28 Kasım 2014 Cuma

Hem Gezi, Hem Maç


Yok bir sitemim hayatta her şey kısmet...

Yazıya böyle başlamayı hayal etmemiştim. Hayatımda ilk kez Avrupa'ya çıkacakken, hayatımda ilk kez Avrupa'da maç izleyecekken yaşanan aksilikler beni böyle bir başlangıca itti. Neyse kısmet diyelim ve sonra ne olduğunu yazmak üzere en başa dönelim...

Kağıt üstünde güzel plan diyerek başlamıştım bu yolculuğa, trenle Sofya, oradan Atina, Atina'dan İstanbul. 2 futbol maçı. Gayet güzel gözüküyor. Ancak Sofya gezisi ve Ludogorets-Liverpool maçı olarak gezi sonlandırıldı.



Gece 22:00'de İstanbul'dan başladı yolculuk. Aslında trenle gideceğiz diyorduk ama tren yollarında yapılan çalışmalardan dolayı tren yok. Otobüsle gidiyoruz. 22:00'de İstanbul'dan Sirkeci Garı'ndan Kapıkule'ye otobüsle gittik. Gece 01:30'da Kapıkule'de bekleme solanında yerimizi aldık. Daha sonra Bulgaristan'dan gelecek otobüs bizi alıp trene bineceğimiz yere götürecekti. Ancak yaşanan yavaşlıktan dolayı - hep öyle oluyormuş - 3 saat Kapıkule'de beklemek zorunda kaldık. Tavsiye ; Bulgaristan'a giderseniz kesinlikle otobüsü tercih edin, direkt İstanbul'dan Sofya'ya otobüs var. 9 saat sürüyor. Evet Kapıkule'de bekledikten sonra Bulgaristan'dan gelen otobüs geldi ve bizi gümrük işlemlerinden sonra Bulgaristan'a götürdü. Sabaha karşı bir tren istasyonunda - adını bile bilmiyorum - bizi bıraktılar. Oradan da trenle Plovdiv'e gittik. Evet adını bildiğim ilk Bulgaristan kenti. Plovdiv ; oldukça güzel bir yer. Kentte doğal olarak yine tarihi binalar dikkat çekiyor. Bulgaristan'ın en büyük 2.kentiymiş. Zaten bu kenti gezmedik. Saat 09:05'de Plovdiv'de olduk. İlk Sofya treni 12:00'de. Beklemeyelim, otobüsle gidedim dedik. Tabii burada bize yardımcı olan Türk dayıyı unutmayalım. Bizi alıp otogara götürdü, biletlerimizi aldırdı, sonra otobüse bindirip ayrıldı. Büyük bir kıyak. Otobüsle Plovdiv'den Sofya'ya gidiyorduk. Plovdiv'in nasıl güzel bir kent olduğunu da geçerken gördük, her yer ağaç, her yer tarihi bina. Yaklaşık 3 saatlik yolculuktan sonra Sofya'ya vardık, otelimize yerleştik.



Otele yerleştikten sonra ilk işimiz hemen gidip Ludogorets-Liverpool maçı bileti almak oldu. Buraya gelme amacımız maç. Dışarda kalmayalım. Stadın yanına gittik, bilet satışı sürüyordu. Ancak biz Liverpool tribününe girmek istediğimizden karaborsacıların eline kaldık. 2 tane deplasman tribünü bileti aldık, tanesi 50 TL'den. Ancak deplasman tribünü bileti çıkmadı. Kandırıldık. Çok da önemli değil. Zaten deplasman tribünü biletleri bitmişti. Başka yerden bulma şansımız yoktu. Ve daha sonra biletlerimizi de cebimize koyduktan sonra kenti gezmeye başladık.



Hava Durumu ; Gayet soğuk ama yağış yoktu. Sadece dönüşte bir ara kar yağdı, o da hemen geçti. Özellikle maç anında inanılmaz üşüdüm.


Sofya ; Sofya oldukça güzel bir yer. Gitmeden internetten biraz baktığımda ''Açık Hava Müzesi'' diyenler çoğunluktaydı. Hakkaten öyleymiş. Resmen müze şehir. Amacımız maç olduğu için tabii doğal olarak çoğunu dışından görerek yetindik. Sadece avrupa'nın en büyük 2.klisesi olan Alexander Nevski Klisesi'nin içine kadar girdik. Etkileyici. 1000 yılık diyorlar. Mimarisi ve konumu olarak büyüleyici. Kentin tam merkezinde. Bunun dışında Bulgaristan Milli Kütüphanesi, Ulusal Arkeoloji Müzesi, Belediye binası, opera binası, Ayasofya klisesi ve diğer önemli yerleri de görme şansı elde ettik. Zaten neredeyse çoğu şehrin aynı yerinde bulunuyor. Yani kısa bir zaman içinde isterseniz hepsinin içine kadar gezme şansınız olur. Biz girmemeyi tercih ettik, yürüyerek bütün şehri tavaf ettik. Gitmediğimiz cadde kalmadı. 



İçki ; Sofya gezisi boyunca elimizden bira düşmedi. Her büfeden bira alıp kenti öyle gezdik. Burada dikkat çeken şey tüm gün elimizde bira olmasına rağmen, polislerin yanına gidip soru sormamıza rağmen tek bir kişi bile dönüp bir şey demedi. Medeniyet. Tüm Bulgar biralarını denedik. Kamenitza benim en çok beğendiğim bira oldu. Hatta vişneli olanına bayıldım.


Yemek ; Pek yemek yediğimiz söylenemez ama her yerde dilim pizza satan dükkanlar mevcut. İnsanlar dev dilim pizzaları alıyor ve sokakta yiyor. Fiyatları da inanılmaz uygun. Onun dışında öyle özel yemeği var mı yok mu bilmiyorum. Dediğim gibi pek yemek yemedik.

Ulaşım ; Ulaşım gayet rahat, metro, otobüs, tramvay mevcut. Yalnız ulaşım konusunda en büyük olay herkesin yayalara olan saygısı. Yola adım atar atmaz tüm araçlar duruyor. Bir de bu öyle durmalar değil. Ani fren yapıyorlar ve neredeyse arkasındaki arabayla kaza yapacaklar. Ama yine de duruyorlar. Bir kaç kez sırf bilerek yola atlamışlığım var. Test etme amaçlı. % 100 çalışıyor. İnsanlara saygı konusunda inanılmazlar. Yarın Kocaeli'de araçlardan saygı beklediğim için yola atlayıp ölebilirim.


Stadyum ve Maç ; Stadyum şehrin harika bir yerinde. Etrafında bizim Yoğurtçu Parkı'ndan çok daha büyük yeşil alan var. Tabii hava soğuk olduğundan öyle maç öncesi bizim gibi takılma durumu biraz zor olabilir. Alışık olmayan adam için büyük sıkıntı. Otel'den stada 15 dakika'da ulaştık. Biletlerimiz elimizde, üzerinde hangi kapıdan gireceğimiz falan yazıyor. Başka kapıdan girmek gibi bir durum söz konusu değil. Gireceğimiz tribüne gidiyoruz, kapıda hoşgeldin diye karşılanıyoruz. Üzerimiz kısaca bir arandıktan sonra içeri doğru giriyoruz, bu sefer bileti gösterme zamanı. Bir bilgisayar, bir barkod okuma cihazı. Öyle turnike falan yok. bileti okutuyoruz, buyrun falan tarzında içeri alınıyoruz. Bileti de yırtma yok. Barkodu okuduğundan bir daha başka birinin o biletle girme şansı yok. Deplasman tribününde değiliz. Ama yine de yerimiz çok güzel. Ludogorets tribünlerindeyiz. Etrafımızda bizden başka bir kaç Liverpool taraftarı daha var. Biz de doğal olarak Liverpool destekliyoruz. Hava inanılmaz soğuk, maç öncesi skorbord'dan takım kadroları falan veriliyor, hatta dünün özetleri. İzliyoruz. Liverpool tribünleri dolu. Zaten tüm statta Liverpool taraftarları görmek mümkün. Pankartlarının olduğu bölüm bizim tam tersimiz. Uzaktan video ve fotoğraf çekmekle yetiniyorum. Maç başlamak üzere. Heyecan tavan. Malum durumlardan dolayı yıllardır Şampiyonlar Ligi'nin muazzam müziğini duyamıyorduk, Sofya'ya kısmetmiş. Takımlar top ve kale seçimini yaptı ve artık maç başlamak üzere. Tribünler tamamen dolu. Mücadele başında gelen golle tribünler yıkılıyor. Toplu tezahuratlar falan. Atmosfer gol anlarında gayet iyi. Daha sonra Liverpool golü geliyor. Liverpool tribünlerinde yanan meşaleler. Daha sonra Liverpool öne geçiyor. Tribünler iyice suskun. Liverpool tribünleri de iyi değilmiş. Skor 2-1 gidiyor. Liverpool iyice skora yatıyor derken son dakikalar gelen golle maç 2-2 bitiyor. Liverpool böylesine kötü bir takıma karşı bile kazanamıyor.



Tribün ; Liverpool tribünü iyi değil. Deplasman tayfası iyidir demişlerdi ama ben hiç beğenmedim. Bağırmıyorlar. Maç öncesi YNWA! söylediler. Bu an güzeldi. Maç içinde de bir kaç kez ''Liverpooooollll Liverpoooollll .... '' tezahutatlarını duyduk. Onun dışında yoklar. Ludogorets tribünleri zaten yok. Kale arkasında bir grup var. Lise Ludogorets galiba. Onlar da hiçbir şey bağırmıyorlar. Sofya'da sadece derbiler iyi tribün oluyor sanırım.



Gerrard ; Ayrı paragraf açmam gerekiyor. Isınırken de farklı, yürürken de farklı. Resmen ben Gerarrd'ım diyor. Top ayağına geldiğinde, ekranlara yansıdığında stat yıkılıyor. En çok alkışlanan da en çok tepki gören de Gerrard. Böylesine büyük bir efsaneyi canlı izlemek mutluluk verici.



Hayal Kırıklığı ;  Sofya'dan Atina'ya geçecektik. Uçak biletleri iptal oldu. Atina Havalimanı'ndan yapılan grev nedeniyle 24 saat boyunca Atina'ya uçak inmeyecekmiş. Bizim biletler de yandı doğal olarak. Senenin 364 günü çalışan yer bizim gideceğimiz gün greve gitti. İnanılmaz bir şanssızlık. İnsan ne diyeceğini bilemiyor. Hayatımda ilk kez avrupa'ya çıktığım gün böyle bir şey yaşanıyor. Hadi böyle bir şey yaşanıyor, her türlü riski alalım otobüsle gidelim diyoruz, ilk otobüs sabah 08:00, 12 saat sürüyormuş. Maça yetişme şansımız yok. Son otobüs gece 20:00. Liverpool maçına gideceğiz o da yalan. 23:50'de Selanik'e giden otobüs var. Onunla gidelim diyoruz. O da hafta içi her gün var. Ancak bugün yok diyorlar. Neden diyoruz? Bilmiyoruz bugün iptal edildi diyorlar. İnanılmaz cidden. Bizim yaşadıklarımızı başkası yaşasa inanılmaz bir yıkım yaşar. Biz her şey kısmet diyip mutlu olmaya, andan zevk almaya bakıyoruz.

Liverpool maçı bittikten sonra gece otelde kaldıktan sonra sabah 09:00 otobüsüyle İstanbul'a, oradan da ben 18:30 otobüsü ile Kocaeli'ye döndüm.


Gezi yazıları okumayı çok severim ama hep fiyat konusunda neden hiçbir şey yazmıyorlar diye tepki koyardım. Daha doğrusu tepki değil de keşke fiyatları da yazsalar derdim. Bari ben yazayım. Bir Sofya gezisi + maç kaç TL'ye maloldu ;

İstanbul'dan Sofya'ya otobüsle Ulaşım ; 75 TL 
Sofya'dan İstanbul'a Ulaşım ; 75 TL
( 9 saat sürüyor, 2 saati Gümrük ) 
Otel ; 45 TL
Ludogoretst-Liverpool Maç Bileti ; 50 TL
Yemek + İçki = 150 TL
Vize ve Pasaport ( 1 Yıllık ) ; 565 TL

Sofya'dan Atina'ya ve Atina'dan İstanbul'a aldığımız uçak bilet fiyatlarının parasını geri alacağız. Asteras-Beşiktaş maçı için verdiğimiz 30 Euro bilet parası ise yandı. Ona yapacak bir şey yok.

Sonuç olarak Sofya gayet güzel bir başkent. Güzel bir anı olarak hayatımda yer alacak. Bir daha Sofya'ya gider miyim? Sadece Fenerbahçe ile bir Sofya takımı eşleşirse deplasmana giderim. Yoksa bir daha gitmeye gerek yok.


Umarım 3 aylık vize bitmeden bir başka ülkeyi de görme şansı elde edebilirim, kısmet.

21 Kasım 2014 Cuma

La Bombonera


Passolig olmayınca böyle oluyor, hoş orada Passolig olsa da o tribünler öyle olur ya neyse. İnanılmaz iyi tribünler. Adamlar tribünde mutlular. Bize de sadece uzaktan izlemek düşüyor.

20 Kasım 2014 Perşembe

İstikamet ; Sofya & Atina


Hesap makinesine göre 26 yaşındayım. Hayatımda bu yaşıma kadar ne pasaportum oldu ne de doğal olarak vizem. Ancak artık pasaportum da var, vizem de. Her şey Armağan'ın attığı bu tweetle başladı. Anında gaza geldim. Güzel plandı. Uyar bana dedim. Hem ilk kez Avrupa'ya çıkmak, hem 2 başkent görmek hem de 2 tane futbol maçı izlemek insanı cezbetti.

Artık tüm hazırlıklar tamam. Pasaport, vize, uçak biletleri, otel...

Salı akşamı 22:00'da İstanbul'dan trenle Sofya. Tren'de içe içe gideriz, güzel olur. 12-13 saat sürer diyorlar. 11 gibi oradayız. Tüm gün Sofya'da gezinti, takılmaca, akşam Ludogorets-Liverpool maçını tribünlerde takip etmek, Şampiyonlar Ligi'nin muazzam müziğini uzun bir aradan sonra canlı dinlemek, kaptanı, Gerrard'ı görmek, YNWA'u hayatımızda ilk kez canlı canlı duymak. Çarşamba akşamı Sofya'da otelde kalmak, sabah uyanıp ilk uçakla Atina'ya geçmek, Atina'da gezmek, akşam üzeri Asteras-Beşiktaş maçı için bir minibüsle Tripoli'ye hareket, Beşiktaş deplasman tribününde maçı takip etmek, tezahurat yapmak, eğlenmek, maç sonrası tekrardan Atina'ya dönmek, sabah ilk uçakla Atina'dan İstanbul'a dönmek.

Döndüğümde tüm detaylar burada olur.

The Pianist














Sinemanın kült filmlerinden birisi. Film izleme alışkanlığım olmadığından böylesine iyi bir filmi bile 12 sene sonra izliyorum. Daha böyle izlemediğim yüzlerce kült film vardır. Ömrüm yetmez ama yettiği kadar da izlemek lazım.

The Pianist; Polonyalı besteci ve piyanist Wladyslaw Szpilman'nın 2.dünya savaşı sırasında yaşadıklarını müthiş bir şekilde anlatıyor. Filmin her saniyesi dram, her saniyesi unutulmaz.

Adrien Brody'nin müthiş oyunculuğu, nazi subaylarının kan donduran davranışları, yemek yedikleri esnadaa ''size komik bir şey anlatayım mı'' diye anlatılan hikaye, tekerlekli sandalyesi ile camdan atılan adam, duvarın altından geçerken öldürülen küçük çocuk, kadının ''Yahudi'' diye çılgınca bağırması, ''üşüyorum'' dediği an, yerde ölü taklidi yaptığı an gibi onlarca unutulmaz an.

12 sene sonra The Pianist izleyip de daha fazla detay verme ya da filmi mutlaka izleyin demek saçma olsa da izlemeyenler varsa mutlaka izlesin.

19 Kasım 2014 Çarşamba

18 Kasım 2014 Salı

Egemen Korkmaz'ın Dönüşü


Egemen Korkmaz, Fenerbahçe'nin uzun süredir formaya hasret kalan oyuncusu. Sakatlığı bir türlü geçmedi ve Mart ayından beri formaya hasret kaldı. Ancak Egemen Korkmaz sakatlığını atlattı ve takımla beraber bugün itibari ile çalışmalara başladı. Egemen Korkmaz denildiğinde geçen sezon yine Kasım ayında, yine Bursaspor deplasmanında attığı gol akıllara geliyor. Fenerbahçe deplasmanda 2-3 kazanırken Egemen Korkmaz'ın son dakika attığı gol Fenerbahçe'nin şampiyonluk yürüyüşünde önemli bir adım olmuştu.

Egemen Korkmaz dönüyor, yine Kasım ayındayız ve Fenerbahçe'nin ilk maçı Pazartesi günü Bursaspor ile. 

Tarih bir daha aynı şeyi yazar mı bilinmez ama Egemen Korkmaz'ın tekrardan sahalara Bursaspor maçıyla dönme ihtimali bizi heyecanlandırmaya yetiyor. 


17 Kasım 2014 Pazartesi

Messi'nin Kariyeri


Şampiyonlar Ligi, İspanya Ligi, Barcelona ve Arjantin tarihini tek başına yazan adam. Nisan ayında canlı izleme şansı da bulacağım.


16 Kasım 2014 Pazar

Invictus


Milletin ırk ve ekonomik nedenlerden dolayı ayrıldığında nasıl spor sayesinde bir araya gelebildiğini, sporun bir ülke için nelere yol açabileceğini, spor sayesinde tüm ülkenin nasıl kenetlenebildiğini, bir devlet adamının spor ile beraber bir ülkeyi nasıl bir araya getirebildiğini anlatan güzel bir film. Nelson Mandela'nın ülkesi için nasıl bir öneme sahip olduğunu az çok anlatan bir film.

Nelson Mandela rolünde Morgan Freeman, Rugby takım kaptanı Francois Pienaar rolünde Matt Damon.

Takımın başkanın el atmasından sonra kırsal alana gidip küçük çocuklara rugby öğrettikleri, oynadıkları sahne filmin güzel anlarından birisiydi.

Mutlaka izlenmesi gereken filmlerden birisi. Özellikle sporseverlerin mutlaka seyretmesi gereken bir film olmuş.


15 Kasım 2014 Cumartesi

Türkiye 0 Brezilya 4 / Futbolun Güzellikleri


Türkiye-Brezilya maçının oynanacağını duyduğum an ilk söylediğim cümle ‘’Oooo Neymar geliyor, kesin gitmek lazım.’’ Evet, çünkü Neymar tek başına bile maça gitmek için büyük bir sebep. Dünyanın sayılı futbolcularından, hatta bana göre en iyi ilk 5 futbolcusundan birisi. Brezilya takım olarak seyredilir zaten de Neymar işin ekstra boyutu.

Bu kadar istek olmasına rağmen hayatın akışı nedeniyle ve milli takıma olan ilgiden dolayı biletler bitmez, maç günü gişeden alırım diyordum. Öyle olmadı, biletler bitti, biletsiz kaldım. Daha sonra twitter’dan bir abi sayesinde hem de Maraton Alt tribün bileti buldum. Artık maça gitmek, Neymar’ı izlemek için her şey hazırdı.

İzmit’ten büyük merakla, büyük bir zevkle yola çıkıyorduk. Trafik, berbat otobüs yolculuğu heyecanımızı alamıyordu. Saat 20:10 gibi stadın yanında biletlerimizi alarak tribüne girdik.

Passolig saçmalığından dolayı bu sezon dolu görmediğimiz Şükrü Saracoğlu’nun dolu halini görmek bizi mutlu etti. Ayrıca Şükrü Saracoğlu’nun dolu olduğu zamanlar nasıl bir atmosfere büründüğünü de net şekilde gördük.

‘’Sayın sporseverler biletinizde belirtilen numaraya oturunuz, aksi takdirde en yakın güvenlik görevlisinden yardım isteyiniz.’’ Anonsu bizim için yapılmış. Maraton Alt I blok biletimiz olmasına rağmen E blok’a geçtik ve tam ortasaha çizgisi hizasında locadan maç izledik – hemen kafamızın üstündeki ekranlardan pozisyon tekrarlarını bile izledik - . Maçı İzmit’ten bir arkadaş, Sadettin Saran ve Acun Ilıcalı ile yan yana izledik. Yerimiz o kadar iyi yani…

Ve mücadele’ye geçelim; Brezilya Almanya karşısında aldığı hezimetten sonra artık çok daha iyi bir takım olduğu gerçeğini oynadıkları ilk hazırlık maçlarında görmüştük zaten de doğal olarak ilk kez canlı görmüş olduk. Özellikle tribün açımızdan dolayı – hayatımda izlediğim en iyi açılı Kadıköy maçı -  ilk yarı Filipe-Oscar kanadının akışlarını, 2.yarı Danilo-Willian kanadının akışlarını çok net şekilde, çok büyük bir keyifle takip ettik. Hayran olduk.

David Luiz çok büyük oyuncu be. Keşke aynı stadyumda çubuklu forma ile izleyebilme şansımız olsaydı.

Tribünler ; Tribünlerde gayet iyi bir seyirci vardı. İyi bir futbol takımı geliyor diye herkes heyecanla stada koşmuş, iyi hareket olduğunda tribünden çıkan sesi herkes duymuştur. İyi pas atana alkış, iyi hareket yapana bravo, iyi gol atana tezahurat. Neymar attığı 2.golden sonra çılgınca alkışlandı, tezahurat yapıldı. Gelen kitle sahada muazzam işler yapan bu 22 yaşındaki adama adeta teşekkür ediyordu. Yoksa kimsenin milli takım düşmanlığı yaptığı – yapanlar var – yok. Ayrıca evet o formanın hakkını vermeyenler yuhalanır. Artık insanlar Türk milli takımından da bir şeyler görmek istiyorlar.

Türkiye-Brezilya maçı hayatımda izlediğim en iyi maçlardan, Neymar hayatımda şu ana kadar stadyumda izlediğim en büyük oyuncu olarak kişisel tarihime geçti. Yıllar sonra Neymar çok daha büyüdüğünde ‘’Bu adamı stadyumda izlemiştik.’’ diyebilmek de keyifli olacak.

14 Kasım 2014 Cuma

Efsaneler


Biri tenisin, biri futbolun efsanelerinden. Mourinho, Federer-Murray maçını salonda takip etmiş. Federer maçı sürklase ederek  6-0, 6-1 ile kazanmış.

13 Kasım 2014 Perşembe

İzlediğim En Büyük Futbolcu


Yıllardır stadyumlarda maç izliyorum, henüz daha büyüğünü izlemedim. Popülarite, teknik, kalite. Hangi açıdan bakarsak bakalım izlediğim en büyük futbolcu. Messi ve Ronaldo'yu canlı gözlerle izleyene kadar en büyüğü Neymar. Stadyumda canlı izlediğim için kendimi çok şansslı hissediyorum.

10 Kasım 2014 Pazartesi

İzmit


Muazzam bir İzmit fotoğrafı. Türk bayrağı, Atatürk ve İzmit. Çok seviyoruz.

3 Kasım 2014 Pazartesi

Koleksiyon


John Terry'nin kariyerinde kaptan olarak çıktığı maçlarda taktığı pazubandların koleksiyonu. Cidden harika iş yapmış.