31 Mayıs 2020 Pazar

Oldeuboi


Türkçe adıyla İhtiyar Delikanlı. Ya da Oldboy. Cannes film festivalinde Jüri Büyük Ödülü dahil 40 ödül, IMDb 68 numara. Son zamanlarda izlediğim en iyi film. Unutulmaz oldu. Güney Kore sinemasının en özel işlerinden birisi. Oyunculuklar, intikam duygusu, senaryo, kurgu, final sahnesi, müzikler. Her şey şahane. İzlemeyen varsa hemen izlesin. Özellikle şunu dinleyin. Yönetmen Chan-wook Park, başrol oyuncuları Min-sik Choi, Mi-do, Ji-tae Yoo, Hye-jeong Kang. 

30 Mayıs 2020 Cumartesi

Football Manager Oynama Mücadelesi # 5


5 sezonluk kötü Barcelona kariyeri sonrası istifa ettim ve İspanya İkinci Lig takımlarından Real Murcia'nın yaptığı teklifi kabul ederek sezona başladım. Yönetimin sadece üst sıralarda olmamızı beklemesine rağmen ben elimden gelenin fazlasını yaptım ve takımı ilk sezonumda üst lige çıkardım. Normal sezonu lider tamamladım. Ve şampiyon olduğumuve ligin bittiğini zannetsem de play-off olması beni çok üzdü. Ardından play-off etabı başladı. Orada yarı final ve final olmak üzere 4 maç oynadım. Final maçında sezon içinde 2 kez yendiğim Alcoyano karşısında 33 şut çekmeme rağmen istediğim skorları alamadım ancak yine de üst lige çıkmayı başardım. Yine şahane bir sezon geçirdim. Bu kez şanssızlıklar yaşamadım.


Sezona birçok oyuncu transferi ile başlasam da en çok verim aldığım 2 oyuncu Nils Dvorak ve Kenneth Boakye oldu. İki oyuncun verdiği katkı çok iyiydi. Dvorak sezonu 44 maçta attığı 30 gol ve 8 asist ile tamamlarken savunma oyuncusu Boakye hem çok iyi maçlar çıkardı hem kritik 6 gol imza attı. Boakye ile ilgili tek sıkıntı devamlı milli takıma gittiği için az maç oynamasıydı. Bu 2 oyuncu yanında özellikle Luis Jose çok iyiydi. Sezonu 10 gol, 30 asist ile tamamladı. Seneye bu 3 oyuncunun etrafına kuracağım takımla yola devam edeceğim.


Yönetim takımı getirdiğim noktadan çok memnun. Umarım seneye maddi açıdan biraz daha iyi durumda olurum ve iyi transferler yapma şansı bulurum. 

Takımın bulunduğu yer İspanya ikinci ligi. Yani Liga Adelante. Artık La Liga'ya çıkmam için tek bir sezonum kaldı. Kötü geçen Barcelona kariyeri sonrası bu başarı beni oldukça mutlu etti.



Bu yazı sonrası transfer sezonu geçirip 7.sezona başlıyorum. Son 1 gün 1 sezonu bitirdim. Biraz fazla vakit ayırmaya başladım. Açıkcası bu sezon direkt La Liga'ya çıkmayı hedeflemiyorum. Öncelik ilk sezon lige tutunup üst sıraları zorlamak. Seneye ciddi anlamda La Liga hedeflerim. Ya da belki de bu sezon işler yolunda gider beklemeden La Liga yolunu tutarım...

28 Mayıs 2020 Perşembe

Football Manager Oynama Mücadelesi # 4


Tarihin en kötü menejerlik performansı sonunda istifa ile ayrılık... Aslında kariyer iyi başladı. Tüm kulvarlarda gol yemeden giden yolumuz birden saçma bir sakatlık, enteresan bir maç skoru-sürklase ettiğim-, enteresan sonuçlar ile oldukça kötü şekilde bitti. 5 yılın sonunda başarısız geçen bir sezonun ardından da istifa dışında bir yol kalmadı. 5.sezonumda Agüero'nun tarihi performanslarına tanıklık etsem de takım genel olarak beklentiyi karşılayamadı. Tüm kulvarlarda yine sonuna kadar götürsem de sonuç yine gelmedi.


Şimdi 6.sezona başlayacağım. İstifa kararımın ardından teklifler geliyor. Şu an La Liga'dan Sporting takımı teklif yaptı ve 1 hafta erteledim. Onun dışında da teklifler gelecek ve ben kariyerimi İspanya'da sürdüreceğim. Şimdilik oyundan acayip büyük keyif alıyorum ve umarım seçeceğim takımla da bu keyfim devam eder. Bakalım kariyer nerede şekillenecek. Gideyim de kendime iyi bir takım seçeyim...


V for Vendetta


- Yeni mi izliyorsun?

IMDb 250 film listesinden film izlemeye devam ediyorum. Bu sefer izlediğim film V for Vendetta. Sistem eleştisini sonuna kadar bizlere yansıtan bir film. Bir çok efsaneleşmiş söz ve efsaneleşmiş sahnesi var. Yıllardır her yerde karşıma çıkan sözlerin, sahnelerin ne anlama geldiğini 2020 yılında ilk kez anladım.
  • İnsanlar hükümetlerinden değil, hükümetler insanlardan korkmalıdır.
  • Siyasiler gerçeği saklamak için, sanatçılar gerçeği ortaya çıkarmak için yalan söylerler.
  • Bir insanı öldürebilirsiniz, işkence yapabilirsiniz ama fikirlerini asla değiştiremezsiniz.
  • Dizlerimin üzerinde yaşamaktansa, ölmeyi tercih ederim.

26 Mayıs 2020 Salı

Football Manager Oynama Mücadelesi # 3


4.sezonu da tamamladım. Sanırım istifa etmem gereken zamanlar geldi. Ama etmeyeceğim. Zaten ben başarılı olduğum zamanlar oyundan keyif almıyorum. Neyse sezonu anlatalım. Sezon aslında önceki sezonlardan farksızdı. Yine iyi futbol, iyi galibiyetler alıyordum ancak şanssızlıklar gerçekten peşimi bırakmıyor. Takımın en iyi oyuncuları sürekli sakatlık yaşıyor. Messi'nin oynadığı maç sayısı 22. En kritik maçlardan önce devamlı sakatlık yaşıyor. Xavi ve Iniesta sakatlık dönüşleri yine sakatlanıyor. En kritik maçın 5.dakikası oyuncu direkt kırmızı kart görüyor. Sonuç olarak bahanelere sığınmaya da gerek yok. Ligde Real Madrid'in 1 puan arkasında tamamladım, Şampiyonlar Ligi yarı finalinde Bayern Münih'e elendim, Kral Kupası'nda ilk maç Villarreal'e 3 attım, pc başından kalkacağım için 2 gün tatile gideyim dedim bizim antrenör yedek kadroyla çıkmış, elendim. Ligde Real Madrid'i 1 kez yendim, 1 kez berabere kaldım ancak şampiyon olamadım. Yine evimde sürklase ettiğim maçlar puan kayıpları yaşıyorum. 


Geçen sezon Agüero 32 gol, 11 asist, Neymar 19 gol, 11 asist ile istatiksel anlamda takımın en iyi oyuncularıydı.

Sezon sonunda Arjantin, Hırvatistan gibi milli takımlardan teklifler aldım. Beni neden istediklerini çözemedim.

Bu arada kupa almadığım için mi ya da alma hedefim olduğu için mi bilmiyorum oyundan acayip keyif alıyorum. Zaten almasam gelip buraya yazmazdım. Zaten internet ortamında ben başarısızlığını yazan pek görmedim. Ya herkes bu oyunu çok iyi oynuyor ya da başarısızlıklar dile getirilmiyor.

Bu sezona girerken de çok radikal bir karar aldım ve Messi'yi sattım. Evet Messi'yi. Çünkü sürekli sakatlanan bir oyuncuyu görmek istemedim. Takımı gençleştiriyorum.  Bakalım bu kararımın arkasında durabilecek miyim?

Barcelona ile Football Manager oynayıp da en başarısız kişi olarak tarihe geçmeye devam... 5.sezon sonunda yine burada olurum.

Léon


Elbette IMDb 250 film listesini izlememin etkisi ancak izlediğim her filmin belli standartın üstünde çıkmasına bayılıyorum. Boş film izlediğim yılların ardından bu kez izlediğim neredeyse her film iyi çıkıyor, her filmi seviyorum. Bu filmi de sevdim. Başrollerini Jean Reno, Gary Oldman ve Natalie Portman'ın oynadığı nefis bir aksiyon, dram, gerilim ve suç filmi. Film boyunca giden şahane tempo son 20 dk zirve yapıyor. Türkiye'de 28 Nisan 1995 tarihinde vizyona giren filmi 25 sene geç izledim. Natalie Portman'ın hayatında ilk filmiymiş. Film çekildiğinde 13 yaşındaymış ve o zaman bu filmi izleyenler yolunun nereye gideceğini tahmin etmiştir. Şahane oynamış. Türkçeye ''Sevginin Gücü'' olarak geçen film IMDb 31.sırada. Benim gibi izlememiş varsa hemen açsın. Filmin sonundaki şarkı da kusursuz.

Spirited Away


IMDb 250 film listesinde animasyon kategorisinin en yüksek puanlı filmi. Hayao Miyazaki'nin senarist ve yönetmenliğini yaptığı Japon animasyon filmi. Japonca adı ''Sen to Chihiro no kamikakushi''. İçinde bir çok gönderme olan animasyon filminin sahnelerinde hayat dersleri de görüyoruz. Filmin ilk bölümünde Chihiro, ikinci bölümünde Sen ismiyle karşımıza çıkan oyuncu paraya asla önem vermeyen, açgözlülük yapmayan, insanlara yardım etmeyi seven bir karakter. Film boyunca anne ve babasını kurtarmak için elinden gelen her şeyi yapıyor. Herkesin bir parça altın için birbirini ezdiği yerde Sen altınların yüzüne bile bakmayarak bir kez daha herkese mesajı gönderiyor. 2001 yılında çekilen filmin Oscar ödülü de bulunuyor. Sadece çocuklar için yapıldığı söylenen filmin aslında daha çok büyüklere hitap ettiğini söyleyeyim. IMDb sıralamasının 28.filmi. İzlemediyseniz bir şans verin. Netflix'ten izleyebilirsiniz.

24 Mayıs 2020 Pazar

Saving Private Ryan


Hayatım boyunca tv'de çok denk geldim, sahnelerini izledim ancak oturup tamamen ilk kez 24 Mayıs 2020 tarihinde izledim. IMDb 26 numara. Efsane yönetmen Steven Spielberg imzalı. 1998 filmi ve Türkiye'de 11 Eylül tarihinde vizyona girmiş. Hayatımda izlediğim en iyi savaş filmi diyebilirim. Her saniyesinden acayip etkilendim. Captain Miller rolüyle Tom Hanks acayip oynamış. Özellikle ilk 30 dk ve son 1 saat kusursuzdu. Sahneler sanat eseri. 1999 yılındaki 71.Oscar Ödül Töreni'nde 11 adaylık, 5 ödül kazanmış. Zaten aday filmlere baktığımız zaman efsanevi filmler var. Filme geri dönecek olursam bazı filmleri keşke sinemada izleme şansım olsaydı diyorum. Bu film onların başında geliyor. Sinemada izlemiş olanlar şanslı. Çok çok iyi filmmiş be...

Football Manager Oynama Mücadelesi # 2


3.sezona muhteşem bir başlangıç, lider götürme ancak hemen peşimde aynı şekilde müthiş devam eden bir Real Madrid. Sezon boyunca sürklase edilen maçlar. Geçtiğimiz sezonlar olduğu gibi yine özellikle evimizde saçma puan kayıpları. Evimde oynadığım 19 maçta 15 galibiyet, 2 beraberlik ve 2 yenilgi aldım. Ancak Real Madrid evinde yenilmeden tamamladı sezonu. Real Madrid'e 2 maçta da kaybetmedim ancak şampiyonluk yine olmadı. Son 7 haftaya lider girdim. Önce evimde saçma bir Valencia beraberliği, ardından yine evimde Atletic Bilbao'ya 2-0 kaybetmem ve yine evimde Real Madrid ile 0-0 beraberlik. 6 puanla şampiyonluğu Real Madrid'e kaybettim. 101 puan Real Madrid'e karşı, 95 puan alan Barcelona. Attığım gol sayısı 101, yediğim gol sayısı 18.


Fikstürden de görüldüğü üzere Şampiyonlar Ligi'nde ise mutlu sona ulaştım ve 3 sezonluk kariyerimin en büyük başarısını elde ettim. Ligde geçemediğim Real Madrid'i 2 maçta da yenerek geçmem sezonun en büyük olayıydı.

İspanya Kral Kupası finalinde ise Atletic Bilbao'ya saçma şekilde kaybetmek sezonun en üzücü maçı olabilir.


Bunun yanında yine şanssızlıklar yakamı bırakmıyor. Sezon içinde takımın her şeyi Xavi 5 aylık, Messi ise 9 aylık sakatlıklar yaşadı. Yeni sezonun ilk yarısında da oynamayacak Messi. İşlerin tam yolunda gittiği dönem bu yaşananlar gerçekten acayip üzücü oluyor. Hatta Messi'nin sakatlık haberini gördüğüm an neredeyse üzüntüden oyunu kapatacaktım.

Takım çok iyi, her maç kazanıyoruz ancak oynatamadığım oyuncular sürekli mutsuz olduğunu dile getiriyor. Hele David Villa'yı hiç anlamıyorum. Kardeşim yerine oynattığım Agüero neredeyse her maç gol atıyor. Sen hoca olsan kendini oynatır mıydın Villa'cım? Biraz takım menfaatlerini düşünün lütfen. Zaten bu tarz gider yapan oyuncular hele genç isimlerse direkt kovuyorum, serbest bırakıyorum.

Sezon başında transfer ettiğim Agüero 58 maçta, 43 gol, 15 asist ile ne kadar iyi bir transfer olduğunu tüm herkese gösterdi. Messi uzun süreli sakatlığına rağmen 37 maçta, 30 gol, 12 asist, Neymar 49 maçta 14 gol, 17 asist ile takımın diğer öne çıkan isimleri oldu.

2014 Dünya Kupası sonrası Arjantin, Şili ve Hırvatistan takımları hocalık teklifinde bulundu. Hepsini reddettim. Benim ilk hedefim Barcelona ile başarı yakalamak. Dünya Kupası'nı Brezilya kazandı.


Yeni sezona başlarken transfere yine 75 milyon euro harcadım. En büyük transferim Lucas Moura oldu. Bu sezon en büyük hedefim ligi şampiyon tamamlamak. Artık bu sezon bunu başarmak istiyorum. Zaten başarana kadar bu seriyi bitirmem. Şimdi bu yazıyı yazdıktan sonra önce Almeria deplasmanı ile ligi açıp daha sonra 6 gün sonra Uefa Süper Kupa maçında Inter ile oynayacağım. Sezon bittiğinde yine burada olurum...

23 Mayıs 2020 Cumartesi

The Silence of the Lambs


Kuzuların Sessizliği. IMDb 23 numara. 1991 yılında 7 oscar adaylığı alıp 5 ödül kazanan kült film. Gerilim kategorisinin unutulmaz filmlerinden birisi. Başrollerde Anthony Hopkins, Jodie Foster ve Scott Gleen var. Hannibal Lecter rolüyle Anthony Hopkins şahane oyunculuk sergilemiş. Her saniye büyümüş. Ses tonu bile etkileyici. Clarice Starling de akademiden çıkan amatör FBI ajanını sonuna kadar yansıtmış bizlere. Her saniye heyecanlı halleri, panik anları, konuşurken sesinin titremesi rolünün hakkını verdiğini gösteriyor. Tarihte erkek oyuncu, kadın oyuncu, en iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi senaryo oscar ödüllerinin hepsini birden alan filmlerden birisi. Yaşattığı gerilim, iyi senaryo ve çok iyi son bölümle iyi ki izlemişim dediğim filmlerden birisi oldu. 

21 Mayıs 2020 Perşembe

Cidade de Deus


20 Mayıs hayatımda film konusunda önemli bir gün oldu. Önce ''Life is Beatiful'' ardından bu film. İkisi de çok iyi. Bu bir tık daha geride. Tanrı Kent olarak Türkçeye çevrilen bu film Brezilya'nın kenar mahallerinde yaşayan insanların hayat hikayesini anlatıyor. Hayatın zorluğu çocuk yaştaki insanları bile suça itiyor. Hırsızlık, uyuşturucu ticareti, gasp, adam öldürme gibi suçları işleyerek hayatlarına devam ediyorlar. Temposu hiç düşmeyen, hızlı kamera çekimleri ve ''bu kadarını da yaşamazlar herhalde'' diyebileceğimiz bir hayat. Gerçek bir hikayeden alınması, oyuncuların amatör olması gibi detaylar filmi çok daha güzelleştiriyor, anlamlı kılıyor. Yine mutlaka izleyin diyebileceğim bir film. Yönetmen Fernando Meirelles'in efsane işlerinden birisidir. Hayatın gerçekliklerini görmek insanı kendine getiriyor.

La Vita e' Bella


Yine ne kadar çok şey yazsam anlatmayı beceremeyeceğim bir film izledim. Tek kelimeyle kusursuz. İlk bölümü komik, ikinci bölümü ağlatan bir film çekebilmek bile büyük başarı. Guido rolüyle Roberto Benigni uzun zamandır bir filmde izlediğim en iyi tek kişilik performansı sergilemiş. İlk bölüm yaptıkları, çocuğu ve karısı için yaptıkları, zeki ve ani kararları gerçekten kusursuz. Aynı zamanda filmin yönetmenliğini de yapmış. Bu film IMDb 21.sıra filmi. Hayatım boyunca benden film önerisi isteyeceklere önereceğim filmlerin başında geliyor. Holokost ile ilgili izlediğim filmleri zaten çok seviyorum ama bu film onların arasında da farklı bir yere geldi. İzlememiş varsa hemen izlesin. 

20 Mayıs 2020 Çarşamba

Football Manager Oynama Mücadelesi


İlk olarak başlığa gelecek olursam bunun nedeni benim deliler gibi Football Manager 2020 oynama isteğim. Açıkcası bunun için mücadeleler yaptım. Ancak şu an sahibi olduğum bilgisayar izin vermedi. Hatta oyunu satın aldım. Şu an öyle duruyor. Bu yüzden de bilgisayarı değiştireceğim. Değiştireceğim derken biraz güçlendirip Football Manager 2020'yi oynamak istiyorum. Bayramdan sonra bunun için adımlar atacağım.

Fm 2020 oynama isteğim varken ''Madem ben oynamıyorum oynayanları izleyeyim'' düşüncesine kapıldım. Özellikle Erman Yaşar'ın 16 programı ve Boğaç Soydemir'in 18 programı ile beraber oldukça keyifli programları izledim. Erman Yaşar sezon finali yaptı ancak Boğaç Soydemir oynamaya devam ediyor. YouTube kanalından izleyebilirsiniz. Tabii özellikle Fm 2020'nin taktik sayfasını gördükten sonra iyice oynama isteğim arttı ve sahibi olduğum antika bilgisayara FM oyunları yüklemeye çalıştım ancak hepsi başarısız oldu. Hatta bir kere tam oyun açılacak gibi oldu ama pc'den dumanlar yükselmeye başladı, hemen kapadım. Ancak bu mücadelem sonunda eski dost oyun imdada yetişti. Fm 2012.

Fm 2012 bu günlerde beni kurtaran oyun oldu. İşsiz başladığım kariyerler oldu. Güngörenspor'u üst lige çıkarmaya çalıştım, play-off oynattım, kaybedince kovuldum, Pendikspor'a geçtim, play-off'u kaybedince kovuldum. Bu kadar kolay kovulduğum yerlerde bir ara Barcelona'yı alıp biraz eğlenmek, zaman geçirmek istedim.

Xavi, Iniesta, Messi, Puyol gibi isimleri yönetmek, keyifli futboluna 2D üzerinden bile şahit olmak, efsane goller görmek, Messi'ye direktif vermek, özel görüşme yapmak beni motive ediyordu. İlk sezona başladım.


İlk sezon öncesi çok transfer yapmadım. Sadece fotoğrafta gördüğünüz 3 transferi yapıp mevcut oyuncularla oynamak istedim. Sezona şahane başladım, lider götürdüm. 35.hafta Real Madrid'i evimde yensem şampiyon oluyordum, kaybettim. Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde Manchester United maçlarını sürklase ettim, 2 maçı da kaybettim, elendim. İspanya Kral Kupası'nda yenilmeden Athletic Bilbao'ya elendim. Ve sezonu rezalet şekilde kapadım. Daha motive olmuş şekilde sezona başlayacaktım. Tabii kovulmazsam. Sezonu açar açmaz başkanın 4 yıllık sözleşme önerisiyle beraber motive olup oyuna devam etme kararı aldım.


2.sezona başlarken 163 milyon euro harcadım. Özellikle sevdiğim oyuncu olduğu için Neymar yılın transferiydi.Tabii bunun yanında belli oyuncuları da gönderme kararı aldım ve gönderdim. Ligde yine şahane maçlar oynadım. Şahane goller attım. Ancak gidip özellikle evimde saçma puan kayıpları yaşadım. Yine de her şeye rağmen son 4 haftaya lider girdim. Son 4 hafta sadece 1 galibiyet aldım. Takım birden çöktü. Bu kadar kusursuz işler yapan takımın birden bu hale gelmesi nasıl açıklanır acaba? Şampiyonlar Ligi'nde ise yine Manchester United'a çeyrek finalde elendim. Rezalet bir futbol oynadığım ilk maçı 4-0 kaybettim. Evimde sürklase ettim. 5 gol attım. Ancak yediğim 2 gol turnuvaya veda anlamı taşıyordu. Kral Kupası finalinde ise ligi kaybetmenin moral bozukluğunun üstüne Real Madrid'e kaybederek sezona rezalet bir damga vurdum.

İşte böyle geçen 2 rezalet sezonun ardından iyice hırs yaptım ve oynamaya devam ettim. Zaten ben başarılı olsaydım buraya kadar gelmezdim. Ben bu ligi kazanmadan bırakmayacağım. 


3.sezona başlarken yine sevdiğim oyuncuyu transfer ettim. Kulüp enteresan. Bu kadar başarısızlık var her sene 100 milyon euro bütçe veriyorlar. Gittim 50 milyon euro'yu verdim ve Agüero'yu getirdim. Aynı zamanda sol bek olarak da Jose Angel'i aldım. İkisini de ilk 11'e monte ettim. Sezona yine rezalet başladım. İspanya Süper Kupası'nda Real Madrid'e 2 maçta kupayı verdim. Ligde ise 3 maç geride kaldı. En üstte fotoğrafta gördüğünüz son maçımdı. Sonra gelip buraya yazmak istedim. 3 maç sonunda 15 gol atıp, gol yemedim ve lider durumdayım. Bakalım sonu nereye gidecek?

Xavi'nin olağanüstü asistleri ve golleri, duran topları, Messi'nin sürekli uzun süreli sakatlıkları, takımda sürekli basit hatalarla yenilen duran top golleri, oynamayan oyuncuların sürekli mutsuz olması, sürklase ettiğimiz, 30 şut attığımız maçları saçma gollerle kaybettiğimiz sezonları yaşamaya devam ediyorum. Bu kariyer nerede biter bilmiyorum ama şu an oynamaktan büyük keyif alıyorum. Kovulana kadar devam edeceğim. Arada gelip buraya yazarım. Hatıra olarak kalsın.

2 sezon sonunda İspanya Süper Kupası, Avrupa Süper Kupası, Dünya Kulüpler Şampiyonası kazandığım 3 kupa. 

19 Mayıs 2020 Salı

Koleksiyoncu


Hayatınızda herhangi bir şeyin koleksiyonunu yaptınız mı? Yaptıysanız bu belgeseli izlediğiniz her saniye kendinizi görürsünüz. Atkı, forma, bardak, poster, kitap, dergi, gazete, para ya da herhangi bir şey. Koleksiyon yapmak insana mutluluk veriyor. Benim şahsen yaptığıma koleksiyonerlik denemez belki ama atkıları, maç biletlerini, dergileri, posterleri biriktirmeyi seviyorum. Tam olarak koleksiyoncuyum diyemem. Bu belgeselde Mithat Esmer'i izliyoruz. Mithat Esmer 1927 doğumlu bir elektronik mühendisi. 88 yaşında hayata vefat etti. 88 yıla bir çok şeyin koleksiyonluğunu sığdırdı. Koleksiyon merakına 4-5 yaşında başladığını söylüyor Mithat Esmer ve ardından her geçen gün daha çok şey toplamaya başladım diye ekliyo. Hatta o kadar çok şey topladı ki röportajlarında ''Benim en büyük hatam koleksiyonları sınırlamamak oldu.'' diyor. Pul, para, kitap, dergi, kartvizit, fotoğraf, çakmak, saat, tespih yaptığı koleksiyonlardan bazıları. Hayatı boyunca her aldığı ürünü 2 tane aldığını, bir tanesini kullanıp diğerinin koleksiyona kattığını söylüyor. Koleksiyon merakı yüzünden eşinden bile boşananan Mithat Esmer ölümünden önce kitaplarının 20 bin tanesini Başakşehir Üniversitesi'ne bağışlamış. Bu belgesel Mithat Esmer'in hayatında yaşadıklarını anlatıyor. Belgeselin yönetmeni Pelin Esmer'in aynı zamanda belgeselin kameramanlığını da yapması da çok güzel bir detay. Mubi'den izleyebilirsiniz.

La Haine


Paris'in gettolarında yaşayan 3 ayrı dine mensup arkadaşın hikayesi. Hayatın zorluğu karşısında tutunmaya çalışan arkadaşlar sisteme ve polis zulmüne karşı bir arada duruyorlar. Film belli tempoda gidiyor ancak son bölümde bu doruğa çıkıyor. Vinz filmin ilk başlarından beri belinde bir silah taşır, arkadaşlarına bir polisi öldüreceğini söyler. Ancak her geçen saniye bunu beklerken aslında insanın başına ne zaman ne geleceği çarpıcı bir şekilde yüzümüze vuruluyor.

Yönetmen Mathieu Kassovitz bu filmi çektiğinde henüz 28 yaşındaymış. Bu da gerçekten çok acayip bir şey. Bu yaşta böylesine güçlü bir film çekmek kolay şey değil. Ayrıca filmin IMDb 232.sırada olduğunu da belirteyim.

Filmin bir diğer güzel detayı oyuncular kendi isimleriyle oynamışlar. Vinz rolüyle Vincent Cassel, Hubert rolüyle Hubert Kounde ve Said rolüyle Said Taghmaoui

''50 katlı bir binadan düşen adamın hikayesini biliyor musun?... Önemli olan düşüş değil, yere nasıl vardığınızdır.''

''Tanrı bize inanıyor mu?''

Yine hem siyah-beyaz film listemden, hem IMDb 250 film listemden silinen bir film.

Shichinin No Samurai


Hem siyah-beyaz film izleme listemden, hem IMDb 250 listesinden bir filmi daha izledim. Puanı 8.9 ve tüm zamanlar 19.sırada. Haydutların saldırısından dolayı bir samuraydan yardım isteyen köy halkını ve yaşadıklarını anlatıyor. Kambei isimli samuray diğer 6 samurayı da alarak köy halkıyla beraber savunmaya geçer. Filmin ilk bölümü samuray bulma, ikinci bölümü köy halkı ile beraber saldırıya karşı hazırlıklar ve son bölümü saldırı savunması olarak ilerliyor. Haydutların saldırısı karşısında hayatında savaşmamış köy halkı bile savaşmayı öğreniyor. Akira Kurosawa'nın yönetmenliğini yaptığı film en iyi Japonya filmlerinden biri olarak geçiyor. Filmin benim için bir diğer anlamı da hayatımda izleyip de beğendiğim en uzun filmlerden birisi olması. Film 3 saat 27 dakika. Ancak bunu asla hissetmiyorsunuz. 1954 yapımı film hem hikaye anlatımı, hem senaryosu, hem çekimleri, hem aksiyon ve savaş sahneleri ile beraber izleyenlerin keyif almasını sağlıyor.

18 Mayıs 2020 Pazartesi

Teret


Nato güçlerinin Sırbistan'ı bombaladığı sırada yaşayan bir kamyon şöförünün hikayesini anlatan şahane bir film. Kosova'dan Belgrad'a bir yük taşıyan Vlada ne taşıdığını bilmiyordur. Film boyunca savaşın etkisinde olan topraklardaki insanların çaresizliğini, yaşadıkları belirsizlikleri, savaş gölgesinde yaşamak zorunda kalan insanları bizlere çok iyi bir sinema filmiyle anlatmışlar. Bu kadar az diyalog olup da çok şey anlatmayı başaran en iyi filmlerden birisidir. Oyunculuklar, doğallık, kamera çekimleri ile beraber hayatımda unutamayacağım filmlerden birisi oldu. IMDb puanı 6.3'ün fazlasını hak ediyor. Mubi'den izleyebilirsiniz. Filmin Malatya Film Festivali'nde -Nuri Bilge Ceylan'ın jüri başkanlığında- en iyi film seçildiğini de ekleyeyim. Onun dışında da 16 ödülü var.

17 Mayıs 2020 Pazar

Goodfellas


Yine bir kült film. Çekildiği zamanla benim izlemem arasında geçen süre 30 yıl. Martin Scorsese'nin efsane filmlerinden sadece birisi. Özellikle Joe Pesci'yi izlemekten, yaptıklarından çok büyük keyif aldım. Filmin her saniyesi büyük keyif ancak özellikle son bölümleri efsanenin ötesinde. Yine benim izleyin, izlemeyin diyebileceğim bir film değil. Tarihin en çok sevilen, IMDb 17.sırada yer alan film için yorum yapmam söz konusu olamaz.

14 Mayıs 2020 Perşembe

Mountain


''Müziği duyamayanlar, dans edenleri deli sanır.''

Dağcılığın nasıl bir tutku olduğunu bizlere çarpıcı görüntüler ve şahane bir müzik ile gösteren belgesel. Dağcıların bu tutkularını gerçekleştirirken yaşadıkları zorlukları görmek insanı bu spora yaklaştırmaz diye düşünüyorum. Açıkcası dünyanın en zor sporu olabilir. Zaten bu tutkuyu hissetmeyen insanlar gerçekten böyle bir şeye kalkışmaz. Bazı anlar çok güzel sahneler geliyor, mutluluk, keyif, şahane manzaralar, anlar. O anlar diyorsun keşke orada olsaydım. Ancak bazı anlar tam tersi. Kan, soğuk hava, kar, çığ, yorgunluk. Bu anlar insanı yine geri çekiyor. Netflix üzerinden izleyebilirsiniz. 

11 Mayıs 2020 Pazartesi

Normal People


Son zamanlarda en hızlı şekilde bitirdiğim dizi. Kitaptan uyarlanan oldukça iyi bir romantik dram dizisi. Marianne ve Connell'ın küçük bir kasabada lisede başlayıp yıllar içinde farklı şehirlerde, farklı şekillere bürünen karışık ilişkilerini anlatıyor. Zaman zaman bir araya geliyorlar, zaman zaman ayrılıyorlar, zaman zaman ağlıyorlar, zaman zaman gülüyorlar. Bazen birisine kızıyorsun, bazen diğerine kızıyorsun, bazen hak veriyorsun. Bazen diğer şahısların yaptıklarını anlamsız buluyorsun. Bazen kendi hayatından bir şeyler görüyorsun, bazen şaşırıyor, bazen ağlayacak duruma geliyorsun. 

İrlandalı yazar Sally Rooney tarafından yazılan Normal People kitabından uyarlansa da kitap ile dizi arasında farklılıklar olduğu söyleniyor. Dileyen internetten o farkları okuyabilir.

Filmin müzikleri olağanüstü. Sadece müzikleri için bile izlenir. Spotify listesini paylaşayım, dinlersiniz. Tıklayın.

Dizinin IMDb puanı 8.9. Açıkcası elbette güzel dizi, izlerken insana büyük mutluluk, hüzün, acı, öfke gibi duygular veriyor ama insan bazen çok tekrar olduğunu düşünmüyor değil. 12 bölüm olması da bunu sağlıyor. Bu dizi 8 bölüm olsaydı daha iyi bir iş çıkmış olurdu.

Marianne ve Connell çifti çok tatlı.


Bazı diyaloglar şahane. İnsana acayip bir tat veriyor.

Dizide en nefret ettiğim karakter tartışmasız Lukas.

10 Mayıs 2020 Pazar

Take the Ball Pass the Ball


Pep Guardiola dönemi Barcelona'sını anlatan nefis bir belgesel. Graham Hunter'ın Barça: Tüm zamanların en büyük futbol takımının hikayesi kitabından uyarlama. Bir çok futbolsevere göre tarihin en iyi topunu oynayan takım olan Barcelona'nın o yıllarda yaşadıkları çok güzel şekilde aktarılmış. Messi, Xavi, Henry, Pique, Iniesta, Alves, Busquets, Valdes, Puyol gibi oyuncuların da dahil olduğu bir çok oyuncudan anlatımla tüm o süreci anlatmış.

Guardiola'nın nasıl bir teknik direktör olduğunu, nasıl detaycı olduğunu, taktiğine uymayan oyuncudan nasıl anında vazgeçtiğini, taktiğine uymayan oyuncuyu direkt oyundan alabildiğini, oyuncularla iletişimini, maçlara hazırlanışını görüyoruz.

Messi'nin gördüğü saygıyı, Xavi'nin ve Puyol'un liderliklerini, Abidal'in hastalığı süresince takımın birlikteliği izlemek güzeldi.

Alves'in Abidal'in sakatlığında yaptığı fedakarlık çok acayip. Herkes yapmaz. Barcelona'nın neden iyi bir takım olduğunu ve neden bu kadar başarılı olduğunu anlatan bir detay.

Efsane sezonlar yaşanırken ufak detayların da buna yardım ettiğini bir kez daha gördük. Pinto'nun kurtardığı bir penaltı, Real Madrid deplasmanında alınan galibiyet, Iniesta'nın Chelsea maçı golü bunlardan bazıları.

Messi, Iniesta, Pique, Busquets dahil bir çok oyuncu gelecekte Barcelona hocası olarak Xavi'yı gördüğünü burada da söylemiş. Zaten herkes normal anlatırken Xavi'nin hemen bardaklarla taktikler üzerinden anlatması, detayları vermesi de bunu kanıtlayan detaylar. Ayrıca Xavi'nin saha içinde çözdüklerini düşünürsek Messi'nin de dediği gibi saha kenarından bunları çok daha rahat ve hızlı şekilde çözeceği de bir gerçek. Bakalım ne zaman Barcelona teknik direktörü olarak görebileceğiz? Çok büyük merakla bekliyorum.

Ben bu şahane belgeseli BeIN Connect üzerinden izledim. Dileyenler buradan tıklasın ve izlesin. Futbolu seviyorsanız bu belgeseli de seversiniz.

6 Mayıs 2020 Çarşamba

Star Wars: Episode I - The Phantom Menace


İlk 3 filmi izleyip çok beğendim ancak hem internet yorumları hem arkadaş yorumları diğer filmlerin ilk 3 filme göre oldukça zayıf olduğunu şeklindeydi. Aslında kağıt üstünde ilk 3 film üstüne biten hikayenin nasıl bir şekilde meydana geldiğini, oyuncuların nereden buralara geldiğini görmek insanı mutlu ederdi. Belli oyuncuların çocukluk hallerini, ilk hallerini görmek güzeldi. Mesela Anaki'nin, C-3PO'nun ya da R2-D2'ni başlangıçlarını gördük. Ancak evet bu film 2 saat 17 dakika değil, 1 saat 17 dakika olsa yine bize yaşananları anlatabilirlerdi gibime geldi.

Anakin Skywalker'ın ilk yarışı, yaşadıkları şahane anlardı. ''Umudu olmayanlara, umut getirdin.'' Obi ile, Yoda ilk tanışması da yine bu bölümdeydi.

Jabba'yı da ilk kez burada yarışı takip ederken gördük.

Hem Anakin, hem Obi-Van kendini kanıtladı.

Natalie Portman'ın bu seride oynadığını bilmiyordum.

4-5-6 kadar olmasa da izlenir bir bölümdü.

5 Mayıs 2020 Salı

Estiu 1993


Mubi platformunda güzel filmler izlemeye devam ediyorum. Annesinin ölümü üzerine Barcelona'daki evlerinden amcasının yanına bir köye gönderilen 6 yaşındaki Frida'nın yaşadıklarını izliyoruz. Film yavaş tempoyla başlıyor ancak daha sonra her saniye bizlere unutulmaz anlar yaşatıyor. Bu yaşta bir çocuğun bir çiftin yanında zaman zaman üzücü, zaman zaman sinirlendirici anlarını hep birlikte yaşıyoruz. İnsan zaman zaman Frida'ya kızıyor, zaman zaman aileye kızıyor, zaman zamansa yaşadıklarını düşünüp susmayı tercih ediyor. Hayat gibi bir film izledik. Bazen hayatımızın belli noktalarında belli insanlar çekilmez oluyor ancak biz onların neler yaşadığını bilmeden böyle bir ruh haline bürünebiliyoruz. Frida ve Anna rolündeki çocuk oyuncular şahane oynamış. Filmin çekildiği yer şahane. Yemyeşil doğanın içinde güzel bir ev. Zaman zaman iyi müzikler de dinledik. Filmin dilinin katalanca olduğunu ve bir süre daha Mubi platformunda olduğunu da ekleyeyim.

4 Mayıs 2020 Pazartesi

Gangs of London


Bir süredir izlediğim en iyi dizi başlangıcı. 9 bölüm yayınlandı. Henüz Türkçeye bile tam olarak çevrilmedi. İnternet ortamında 2 bölümün alt yazısı var, bazı sitelerde ilk bölümün alt yazılı hali mevcut. Buradan izleyin. Bir süre sonra herkesin bu diziyi konuşacağını düşünüyorum. Başrollerde Joe Cole, Michelle Fairley, Lucian Msamati ve Sope Dirisu var. Dizi adından da anlaşılacağı gibi Londra'da yaşayan çete ve suç örgütlerinin arasındaki mücadeleyi anlatıyor diyebiliriz. Henüz sadece bir bölüm izledim, çok beğendim.

Joe Cole'un oyunculuğu acayip iyi. Kendisini en son Peaky Blinders dizisinde John Shelby olarak izlemiştik.

Dizinin ilk bölümünde acayip şekilde infazlar izledik. Bol kan var. Bol şiddet var. Zaten açılış sahnesi bile kusursuz.

Londra'nın bu yüzünü görmek insanı şaşırtıyor.

Devamı nasıl olacak bilmiyorum ama şimdilik iyi iş olduğunu söyleyebilirim.

3 Mayıs 2020 Pazar

Star Wars: Episode VI - Return of the Jedi


Star Wars serisini izlemeye devam ediyorum. İlk 2 filmi izledim ve çok beğendim. Normalde 2020 yılında benim gibi bu tarz filmlerle arası pek de iyi olmayan birinin beğenmemesi normal karşılanabilirdi ancak öyle olmadı. Her saniyeden büyük keyif aldım.

Serinin üçüncü filmi Jedi'nin Dönüşü. Film aslında iyi başlamıyor. İlk 40 dakika sonunda Luke Skywalker'ın Han Solo'yu Jabba'nın elinden kurtarışını izliyoruz. Sonunu net şekilde bilmemize rağmen biraz gereksiz sahne izlettirdiler hissine kapıldım. Ayrıca Leia'nın hiçbir şey olmamış gibi Jabba'nın emrine girmesi de tuhaftı. Yine de Jabba'yı boğarak Leia öldürdü. Daha sonra Jedi Yoda'dan yine önemli bilgiler öğrendi. Bu arada yine ormanda iyi aksiyon sahneleri izledik. Daha sonra Luke Darth Vader ve imparatorun karşısına çıktı. Bu arada hem Lando, hem Han Solo ve arkadaşları imparator askerleriyle çatışma halindedir. Planlarını uygulama peşindeler. Bu arada Luke ve babası Darth Vader'ın yine kapışması ve daha sonra Darth Vader'ın Luke'un yanında yer alması güzeldi. Ve ilk kez Darth Vader'ın maskesini çıkartmasına şahit olduk. Ve sonunda Luke babasını öldürdü. Sonunda ise herkes huzur içinde müziklerle, danslarla bunu kutladı. Film acayip huzur içinde bitti. 

Filmin en güzel yerlerinden biri Luke'un her şey bittikten sonra Darth Vader, Obi-Van Kenobi ve Yoda'yı huzur içinde gördüğü an olabilir.

Bölümün yıldızlarından birisi de Lando. Önce sattı sonra kendini affettirdi.

Gayet beğendiğim bir film oldu. Şimdi serinin diğer filmleriyle devam ediyorum. Artık olayların neden bu noktaya geldiğini öğrenme zamanı...

Twitter Anketleri


1 Mayıs günü Twitter hesabımda ''Hangisinin kaleciği daha iyi?'' diye bir anket açtım. 934 oy geldi. Oy verenlere çok teşekkürler. Ankete oy verenlerin & 68.8'i Rüştü'nün kaleciliği daha iyiydi dedi. 

Rüştü Fenerbahçe'nin formasını toplam 311 kere giydi. Bu maçlarda kalesinde 280 gol gördü. Toplam 138 maçta kalesini gole kapattı. 4 şampiyonluk aldı. 1 Başbakanlık Kupası, 1 Atatürk Kupası da kazandığı diğer başarılar.

Volkan ise Fenerbahçe formasını toplam 521 maçta giydi. Bu maçlarda kalesinde 510 gol gördü. Toplam 197 maçta kalesini gole kapattı. 5 şampiyonluk, 2 Türkiye Kupası, 3 Süper Kupa kazandı.

Gelen oyların dışında yorum yapanlar ''Rüştü'nün kariyerinde 100 maç varsa 70 tanesinde 5 yıldızlık, 30 tanesinde 1 yıldızlık oynadı. Volkan ise daha ortalama şekilde performans sergiledi.'' şeklindeydi. Ayrıca Rüştü'nün daha çok hata yaptığını, Fenerbahçe'ye daha çok zarar verdiğini söyleyenler de bir hayli fazlaydı. Ayrıca Beşiktaş'a gitmesini de eksi olarak değerlendiren insanlar vardı. Yorum yapmadan oy verip geçen insanlar bu kadar büyük oyla bir kaleciyi seçiyorlarsa hak vermek lazım. Bu kadar kişinin yanılıyor olma ihtimali daha az.

Yine de kişisel olarak bir şey söyleyecek olursam Rüştü benim için Fenerbahçe demekti. Hayatımda futbolla ilk tanıştığım yıllarda kalede ben direkt Rüştü'yü gördüm. Rüştü benim için bir Fenerbahçe simgesiydi. Daha sonra Beşiktaş'a gitmesi beni üzse de bu sevgim asla bitmedi. Volkan ise özellikle ''kupayı götürmüyoruz beyler'' demeciyle beni tamamen kaybeden bir isim olarak hayatımda yerini aldı.

2 Mayıs 2020 Cumartesi

Rear Window



Efsane yönetmen Alfred Hithcock'tan şahane bir film. Film bir telefon görüşmesi ardından keyifli bir evlilik sohbeti ile başlıyor. Ona bakmaya gelen kadın ile keyifli bir evlilik sohbeti yapıyorlar. Jefferies ayağı kırıldığı için evinden çıkamayan ve hayatını penceresinde yaşayan bir fotoğrafçıdır. Gün boyunca pencereden komşularını izleyerek ya da röntgenleyerek bu alçılı günlerini bitirme peşindedir. Sevgilisi Lisa ile konuştukları da bir çok insanın her zaman başına gelebilecek sorunlardır. Buraları izlemek insana oldukça iyi geliyor. Günün birinde bir akşam Jefferies bir ses duyar ve daha sonra bir cinayetten şüphelenir. Ve sevgilisi Lisa'dan, yardımcıları Stella'dan ve yakın arkadaşları dedektif Doyle'dan yardım ister. Pencereden adamı izleyip türlü türlü senaryolar üretip olayı çözmek isterler. 

Film boyunca sonunu bilsem de aynı heyecanla izledim. Sanırım bu net olarak yönetmen başarısı.

Lisa rolüyle Grace Kelly çok güzelmiş. Sadece 52 yaşında ölmüş olması büyük talihsizlik.

James Stewart da iyi oynamış. Lisa ile de iyi yakışıyorlardı.

Tek bir odada çekilen ancak asla sıkmayan filmlerden biri. Belki de tarihin tek mekanda geçen en iyi filmi. Bunu da araştırmak, sormak lazım


1 Mayıs 2020 Cuma

Star Wars: Episode V – The Empire Strikes Back


Serinin ikinci filmi ile devam ediyorum. Sadece Darth Vader ile Luke Skywalker'ın dövüş sahnesi ve Darth Vader'ın ''Ben senin babanım'' açıklaması bile bu filme iyi demem için yeterdi aslında ama filmin en başından gelelim. Film zaten kusursuz anlarla başlıyor ve 1 saat acayip yüksek bir tempoyla gidiyor. İmparatorluk askerleri tarafından yoğun bir saldırıya uğruyorlar ancak bir şekilde bundan kurtulup kaçmayı başarıyorlar. Bu anları insan gözünü kırpmadan izliyor. Luke'un Jedi olma yolunda yürüyüşünü ve ilk adımlarını da bu bölümde gördük. Han Solo'nun dondurulması, Yoda'nın eğitim süreci ve cümleleri de bölümün detaylarından bazılarıydı.

The Revenant filminde Leanardo DiCaprio'nun at içine girip soğuktan üşüme sahnesinin çıkış noktası bu filmmiş. Böyle filmlerde böyle yeni detaylara denk geldiğim zaman mutlu oluyorum. Luke bu filmde donmamak için aynı hareketi yaptı.

Bu tarz geçmiş yıllarda çekilen filmleri izlediğim zaman hemen oyuncuların günümüzde yaşayıp yaşamadığına bakıyorum. Bir nevi film sonrası ritüelim oldu. Bu filmde prenses Leia olarak karşımıza çıkan Carrie Fisher 2016 yılında 60 yaşında vefat etmiş. Diğer oyuncuların neredeyse tamamı hayattalar. 

Luke Skywalker.

Yine oldukça keyifli bir filmi geride bıraktım. Serinin üçüncü filmi ile devam...

Toy Story 4


Oyuncak Hikayesi'nin ilk filmi 3 oscar adaylığı alıp ödül alamadı, Oyuncak Hikayesi 2 1 oscar adaylığı alıp ödül alamadı, Oyuncak Hikayesi 3 5 oscar adaylığı alıp 2 ödül aldı. Serinin son filmi de 2 oscar adaylığı alıp tek ödül aldı. 

Serinin son filmi yine büyük bir arkadaşlık çabası ve iyi görüntülerle başladı. Tabii duygusal açıdan da iyi bir başlangıçtı. Ancak oyuncaklar artık Andy'nin değil Bonnie'nindir. Ancak bir seyahat sonrası işler karışır ve Woody ve arkadaşları Forky'yi kurtarmak için farklı bir maceraya atılır. Ancak orada başka karakterler devreye girer kurtarma operasyonu büyür.

Forky'yi pek sevemedim.

Görsellik anlamında şahane bir film olmuş. Özellikle antika dükkanında Woody, Bo ve arkadaşlarının Forky'yi kurtarma planları ve uygulama şekilleri insanı izlerken büyük keyiflendiriyor.

Serinin en duygusal filmi olmuş. Bir çok böyle sahne izledik.

Gabby ve duygusallığı.

Woody ile Bo aşkı. Woody'nin ekipten ayrılıp aşkı tercih etmesine yine de üzüldüm. Keşke hep bir arada bir şeyler yapsalardı. Serinin beşinci filmi olacak mı bilmiyorum da olursa nasıl olacak acaba? Aslında credit kısmından sonra izlediklerimiz bizlere biraz ipucu verdi. Woody ve Bo'nun içinde olduğu panayır Bonnie'lerin yakınına kurulur ve ekip orada bir maceraya atılır. 

1 hafta içinde 4 film izledim, her hafta izlesem sıkılmayabilirim. Toy Story oldukça keyifli ve iyi seriymiş. İyi ki izledim.

Yaşasın çocuklar, yaşasın oyuncaklar.