31 Mayıs 2017 Çarşamba

Güneşimi Kaybettim


Euroleague şampiyonluğunun üzerinden günler geçti ve hâlâ o mutluluğu yaşıyoruz. Gelecek sezon açılırken, Euroleague ilk maçına çıkarken, Olympiakos ile oynarken, Final Four'a kalırken akıllar hep bu şampiyonlukta olacak. Belki daha sonra yeni şampiyonluklar elde edeceğiz ancak bu şampiyonluk ilk olması sebebiyle asla unutulmayacak.

Şampiyon olurken saha içi kadar dışı da konuşuldu. Müthiş Fenerbahçe tribünleri Final Four'a renk kattı. Ve o Fenerbahçe tribünlerinin geçtiğimiz sezonlarda söylediği bir tezahurat vardı. Berlin ve Madrid'de ''Var bir hayalim, herkes dinlesin, şampiyon olalım Madrid-Berlin inlesin.'' tezahuratı ile bu organizasyona katılırken burada tezahurat değişti.

İstanbul'da tezahurat ''Her şeyden geçtim ama bir senden vazgeçemem, dokunulmazımsın benim, yüreğime hükmedemem, güneşimi kaybettim, günlerime doğman gerek, yaşama tutunmam için, şampiyon olman gerek.'' oldu. Mithat Körler'in ''Güneşimi Kaybettim'' şarkısı Fenerbahçe taraftarlarının Euroleague resmi şarkısı oldu. 

Video Olympiakos ile oynanan final maçından. Maç sonunda taraftarlar dakikalarca bu tezahuratı söyledi ve adeta senelerin mutluluğunu tezahurata döktü. Herkes keyifli, herkes gülüyor, herkes söylüyor. Coşku dakikalarca sürdü ve bu tezahurat bir efsane olarak Fenerbahçe tribünlerinde yerini aldı.

''Ortasaha Salih Uçan'la..'', ''kan ağladı yürekler'', ''bitmez tükenmez aşkımız'' gibi bu tezahurat da unutulmaz oldu.

2017 Final Four'dan bahsedilirken arka planda söylenecek tezahurat kesinlikle budur. Tribünlere kazandırana da, söyleyenlere de teşekkürler.

Son bir not. Tezahurat gerçek şarkıdan 10 kat daha iyi. 

29 Mayıs 2017 Pazartesi

Maglia Rosa; Tom Dumoulin

Sonuna kadar hakedilmiş bir zafer. Giro d'Italia'yı Hollanda'lı Tom Dumoulin kazandı. İlk günden son güne kadar müthiş bir performans sergiledi. Galibiyeti söke söke aldı. Nibali, Quintana gibi isimler yine hayal kırıklığı yaşadı. 3 hafta boyunca keyifle Eurosport takip ettik. Sarper Günsal, Caner Eler ve Berkem Ceylan gibi isimleri dinliyor-izliyor olmak da bizim şansımız sanırım. Müthişler. Sırada Tour de France var. 

2017 Monaco GP

Çok iyi yarış olmadı belki ama yine keyifle izledik. Monaco GP spor tarihinin en özel olaylarından birisidir. Monaco'nun tüm güzelliğinin de ön plana çıktığı bir yarış daha sona erdi. Vettel kazandı. Ferrari yıllar sonra ilk 2'de yer aldı. Biz yine ekran başında ''Acaba günün birinde Monaco'ya gidebilecek miyiz?'' demeye devam ettik.


Unutulmaz Veda


Futbol adına unutulmaz bir günü geride bıraktık. Roma efsanesi Totti Roma formasıyla son maçına çıktı. Totti ve Roma açısından tarihi bir maçtı. Rakip Genoa'ydı, Roma kazanırsa direkt olarak Şamponlar Ligi gruplarına kalıyordu. Totti mücadeleye yedekte başladı. 54.dakika Salah'ın yerine oyuna girdi. Roma mücadeleyi 90.dakika Perotti'nin attığı golle 3-2 kazandı ve ligi 2.sırada bitirerek bu hakkı elde attı. Gün her anlamda özel oldu.



Totti. Roma efsanesi. 1992'de girdiği Roma'da bugüne kadar forma giydi. 785 maça çıktı, 307 gol attı. Roma'yı Roma yapan isimlerden biriydi. Belki de 1 numara. Mücadele bu açıdan çok özeldi. Böyle bir efsaneye veda etmek isteyen binlerce Roma taraftarı ya da Totti hayranı tribünlere dolmuştu. Maç öncesi koreografiler, pankartlar, tezahuratlar Totti içindi. Maç bitti asıl veda o zaman başladı. Totti maç biter bitmez soyunma odasına gitti. Tribünlerdeki 1 tek taraftar bile stadı terketmedi. Ve 10 dakika sonra Totti geldi. Yine koreografiler, taraftarların elinde 10 yazılı kartonlar. Muazzam bir atmosfer. Totti göz yaşlarına hakim olamıyor, tribünleri gösteriyor, herkes ağlıyor, futbolcular ağlıyor. Totti bu şekilde tüm tribünleri tek tek gezdi. Curva Sud'ın önüne geldiğinde daha da duygusallaştı. Durup tribünü izledi. Belki de son kez saha içinden futbolcu olarak bakıyordu. Ardından takım arkadaşlarına veda derken bir efsane Roma'ya veda etti.


Açıkcası Totti'yi bu kadar sevdiğimi ya da vedasında bu kadar üzüleceğimi düşünmezdim. Belki de Roma kulübünün yaptığı nefis veda organizasyonundan dolayıydı. Duygusal bir şarkı, Totti tezahuratları, Totti'nin ağlaması derken bizim de modumuz değişmişti. Totti'ye yapılan veda futbol tarihinin en özel anlarından biriydi. Maç sonrası reklama bile gitmeyip dakikalarca yayınlayan BeIN Sports'a da ayrıca teşekkür etmek lazım. 

Totti 1992'de Roma'ya girdi, başka takıma transfer olmadı. 785 maça çıktı, 2000-2001 sezonu İtalya ligi şampiyonluğu, 2006-2007 ve 2007-2008 sezonları İtalya kupası ve 2001 ve 2007'de İtalya Süper kupa şampiyonluğu kazandı. Bazıları Totti için balon gibi ifadeler kullanıyor. Gülüp geçmek lazım. Totti istese zamanında çok daha büyük kulübe gider kupa koleksiyonu yapardı. O Roma'da kalıp efsane olmayı tercih etti. Ve bu akşam da neden gitmediğini tüm dünyadaki futbolseverlere gösterdi.

Yıllardır o tribünlerde bir pankart vardı. Şimdi gerçekten de ''No Totti, No Party''.

28 Mayıs 2017 Pazar

Üçlü


Messi 52 maç, 54 gol, 19 asist,
Suarez 51 maç, 37 gol, 20 asist,
Neymar 45 maç, 20 gol, 27 asist.

Sezonu dün akşam Alaves karşısında aldıkları 3-1'lik kral kupası kupasıyla tamamladılar. Yine büyük keyif verdiler. Seneye devam. Hastasıyız.

Roland Garros 2017


Roland Garros heyecanı 2 hafta boyunca Eurosport 1 ve 2 ekranlarından canlı yayınlanacak. Toprak kortta tenis izlemek uzun rallilerden dolayı oldukça keyifli olabiliyor. Erkeklerde Nadal büyük favori olarak gelirken kadınlar tenisi için şu isim kazanır diyebilmek mümkün değil. Keyifle takip edeceğiz.

26 Mayıs 2017 Cuma

Giro d'Italia 2017










Eurosport ekranlarında yine keyifli etaplar izliyoruz. Pembe mayo mücadelesi sürüyor. Yıllardır bisiklet sporunu takip ediyorum, yıllardır yarışlarda Quintana'nın tırmanış gücünden, patlayış yeteneğinden bahsediliyor, yıllardır hayal kırıklığı yaşatmaya devam ediyor. Mesela bugün Landa'nın kazandığı etapta yine herkes ondan büyük bir atak bekledi ancak yine bekleneni karşılayamadı. Bugün Tom Dumoulin'den pembe mayoyu aldı ancak son gün zamana karşı etap ile verme şansı yüksek. Bakalım ne olacak? Bu arada İtalya çok mu güzel yoksa turun yapıldığı etaplar mı güzel yerlerde gerçekten bilmiyorum. Ölmeden bir turu yerinde takip etmek lazım. Edemediler.


1 Kare 3 Adam

Futbol izlemeye başladığımdan beri beni televizyon başında en çok heyecanlandıran, keyiflendiren, mutlu eden futbolcuların başında yer alan üçlü. Ronaldinho ile başlayan keyif Messi ile devam etti ve bir süredir Neymar da ona eşlik ediyor. Unutulmazsınız.

Gerçek Kaptan


Bir tarafta kupayı o tribüne götürmüyoruz diyen ''kaptan'', diğer tarafta kupayı taraftarların içine kadar getiren kaptan. Melih Mahmutoğlu kutlamalarda daha yeni yapılan tezahuratları söylüyor, ''Ben zaten basketbolcu olmasam da burada olurdum, maçlara da giderdim.'' açıklamaları yapıyor, maçtan sonra tezahuratlara katılıyor, taraftara tezahurat yaptırıyor ve alınan kupayı soyunma odasından taraftarların içine kadar getiriyor. Fenerbahçe için unutulmaz oldu. Büyük hareketlere imza atıyorsun. Gerçek kaptansın.

Güzel Hareket
















Fenerbahçe bayrağının gölgesi bize yeter... Şampiyonluk nedeniyle bayrağımız köprülerde.

Konuşan Fotoğraf


Altına ne yazsak az kalır. Konuşan fotoğraf.

Unutulmaz Sekans


Fenerbahçe Euroleague şampiyonluğunu kazandıktan sonra ilk kez kendi seyircisi önüne çıkıyor. Maç öncesi kutlamalar, kupanın gösterimi, şampiyonluk flamasının salonda yerini alması. Mücadele başlıyor ve Fenerbahçe belli aralarda iyi oynadığı maçı 92-76 kazanıp play-off'lara da galibiyetle başlıyor. Ancak benim için maçı izlerken mutlu olduğum an bu değildi. Fenerbahçe taraftarlarının maçın son dakikaları yaptığıydı. Bu maçtan çok not var. Hepsi de anlamlı, hepsi de unutulmaz ancak benim için pota arkasının başlattığı Obradovic tezahuratının yaşandığı sekans unutulmaz oldu. Önce pota arkası başlattı, klasik Obradovic tezahuratları yapıldı. O an bunu diyen tüm tribünler ayağa fırladı, çılgınlar gibi Obradovic tezahuratı yapmaya başladı. Ardından yine klasikleşen görüntüler yaşandı. Obradovic oyuncuları tek tek göstererek ''Bana değil, onlara bağırın.'' diyordu. Yerine oturdu, alkışlıyordu, gülüyordu. Ve tam yerine oturduğu bu an tüm salon az öncekinden çok daha güçlü şekilde Obradovic tezahuratı girdi. Ve bu andan sonra Obradovic de hiçbir şey yapmayıp belki de yerinde tezahuratın keyfini çıkardı. Basketbol şubesinin bu seviyeye gelmesinin en büyük ve 1 numaralı nedeni olan Obradovic'e Fenerbahçe taraftarları hakettiğini veriyor, vermeye de devam edecek. Bir camianın kaderini değiştiren bu adam için ne yapsak azdır. Tofaş maçında yaşananlar unutulmaz ancak Obradovic'in yaptıkları daha da unutulmaz. Tarihi değiştiren adam.

23 Mayıs 2017 Salı

Euroleague Şampiyonu Fenerbahçe










2016/2017 sezonu Euroleague şampiyonu Fenerbahçe. Başta Obradovic olmak üzere emeği geçen herkese teşekkürler. 

18 Mayıs 2017 Perşembe

Kara 17 Mayıs


Bu neydi şimdi? Fenerbahçe açısından oldukça üzücü ve sinir bozucu bir günü geride bıraktık. İlk olarak 18:30'da Yakın Doğu Üniversitesi ile kadınlar basketbol ligi final maçına çıktık. Seri 2-2'ydi ve kazanan şampiyon olacaktı. Mücadele baştan sona çekişmeli geçti. Zaman zaman biz öne fırladık, zaman zaman rakip. Son çeyreğe eşitlikle girildi. Çeyrek başında Yakın Doğu farkı açtı ancak Fenerbahçe iyi geri gelerek rakibini yakalamayı başardı. Ve son 1:25'e 4 sayı önde girdik. Ancak işler o moladan sonra değişti. Yakın Doğu kötü şekilde kullandığı hücumdan boş dönüyordu ancak Ayşe Cora'nın saçma faulü geldi ve rakip 3 serbest atış kullanmak zorunda kaldı. 3'de 3 atarak farkı 1'e indirdiler. Ardından yaptığımız hücumda ise 2 kez hücum ribaund'u almamıza rağmen sayı bulamayıp boş döndük. Son hücumu 19 saniye kala ev sahibine bıraktık. Maçın son bölümünde bir savunma bizi şampiyonluğa götürecek durumdayken skandal bir savunmayla pota altından gayet basit sayı yedik ve son 3.8'e 1 sayı geride girdik. Mutlaka sayı bulmalıydık. Şampiyonluk gidiyordu. Kenardan topu oyuna sokarken araya giren Yakın Doğu oyuncusundan dolayı topu pota altına taşıdık. Topu oyuna soktuk. Ve bu kez Yakın Doğu oyuncusundan skandal bir hareket geldi ve faul hakkı dolmuşken Candace Parker'ı faulle durdurdu ve çizgiye gönderdi. Candace Parker 2'de 2 atarsa Fenerbahçe şampiyon olacaktı. 1 basket uzatma demekti. Ancak WNBA tarihinin veya dünya tarihinin gelmiş geçmiş en iyi kadın basketbolcularından birisi, defalarca buraları oynamış, son topları kullanmış, bu sezonun WNBA finaller MVP'si, kariyerinde gayet iyi serbest atış yüzdesi yakalayan 31 yaşındaki Candace Parker felaket iki atışla beraber 2'de 0 yaptı ve ne maçı uzatmaya taşıyabildi ne de bizi şampiyon yapabildi.

İnsan böyle bir maçtan sonra ne diyeceğini bilemiyor. Bir çok Fenerbahçe taraftarının kenara attığı branş için kahrolmak çok saçma. Bu takıma karşı yıllar önce hissettiğimiz duyguları atamıyoruz ve yenilince kahroluyoruz.

Belki de son 1 dakika 2 hücum ribaund'u almasak son hücum bize kalacak, rahat bir basketle işi bitireceğiz? Ayşe orada gereksiz faulü yapmasa? Böyle şeyleri düşünüp daha da kafayı yiyoruz.

Candace Parker için kim 2'de 0 atacak diyebilir?

Bu maçın kaybedilmesini maç içinde yaptıklarımıza bağlayabiliriz ama bu maç yıllar boyunca Candace Parker'ın 2 serbest atışı kaçırmasıyla hatırlanacak.

Bir camia bu kadar mı uğursuz olur? Finalleri dramatik şekilde kaybetmekten ne zaman vazgeçeceğiz? Gerçekten bilmiyorum. Belki de maçlar öncesinde psikolojik destek almalıyız.

Neyse dedik, üzüldük. Kahrolduk. Futbol takımını izleyerek önümüze bakalım dedik. Ve saat 20:45 itibari ile tv karşısında Fenerbahçe'nin yarı final maçını izlemeye başladık.


Mücadele başından sonuna kadar oldukça etkisiz bir Fenerbahçe gördük. Ne yaptığını bilmeyen bir takım. Yeteneksiz oyuncular topluluğu. Bir yönetim başarısı olarak boş tribünler, desteksiz takım. Yine de final konusunda oldukça çok fırsat geldi ancak değerlendiremedik. İlk yarının sonlarında Emre'nin golüyle yenik duruma düştük. Ardından 2.yarı Sow ile beraberliği yakaladık. Rakip gol ararken bu kadar savunmaya gömülmek, orta sahayı bile geçememek bize bir yerde sıkıntı çıkaracaktı derken 86.dk Holmen'den golü yedik ve 1-2 geriye düştük. Yandık, elendik derken Ozan sahneye çıktı ve maçı 2-2 ile beraber uzatmaya götürdü. Uzatma bölümünde de eşitlik bozulmadı vemaç penaltılara kaldı.

Penaltılar başladı. 13'er penaltı kullandık. 3 kez finale çıkma şansı ayağımıza geldi ancak sonuç alamadık. Mehmet Topal skandal bir penaltı kullandı şansı tepti. Skertel skandal bir penaltı kullandı ve şansı tepti, Volkan Demirel 10.penaltıyı kullanmak için topun başına geldi. Sanki futbolla alakası yokmuş gibi berbat bir atışla beraber şansı yine tepti. Ve en son 13.penaltıyı atmak için gelen Josef sonuç alamayınca Fenerbahçe bir maçı daha kaybetti ve finale çıkma şansını yitirdi.

Fenerbahçe yine bir final maçını yine dramatik şekilde kaybetti ve sezonu kupasız olarak tamamlamayı garantiledi.

Yıllardır kupa alınmamasına rağmen futbol branşında sadece hocaların ve oyuncuların değişmesi? Yönetim ne zaman istifa edecek? Yeter artık demeyecek mi?

Sonuç olarak Fenerbahçe bugün yine 2 farklı branşta, 2 önemli maçta dramatik şekilde kaybederek kupalara veda etti. Fenerbahçe için bundan kötüsü olmaz dediğimiz her şey olmaya devam ediyor. Finaller kaybediliyor. Finaller dramatik şekilde, insanın aklına gelmeyecek şekilde kaybediliyor. Ve bunun değişmesi için bana göre tek çare var. O da Aziz Yıldırım ve yönetiminin gitmesi ve camianın silkelenerek ayağa kalkması. 

17 Mayıs günü yüzümüzün gülmesini beklemek hataydı belki de...

15 Mayıs 2017 Pazartesi

Şimdilik Buradayız





















Kocaelispor 3.lig play-off son maçında Altay'a penaltılarla 6-5 kaybetti ve 2.lige yükselme şansını bir sene erteledi.

Aslında her şey çok güzel başlamıştı. Maçın belli olduğu ilk günden sonra kent ayağa kalkmıştı. Herkes seferber olmuş. Nasıl 1 tane fazladan otobüsü daha Antalya yoluna çevirebiliriz telaşına girmişti. Valilik ve belediyenin de adımlarıyla beraber Cumartesi gecesi Kocaeli'den çıkan otobüs sayısı 100'ü geçmişti. Tabii bunun haricinde uçak ve arabalarıyla da giden bir çok Kocaelispor taraftarı vardı.

Deprem zamanından kalan dostluk neticesinde Antalyaspor taraftarları da Kocaelispor'u desteklemek için tribünlere koşmuştu. Tribünler dolmuş, pankartlar, konfetiler, meşaleler, davullar ile beraber güzel bir atmosfer yaratılmıştı. Stada gidemeyen binlerce Kocaelispor taraftarı ya da destekcisi ise A Spor karşısına geçmiş bu müthiş maçın başlamasını bekliyordu.

Ve artık saat 19:00 olmuş mücadele başlıyordu. Açıkcası Kocaelispor ilk dakikadan son dakikaya kadar mücadelesinden vazgeçmedi. Ancak ben futbolcuların özellikle ilk yarı biraz heyecan yaptıklarını düşünüyorum. Altay ayağa pas yapıp etkili olurken Kocaelispor istediğini sahaya yansıtamıyordu. Altay mutlak pozisyonlardan yararlanamıyordu ancak ilk gol Kocaelispor'dan geldi. Belki de maç boyunca en etkili 2 futbolcu olan Burak Süleyman'ın ortasında Burak Özbakır kafayı vurdu ve Kocaelispor'u 38.dakika 1-0 öne geçirdi. İlk yarı böyle bitti. 2.yarı Kocaelispor yine savunma yaparak başladı ancak özellikle son paslarda yapılan hatalardan dolayı 2.golü atamadı. Altay da baskısını iyice arttırdı, ofansif oyuncuları oyuna soktu ve 62.dakika aradığı golü buldu. Kalan dakikalar Altay maçı 90 dakikada bitirme şansı yakalasa da sonuç alamadı ve maç 1-1 sona erdi. Uzatma bölümünün 7.dakikasında Altay Murat Uluç ile bir penaltı atışından yararlanamadı. Kalan dakikalar iki takımda kontrollü futbol oynadı ve maç penaltılara kaldı. Kocaelispor adına Oğuzhan Türkmen penaltı atışından yararlanamadı. Altay ise tüm penaltıları golle sonuçlandırdı ve maçı 6-5 kazanarak üst lige çıktı.

Özellikle Hamza Mutlu ve Sinan Pektemek Kocaelispor'u 2 senedir taşıyan oyuncular. Ancak bu maçta çok pasif kaldılar. Hiçbir şey yapamadılar. Burak Özbakır, Burak Süleyman ve kaleci Can Kocaelispor adına sahanın en iyileriydi.

Kocaelispor taraftarları ilk yarı çok iyiydi. Özellikle maçın başında muazzam işler yaptılar. Tezahuratlar tv'den net duyuldu. İzlerken hayran kalmamak elde değildi. Ancak 2.yarı biraz pasif kaldılar. Uzatma bölümünde yine iyiydiler. 650 km'den bu kadar büyük kitleyle maça gitmek kolay değil. Hepsinin ayaklarına sağlık.

Altay tribünü de zaman zaman çok iyiydi. Meşale konusunda da bir adım öne geçtiler.

İbrahim Akın'ın uzatma bölümünde kazanılan penaltıyı kullanmaması?

Hakem ikinci sarı karttan Altay oyuncusunu atamadı. Bariz hataydı.

Altay tecrübesiyle beraber maç boyunca daha iyi olan taraftı. Biz belki çok üzüldük ancak Altay maç boyunca oynadığı oyunla maçı kazanmayı haketmişti. Maçı 90 dakikada bitirme şansından da defalarca yararlanamadılar.

Kocaelispor golünde sanırım son zamanların en fazla sevindiğim anını yaşadım. Evde ayağa fırladım. Maç boyunca büyük heyecan yaşadım. Altay'ın kaçan penaltı pozisyonunda ise mahalleden gol olmuş gibi ses çıktı. Kent maça kilitlendi.

Kocaelispor seneye yeni stadına geçiyor ve sezona orada başlıyor. Şimdi artık tekrardan birlik olma zamanı. Kombineler satılacak, kent takımın yanında olacak, iyi 3-4 transfer yapılacak ve bu takım müthiş bir hava yakalayarak direkt olarak 2.lige çıkacak. Bahri Yavuz başkanlığında Kocaelispor için durmak yok. Moraller bozuldu, emekler heba oldu ancak biten bir şey yok.

Sezon bir an önce başlasın ve Kocaelispor'u yeni stadyumunda izlemeye devam edelim. Şimdilik 3.ligdeyiz ancak fazla kalmayacağız. Desteğe devam...




















Askerlik



Askerlik yaptığım sürece döndüğümde bloga mutlaka bir şeyler yazarım diyordum ancak geldiğim gün olan 25 Nisan'dan bu yana bir kez bile yazma isteğim olmamıştı. Ancak madem askerlik yaptık, bloga da bir şeyler karalayalım ve tarihe notumuzu düşelim. Uzun paragraf şeklinde değil kısa kısa notlar şeklinde yazacağım.

Amasya - Acemi Birliği

Normalde 2 Kasım'da teslim olmam gereken birliğime bir gün geç katılarak 3 Kasım'da teslim oldum. Amasya günleri 3 Kasım itibari ile başladı. Amasya gayet vasat bir şehir. Biraz dolaşma şansım oldu ancak zaten görülecek bir şey olduğuna da inanmıyorum. Havası da gayet soğuktu. Bazı günler fazlasıyla üşüdük. 3 Kasım günü teslim olduğumda başladı her şey. Hiçbir şey bilmeyen yüzlerce asker ile beraber ne yapacağımızı bilmeden sağa sola gittik. İlk gece, ilk sabah oldukça zor oldu. 60 kişilik koğuşta 2 gün kaldıktan sonra 10 kişilik koğuşa geçtim ve acemi birliğini orada tamamladım. Acemilik boyunca bazı günler oldukça zorlandık. Süründük, çök-kalk yaptık, yorulduk, kilo verdik, bazen güldük, bazen bıktık ama bir şekilde Amasya günlerini bitirdik.

25 Kasım 2016 hayatımın en özel günlerinden biriydi çünkü yemin törenimiz vardı. Her anlamda unutulmaz bir gün oldu. Marşlar, yürüyüşler, edilen yemin ve tam anlamıyla gurur duyulacak bir gün. Çok özeldi. Çok duygusaldı. 22 gün sonra ailelerimize kavuşma.

Okumuş ya da okumamış farketmez askerlikte gördüm insanların ne kadar sorumsuz, ne kadar şımarık, ne kadar saygısız olabileceklerini. Amasya'da acemilik yaptığım 22 gün boyunca belki de en büyük şıkıntım sorumsuz insanlar oldu. Özellikle içtimalar bu yüzden oldukça uzun sürdü. Bir de bazı insanların kelime dağarcığı çok kısıtlı. Cümle kurarken yarısından fazlasını küfürlü kelime seçerek yapan insanlar var. Saçmalık.

İçtima. İştima değil. 

10 kişilik koğuş harikaydı, bir de belli bir yaşım olduğu için tüm arkadaşların bana saygısı vardı. 22 gün boyunca en ufak bir sıkıntı yaşamadan askerliği bitirdik. Hepsi unutulmaz oldu. Umarım hayatları boyunca mutlu olurlar, selam olsun hepsine.

Hırsızlık pardon yer değiştirme Amasya'da oldukça fazlaydı. Hatta bu yüzden benim de devletin verdiği spor ayakkabım yer değiştirdi. Bu yüzden 1 gün spor eğitimlerine botla çıkmak zorunda kaldım. Sonra başka bir askerden alarak bundan da kurtuldum.

Yemek anlamında Amasya oldukça kötüydü. Tabildotlar da leş gibiydi. Açıkcası yemekhane'ye girdiğim gün sayısı 5 değildi. Hep dışardan yedik. Büyük bir kantin ve koğuş ya da eğitim yaptığımız bölgeye gelerek yiyecek satan araçlar vardı. Bu sayede istediğimiz zaman bir şeyler yeme şansımız oldu. Koğuşun tam karşısında da pide salonu, tavuk döner satan yer, bisküvi makinesi ve içecek makineleri vardı. Bu da bizim konum olarak şansımız oldu.

İçecekler için makine vardı. Kartla gidip istediğin an su ya da herhangi sıcak ya da soğuk içecek alabiliyorsun. Askeriyenin büyük bir kısmında para geçmiyor, sadece kartla alışveriş yapabiliyorsun.

PS salonumuz da vardı. İlk haftadan sonra neredeyse her gün PS oynadık. Askerde bu büyük bir lükstü. Burada oldukça keyif aldık. Amasya'nın nadir güzelliklerindendi.

Hafta içi sabah 5'de, hafta sonları sabah 7'de kalktık. Akşam en geç 21:00 olduğunda uyumuş oluyordum. Çünkü gerçekten hem erken kalkıyoruz hem de çok yoruluyoruz. Zaten uyumayıp da ne yapacaksın? Işıklar da hemen söndürülüyor. Karanlıkta yapacak bir şey yok.

Futbol izleme konusunda yapacak bir şey yoktu. Sadece arada sırada gidip tv izliyordum, haberleri de bu sayede öğrendim. Ya da evdekileri ya da arkadaşlarımı arayınca onlardan öğreniyordum. Fenerbahçe'nin Manchester United maçı teslim olduğum günün akşamındaydı. Maçın skorunu bir sonraki gün öğrendim. Fenerbahçe-Galatasaray maçını da asker arkadaşı mesaj yoluyla kız arkadaşına soruyordu. Öyle takip ettik. Dış dünyadan tam anlamıyla uzak 22 gün.

Komutanlar konusunda sıkıntılı bir yerdi. Özellikle takım komutanı bizi baya yordu. Gereksiz yere çök kalk yaptırmalar, süründürmeler, verdiği cezalar. Çavuşlar zaten büyük beddua aldı. Kendilerini tatmin için yapmadıkları kalmadı. Neyse ki bir süre sonra sesimizi çıkardık da bunu engelledik. Bölük komutanı da oldukça sert biriydi. Ancak yine de bu kadar insan ancak bu sertlikle yola girer. 600 küsür kişilik bölüktük. İdare etmek bile oldukça zordu. Son gün kendisiyle fotoğraf da çektirdim. Yüzbaşıydı.

Asker arkadaşı unutulmaz derlerdi gerçekten de öyleymiş. Özellikle 5 kişi böyleydi. Sürekli bir aradaydık, sürekli keyifli ve seviyeli bir sohbet halindeydik. Onun dışında zaten ismini hatırladığım kimse yok. Bir de koğuş arkadaşları ile güzel günler yaşadık. Onları da unutmam.

Her sabah kalkıp buz gibi tuvalette, buz gibi suyla traş olmak, buz gibi havada içtimalara çıkmak, her yere uygun adım gitmek, banyo konusunda baya kötü durumda olmak - acemilik boyunca 2 defa banyo yaptım.-, sürekli yürüyüş yapmak, her akşam tugay içtimaları, saygısız, pis, çevreye zarar veren insanlar, okunan 1 kitap-Serenad-, yazılan günlük ve hayat boyunca unutulmayacak 22 gün.

Ankara - Usta Birliği

25 Kasım yapılan yemin töreninden sonra 26 Kasım'da Ankara'ya, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na teslim olmam gerekiyordu ancak ben bir gün daha bu süreyi uzatarak 27 Kasım'da teslim oldum. Doğal olarak bunun bana askerlik sonunda 1 gün olarak döneceğini biliyordum.

Ankara'ya teslim olduktan dakikalar sonra Amasya'dan sonra bu kadar düzenli yere gelmiş olmanın mutluluğunu yaşadık. Çünkü tüm şartlar daha iyiydi.

İlk gün yerleşmek, kayıt ve imza işleri ile eçti ve ikinci gün itibari ile Ankara'da askerlik başladı. Her sabah 5'de kalkıyorduk, 6'da sabah içtiması, 11:30'da öğle yemeği, 18:30'da akşam yemeği ve 21:00'de yat yoklaması ile beraber günü tamamlıyorduk. Hafta sonları kalkış saatimiz 1 saat ileri alınıyordu.

İlk günler sağa sola gezerek geçti, 11.gün atışa gittikten sonra nihayet görev yerimiz belli oldu ve düzenimiz oluştu.

Bizim bölük nizamiyelerden sorumlu olduğu için doğal olarak görev yerimiz de nizamiyeler oldu. Her gün yüzlerce komutanla beraber sabah 06:30 gibi göreve başlıyor akşam 18:30'da ayrılarak güne veda ediyorduk. Günlerimiz tam anlamıyla böyle geçti.

1.5 ay sonra sivil araç park yeri görevine geçtim ve günler 6 saat çelik yelek giyerek, 6 saat oturarak geçti. Adeta otopark görevlisi olarak çalıştım diyebilirim. Askerlik bu değildir.

G3 ile atış yaptık, hava buz gibiydi. Özellikle 200 metre ve gece atışını rastgele sıktık diyebilirim. Sıfırlama atışları yakın olduğu için keyifliydi. En azından vurma şansımız daha yüksek. Orada vurabildim zaten.

Hava inanılmaz soğuktu. Ankara'nın gerçekten bu kadar soğuk olması saçmalık. Bazı günler donuyorum sandım. Hele bir içtima günü soğuktan mı bilmiyorum ama bayılıyordum. Neyse ki askerlik hayatım boyunca sadece 2 kere böyle bir şey yaşadım. Neden oldu bilmiyorum. Test yaptırdım temiz çıktı.

Mıntıka yapmaktan da bazı günler çok yorulduk. Özellikle kar yağdığı bir gün sabahtan akşama kadar kar kürediğimizi hatırlıyorum. Onun dışında her gün yaklaşık 1 saat mıntıka yaptık. Bazı günler yerlerin ıslak olması sebebiyle yaprakları süpürmek bir hayli zaman aldı. Mıntıka yapmaktan bile keyif alan bir ekiptik.

Yemek ve temizlik konusunda oldukça iyiydi. Sonuçta Kara Kuvvetleri Komutanlığı. Et, tavuk ve balık dahil her şey bol bol çıktı. Temizlik bakımından da Amasya sonrası çok iyiydi. Her 10 günde bir çarşaflar değiştiriliyordu. Her istediğimiz an sıcak duş alabiliyorduk. Çeşmelerden de sıcak su akıyordu. Traş olurken de bu büyük bir lükstü.

Kantin ve cafemiz bile vardı. Kantin dediğime bakmayın ufak bir alışveriş merkezi gibiydi. Pasta çeşitleri, kuruyemiş dahil her şey vardı. Migros=Kantin. İçinde alkol bile satılıyordu. Tabii doğal olarak biz alamıyorduk. Yanında yer alan cafeden her gün çıkan ızgara çeşidine göre yemek de yiyebiliyorduk. Çay ve kahve ihtiyaçlarını da buradan karşıladık. Ya da nizamiye içinde kendimiz yapıyorduk. Bu da bizim ayrıcalığımızdı. Ayrıca yine bir pide salonu mevcuttu.

Giderken ''komutanlardan dolayı elin havadan inmez, sürekli selam verirsin'' diyorlardı ancak tam öyle değil. Tamam çok komutan var ancak biz nizamiye görevlisi olduğumuz için zaten artık komutanları her gün bir kaç defa gördüğümüzden selam bile vermiyorduk. Zaten gerek de yok. Onlar da böyle bir şey istemiyor. Sadece belli başlı komutanlar bizi korkutuyordu. Onlara mecbur veriyorduk.

İnsanların albay görmediği askerlik hayatlarında bizim paşa görmediğimiz gün yoktu. Kantine giderken karşıdan iki tane paşa geliyordu. Tabii onlara selam veriyoruz. Kara Kuvvetleri Komutanı'nı bile 2 kere gördük. Orgeneral. Yıldızlar. Cem Yılmaz'ın gösterilerinde anlattığı her şeyi yaşadık. 

Çarşı'ya çıkma konusunda Ankara iyi bir yer değildi. Bayram var kilitleyin, seçim var kilitleyin, bomba ihbarı var kilitleyin. Askerlik hayatım boyunca toplam 10 kere falan çarşıya çıkabildim. Normalde 5 aylık sürede en az 20 kere çıkmamız gerekiyordu. Yine de çarşıya çıktığımız günleri iyi değerlendirdiğimi düşünüyorum. Gidip boş boş gezmektense Ankara'da gezilebilecek yerleri gezdim. Ulucanlar Cezaevi, İlk Meclis, Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Anıtkabir gittiğim yerlerdi. Gitmeyenler varsa bu yerlere gitsinler, pişman olmazlar.

Askerliğin çok özel günleri vardı. Mesela 27 Aralık unutulmaz çünkü askeri kamuflajlarla beraber Anıtkabir'e koştuk. Garnizon koşusu nedeniyle bir süre hazırlandık ve 27 Aralık günü yaklaşık 2 km koştuk. Halkın arasında, halkın alkışları eşliğinde Anıtkabir'e kadar gitmek, Ata'nın huzuruna çıkmak, orada fotoğraf çekilmek çok özel bir şeydi. Hayatımın unutulmaz günlerinden birisi oldu. 25 Mart da özel bir gündü çünkü çok değer verdiğim isim olan Varol Döken ziyaretime geldi ve birlikte oldukça keyifli bir gün yaşadık. Askerlik yaparken böylesine kaliteli bir günü yaşamak büyük moral oldu. Seviyoruz.

Askerlik boyunca akıllı telefonu sadece 1,5-2 hafta soktum ve ardından tekrar çıkardım. Çünkü hem telefonum eskiydi, çok ağır çalışıyordu hem de sarj yapma sıkıntısı vardı. Hem de sürekli arama yapılma riski vardı. Zaten bir ara yapıldı ve bu yüzden askerliği uzayanlar, çarşıları kilitlenenler oldu. Hayatım boyunca elimde olan telefonu burada kullanmadım diye de hiçbir şey kaybetmedim.

Askerlik hayatım boyunca 18 kitap okudum. Bence bu muazzam bir sayı. Bu kadar az boş vaktimiz olduğu yerde 18 kitap okumak büyük başarı. Sırasıyla Zülfü Livaneli'den Serenad, Ahmet Ümit'ten Beyoğlu Rapsodisi, J.D.Salinger'dan Çavdar Tarlasında Çocuklar, Yuval Harari'den Hayvanlardan Tanrılara Sapiens, Gabriel Garcia Marquez'den Kırmızı Pazartesi, Adam Fawer'dan Olasılıksız, Simon Kuper'den Futbol Asla Sadece Futbol Değildir, Sabahattin Ali'den Kuyucaklı Yusuf, Ahmet Ümit'ten Elveda Güzel Vatanım, Tezer Özlü'den Çocukluğun Soğuk Geceleri, Marcos Eduardo Neves'den Alex de Souza, George Orwell'dan Hayvan Çiftliği, Sinan Meydan'dan Panzehir-Gerçeğ Çağrı, Yusuf Atılgan'dan Aylak Adam, Yusuf Atılgan'dan Anayurt Oteli, Ali Çimen'den Tarihi Değiştiren Liderler, Sarunas Jasikevicius'dan Kazanmak Yetmez ve Mehmet Genç'den Rotasız Seyyah kitaplarını okudum. Kitap okuma alışkanlığı kazandım. Sıkıldığım zamanlarda kitap okuyarak tüm sıkıntılardan uzaklaştım, kendimi müthiş huzurlu hissettim. Kitap okumaya hayatımın sonuna kadar devam edeceğim. Askerliğin en büyük katkısı.

Hastalık konusunda sıkıntı çektim denilemez. Sivil hayatta da olduğu gibi 2 kere kulağım tıkandı ve bu yüzden 2 kere hastaneye gidip kulağımı yıkattım. Bu günleri yarım çarşı olarak sayabiliriz. Çünkü işimiz belli bir saat bitiyor ve dışarda bir yemek yeme, yürüyüş yapma, dolaşma şansı yakalayabiliyoruz.

20 Ocak 2017 askerlik hayatımın en zorlu günü olabilir. Gece kulak ağrısı nedeniyle ambulans çağırmak zorunda kaldık, hiçbir şey yapmadı. Gece hiç uyuyamadım. Sabah görev yerine gittim. Kulağım inanılmaz şekilde ağrıyordu. Sağanak yağmur yağıyordu. Üstüne çelik yelek giyerek görevimi yerine getirdiğim için gerçekten o gün bitmek bilmedi. Bu tarih unutulmayacak.

Komutanlardan fırça yeme konusunda da zirve 18 Şubat 2017'ydi. Bir anlık unutkanlık sebebiyle özellikle tabur komutanı ile sıkıntılı bir süreç yaşadık. 2 gün üst üste fırça attı. Tabii karşısında sadece emredersin komutanım diyebiliyoruz. Bu tarihi de şimdi gülerek hatırlıyorum.

Nöbet konusunda da şanslıydım. Sadece Şubat ayında 5 kez nöbet tuttum. O da silahsız şekilde askeriyenin içinde. Malzemelik nöbetiydi. Anlamsızdı. Gece uykudan kalkmak falan oldukça yorucuydu. 

Sırf Kuvvet Komutanı sorabilir diye bize ezberletilen gereksiz bilgileri de unutmayacağız. Her şeyi ezberledim, bir kere bile sorulmadı. Şu an bile direkt tamamını yazabilirim buraya. Bu bilgileri kafamdan silmem lazım. Gereksiz doluluk.

Askerlik boyunca iyi ki yaptım dediğim olay günlük tutmak. Her günü tam 1 sayfaya yazmak şartıyla toplam 174 sayı yazı yazmışım. Günlük gibi değil de daha çok düşünceler. O an hissettiklerim. Bazı günler nizamiye'de takviye kalıyordum ve gece koğuşa geç dönüyordum. Ancak yine de oturup gece 01:00'de bile o satırları yazdım. Şimdi ne yapacağım o notları? Bilmiyorum. Belki bir gün tamamını okurum. Ya da düzenleyip kitap haline getirir, saklarım. 

Anıtkabir'e karşı askerlik yapmak, her gün Anıtkabir'i görmek, koğuştan bile Anıtkabir'i izlemek güzel detaydı. Atatürk'ü çok seven ve onun ilkeleri ve inkilapları doğrultusunda yaşamaktan büyük gurur duyan benim için güzel olaydı.

Lig Tv olması da güzel ayrıcalıktı. Ancak açıkcası Fenerbahçe'nin berbat bir sezon geçirmesi nedeniyle gidip maç izlemek bile istemedim. Sadece Başakşehir maçı ve Galatasaray maçı - bloga da yazacağım - unutulmazdı. Onun dışında zaten 1-2 maç daha izledim. Biri 0-0'lık berbat Beşiktaş maçıydı. 

Askeriyenin bu kadar ucuz olması müthiş bir olay. Su 0,17 kuruş. Nasıl bir ucuzluk olduğunu siz hesap edin. Her şey çok ucuz. 

Spor olarak da bir kaç kez voleybol maçı yaptım başka da bir şey yapmadım. 

Askerlik boyunca 25 kilo verdim. Özellikle Amasya'da her gün yürüyüşler, eğitimler falan derken oldukça fazla hareket ettik. Buna bir de kötü yemekler eklenince kilo vermemek imkansızdı. Ankara'da da özellikle akşam yemeklerini yemeyerek ya da az yiyerek, ekmek kullanmayarak kilo vermeye devam ettim. Askerliğin bana büyük katkısı. Bu kadar kilo vermek her türlü açıdan önemliydi. Umarım bu kiloda hayatıma devam ederim.

Asker arkadaşı olarak Ankara'dan unutulmaz bir kaç kişi eklendi. Hepsiyle görüşmekten büyük mutluluk duyarım. Hayatıma asla sokmayacağım, hayat bakışımız ve fikirlerimizin uymadığı insanları da unuttum gitti.

29 Ocak günü oynanan Federer-Nadal Avustralya Açık finalini izlediğim gün unutulmazdı. Şansıma ne komutan geldi ne başka bir kişi ve oturup kanal bile değiştirmeden finali izledim. Federer'in kazanması ile beraber de büyük mutluluk yaşadım. Nizamiye'de görev yapıyor olmamız da benim en büyük şansımdı.


Plakaları ezberlemedim çünkü ciddi şekilde gün saymadım. Günler, zaman aktı. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Bunun en büyük nedeni asker gibi değil de işçi gibi görev yapıyor olmamızdı.


En çok sohbet ettiğimiz komutanlar uzman çavuşlardı. Onun dışında aramın en iyi olduğu komutan binbaşıydı. En çok sohbet onunla ettim. Bölük komutanı ile aramız çok kötüydü. Kendisinin insani ilişkileri yok. Bu da askerlerin kendisini sevmemesini sağlıyor. Unuttuk gitti.

Askerliğin en güzel yanı koğuş ortamı sanırım. Koğuşta günün sonunda arkadaşlarınızla birlikte olmak, sohbet etmek bile müthiş keyifli olabiliyor. Telefonla konuş, müzik dinle, kitap oku. O yatağa yattıktan sonra gün boyunca yaşadığın tüm sıkıntıları unutuyorsun.

Sonuç olarak iyisiyle, kötüsüyle günleri bitirdik ve askerliğin hayatımızda karşımıza çıkmasından kurtulduk. Bundan sonra hayatımıza askerlik yapmış şekilde devam edeceğiz.

Askere gideceklere sadece kafa olarak hazır gitmelerini tavsiye ederim. Kafa olarak asker olarak gittiklerinde her şey daha kolay oluyor. Bir de kesinlikle kitap okuyun, zamanınızı iyi değerlendirin. Bir de özellikle kısa dönem olarak gidecek varsa hemen gitsin, 6 ay çok çabuk geçiyor.

Bu arada fotoğraf benim askerlik yaptığım yer. Ankara Kara Kuvvetleri Komutanlığı. Fotoğraf Google'dan.

9 Mayıs 2017 Salı

Deplase Keyifler Sakarya # 2



2012 yılında Sakaryaspor-Akhisar Gençlikspor maçına gittikten sonra bir kez daha Sakarya'ya maça gidiyordum. Bu sefer maçın önemi çok fazlaydı. Hem play-off finaline çıkmak hem de Atatürk stadyumunun son maçıydı. Geçtiğimiz günlerde Kocaelispor stadına veda ettikten kısa bir süre sonra bu kez Sakaryaspor stada veda etti. İki ezeli rekabet yaşayan kent bu konuda da aynı zamanda aynı şeyleri yaşıyor.

Kocaeli'den Sakarya'ya ulaşım çok kolay. İki şehir arası sadece 30 km olduğu için çalışan ufak minibüsler var. 9 TL'ye Sakarya'ya ulaşmak mümkün. 40 dakika sürüyor.

Sakarya 2012'den beri büyük mesafe kaydetmiş. Şehir daha güzel, daha düzenli. Daha çok dükkan açılmış, sokaklar daha canlı. 2012'de söylediğim tüm olumsuzluklar kaybolmuş. Sakaryaspor'dan dolayı kentin her yerinde bayraklar görmek de mümkün.


Açıkcası yıllardır sadece tezahuratlarda duyduğumuz Çark Caddesi'ni bu kez gezebilme şansı yakaladık. Cadde stada doğru gittiği için zaten tüm Sakaryaspor taraftarlarının uğrak yeri. Bestelere de konu oluyor, galibiyetlerin de kutlandığı yer de oluyor. Oradan doğru giderek stada ulaştık.

Stadın etrafına geldiğimizde oldukça kalabalık olduğunu gözlemledim. Hafta içi oynanan bir maça ilgi son derece fazlaydı. Ama sanırım bunun sebeplerinden biri kentin inanmış olması. Okulları bile tatil etmişler.

Atkı koleksiyonuna eklemek için 10 TL'ye aldığım Sakaryaspor atkısından sonra 10 TL'ye de açık tribün bileti alıp maç öncesi işlerini bitirdik. 

Kapıya doğru yönelsek de kapının özellikle öğrencilere olmak üzere açık olduğunu gördük, acayip bir kalabalık vardı. Yaklaşık 45 dakika sıkış sıkış şekilde bekleyerek stada girmei başardık. Bilet almasak da girebilecekmişiz.


Atatürk stadyumu oldukça eski. Yeni stat yapılma sürecinde de stada masraf yapmak istenilmediğinden iyice bitmiş durumda. Koltuklar kırık, duvarlar dökülüyor, demirler yok, yerler pis, zemin kötü. Yani her anlamda olumsuz bir hava var. Ancak stadın bu olumsuz havasına rağmen tıklım tıklım dolu tribünler ve inanmış binlerce Sakaryaspor taraftarı vardı.


Mücadeleyi değerlendirebilecek bir Sakaryaspor bilgim olmadığı gerçek ancak oynanan oyun keyif veriyor. Pres, organize ataklar, hızlı hücumlar, mücadele, şık goller. Sakaryaspor özellikle ofans oyuncularının yaptıklarıyla beraber 4 golle kazanıp adını finale yazdırdı. 2.Lig yolunda artık önünde sadece 1 maç kaldı. Galibiyet alırsa 2.lige çıkıyor.

Tribünlere gelelim. Belki de beni en çok ilgilendiren yer. Maç öncesi twitter'a yazarken ''iyi maç ve iyi tribün...'' için geldiğimi söylüyordum. Hatta açık kale arkasından bilet almamın nedeni de Tatangalar'ın bulunduğu tribünü uzaktan izleyip onları seyretmek. Stat tamamen doluydu. Bizim olduğumuz tribün ve Maraton tribünü dışında devamlı bağıran kitle yok. Tatangalar stadı yönetiyor. Zaman zaman kontrolü bizim olduğumuz tribün aldı ancak genel anlamda kontrol daima maraton tribünündeydi. Maç öncesi futbolcuları çağırmak, üçlü çektirmek derken konfetiler ile beraber omuz omuza ile maç başladı. Ardından klasik tezahuratlar ile maç devam etti. Erken gelen golle beraber tribün iyice rahatladı ve güzel besteler ile beraber maç devam etti. 

Besteler bölümünü ayrı yazacak olursam özellikle bizim Fenerbahçe tribününde de söylediğimiz ''seviyorum seni'' bestesini Türkiye''de ilk söyleyen tribün olan Sakaryaspor tribünlerinden duymak güzel oldu. Büyük bir coşkuyla tüm stat katılarak söylediler. Onun dışında ''Ne cimbom fener, senin sevgin bir ömre bedel, ne sokağa ne de stada, sığmaz ki bu sevda dünyaya, haydi bastır şanlı sakarya.'' bestesini de çok beğendim. Büyük bir coşku ile karşılıklı söylüyorlar. ''maç günleri...'' bestesini de canlı duymak keyifliydi. Onu da özellikle maraton tribünü coşkuyla söyledi. Onun dışında zaman zaman Kocaelispor aleyhinde de tezahuratlar yapıldı. Meksika dalgası, dört tribün yeşil-siyah-şampiyon-sakarya tezahuratı ile de mücadele sona erdi.

Sakaryaspor tribünlerini daha önce gittiğim maçta da beğenmiştim, yine beğendim. Sağlamlar. Yeni statta onların da nasıl olacağı merak konusu. En büyük avantajları passoligin olmadığı ligde oynayacak olmaları. Passolig'in statlara gelen taraftar sayısını düşürdüğünü düşünürsek yeni statta özellikle ilk senede böyle bir sıkıntı yaşamayacaklar.

Sakaryaspor ile Kocaelispor tribünleri her anlamda birbirine çok benziyor. Tribünlerin yönetildiği yer, bestelerin benzerlikleri, birbirlerine edilen küfürler, meksika dalgasında coşku, futbolcuları çağırmak, üçlü çektirmek ve genel anlamda aynı anda havaya giren iki şehir. Kötü günlerinde ikisi de kötü, iyi günlerinde ikisi de iyi. Birbirlerini itiyorlar. Bu rekabet güzel.

Bayrampaşa tribünleri de yaklaşık 150 kişi maça geldiler. 10.dakika girdiler, ilk yarı ortalarına kadar toplu şekilde durup tezahurat yaptılar, sonra bıraktılar ve oturdular. 2.yarı bir kez daha toplanarak yine tezahurat yaptılar ve sonra yine dağıldılar ve maçı izlemeyi tercih ettiler. Bayrampaşa'dan buraya kadar gelip tribünde oturmak deplasman kültürüne ters. Karşıda 20 bin kişilik bir taraftar topluluğu da olsa sen orada skor ne olursa olsun bağırmak zorundasın. 

Maç sonrası rahat bir şekilde çıkarak yine Çark Caddesi üzerinden merkeze gittik. Kornalar, meşaleler, tezahuratlar ile beraber finale çıkmanın coşkusu her yerdeydi.

Sakarya'ya geliyorsak meşhur yemeğini de yiyeceğiz. Islama Köfte! Bu kez belki de bu konuda en iyi yer olan ''Köfteci Mustafa''yı tercih ettik. Güzel ekmeği, güzel köftesi, hızlı servisi ile beraber ıslama köfte bizden bir kez daha geçer not aldı. Sakarya'ya gelenler kaçırmasın. 14 TL 1 porsiyon yiyebiliyorsunuz.


2012'de Hakan Şükür caddesi olarak gördüğüm caddenin bu kez 15 Temmuz adıyla değişmesi?

Atatürk stadyumuna veda edilen maç oldu. Atatürk stadyumu denildiğinde aklıma sadece Luciano ve attığı gol geliyor.

Stat, yemek, tribün, galibiyet, güzel atmosfer ve ardından dolmuşla önce otogar ardından Kocaeli'ye hareket. 

Yine güzel bir deplase keyifler diyebileceğimiz günü geride bıraktım. Statlarda maç izlemek oldukça keyifli. Bir de iyi tribün olunca bu keyif katlanıyor. Sakaryaspor şimdi finalde Diyarbekirspor ile oynayacak. Kazanırsa 2.ligde. Kazansa da kaybetse de seneye yeni statta Sakaryaspor'u bir kez daha izleyeceğiz.

Sakaryaspor tribünleri ile çok daha üst yerleri hakediyor. Bakalım ne zaman tekrardan süper lige gelebilecekler.

Deplase keyifler sürecek...

Deplase Keyifler 1

5 Mayıs 2017 Cuma

Kocaelispor 0 Ankara Demirspor 0 / Stada Veda

Geçen sezon 3.lige çıkıldığı zaman bloga yazdığım yazıda ''Seneye hiç duraklama yapmadan direkt 2.lige de geçebilirsek ondan sonra yeni stat ile beraber Süper Lig hayal olmaktan çıkar gerçek hedef olur.'' yazmışım. Şimdilik bu yolda emin adımlarla gidiyoruz. Planda aksilik yok.

Kocaelispor benim askerde olduğum dönemde 3.ligde play-off hattında kalarak 2.lig şansını sadece son 3 maça bıraktı. 3 maçta alınacak 3 iyi sonuç Kocaelispor için 2.lig demek.

Sezon boyunca nasıl oynadılar bilmiyorum ama bugün statta gördüğüm kadroya bakınca geçen sezon oynayan futbolcuların büyük kısmı bu sezonda da kadroda. Oturmuş kadronun, dolu tribünlerin, mücadeleci takımın bir araya gelmesi ile beraber de hedefe tam anlamıyla olmasa da ulaşılmış. Yine mücadele yapıyorlar, yine istiyorlar, yine pankartta da dedikleri gibi ''Hep birlikte başaracağız'' diyorlar.

Bugün Ankara Demirspor maçının özellikle 2.yarısında oynanan oyun umut verse de, pozisyonlar doğursa da, 2.yarı karşı sahaya yıkılsa da istenilen gol gelmedi ve maç 0-0 sona erdi.

Ankara Demirspor avantajlı olarak dönüyor gibi gözükse de Kocaelispor buraya kadar gelmişken en azından finale çıkmak isteyecektir ve ona göre mücadele edecektir. Futbolcuların önünde sadece 2 maç kaldı. 2 maçı kazanmaları demek, daha çok para kazanmaları demek, prestij demek, kişisel tarihlerine büyük bir başarı eklemek demek, Kocaeli'de kahraman olmaları demek. 

Bugün 2.lig yolunda önemli maç olmasının yanında bir başka önemli olayı vardı. O da yılların efsane stadı İzmit İsmetpaşa'ya veda niteliği taşımasıydı. Yıllar önce babamla beraber gitmeye başladığım stattı, evde annemin hazırladığı yiyecek torbası ile beraber ablamı da alarak yola koyulur Kocaelispor'un evinde oynadığı her maçı takip ederdik. Tribünler tamamen dolar, Kocaelispor büyük takımlara bile futbol dersi verirdi. Daha sonra orta okul zamanlarında okuldan kaçarak gittiğimi bilirim. Evdekilere bile haber vermeden stada gider, tribünün en ateşli yerinde maçı izler, tezahurat yapar eve dönerdim. Daha sonra yıllarca bu stada gitmeye devam ettik. Fenerbahçe ile deplasman tribününde maçlar izledik, stadı susturmaya çalıştık. Galibiyet de aldık, yenilgi de. Deplasman yapmak bile çok keyifliydi. Kocaelispor'un iyi günlerini de gördük, kötü günlerini de. Büyük takımları yendiğini de gördük, yenildiğini de. Tribün şovlarını gördük, tribünde çıkan kavgaları, tribünlerin nasıl boş kaldığını da gördük, nasıl kemik bir tribün topluluğunun takımın yanında olduğunu da yıllardır görüyoruz. Bugün 3.ligde oynarken bile hafta içi maçına binlerce taraftar geliyorsa, herkes coşkuyla tezahurat yapıyorsa bu kolay bir şey değildir. İnsanlar Kocaelispor'u seviyor ve sahip çıkıyor. Bu statta da maç izlemek yıllardır büyük bir keyifti. Gelecek sezon yeni stada geçiliyor ancak bakalım İsmetpaşa'nın o havasını orada görebilecek miyiz? Ben orada da maç izlemeye devam edeceğim.

Maç stada veda nedeniyle duygusaldı. Tribünler zaman zaman oldukça iyi olsa da genel anlamda iyi değildi. Çünkü Kocaelispor tribün grubu Hodrimeydan artık tribünlerde yok. Sezon içinde yaşanan talihsiz olaydan sonra aldıkları karardan dolayı artık tribünde yoklar. Bu karar bozulur mu? Bozulursa ne zaman bozulur? Bilinmiyor. Hodrimeydan olmadığı zaman da tribünler iyi olmuyor. Yeni statta nasıl olacak göreceğiz.

Maç sonrası insanların hatıra olması nedeniyle koltukları sökmesi gayet mantıklıydı. Polisler de bu anları sadece izlediler, taraftara saygı gösterdiler.

Pazartesi günü 16:00'da Ankara Demirspor-Kocaelispor maçı Kocaelispor için oldukça önemli. Yeni statta nasıl bir atmosfer olacağını belli edecek maç. 2.lig demek daha konsantre bir şehir demek, daha dolu stat demek, Süper Lig'e iyice yaklaşmak demek.

İsmetpaşa da, Kocaelispor da özeldir. İsmetpaşa şimdilik mazide kaldı ancak Kocaelispor şehirle beraber yürümeye devam edecek. Biz de yanında olmaya...