biraz iyi. 

Güzel evler, güzel müzikler, güzel manzaralar.

Bir nooel zamanı Avrupa'da olmak isterdim. Gerçekten filmlerde görmek bile insanın içini ısıtıyor. 

Filmde bir çok yerde çalan şarkı. Çok iyi. Buradan dinleyebilirsiniz.

Sıcak film nedir sorusuna cevap verilebilecek bir filmi izledim.