30 Nisan 2020 Perşembe

Star Wars: Episode IV – A New Hope


1977'de çekilen, 1979'da Türkiye'de yayınlanan Star Wars serisini 2020 yılının Nisan ayında korona nedeniyle evlerde geçirdiğim günlerde izlemeyi tercih ettim. Evet tercih ettim diyorum çünkü normalde bu tarz filmleri izlemeyi sevmiyorum. Ancak yıllardır bir çok arkadaş ortamında, sosyal medya sitesinde bu filmlerden bahsedildiği için ve son günlerde IMDb 250 filmi bitirme çabam olduğundan daha fazla bekletmek istemedim-ne kadar daha bekleteceksem- ve izlemeye başladım.

Serinin ilk filmi yaklaşık 2 saat ve ben o 2 saati oldukça keyifle takip ettim. Bu kadar keyifle takip edebileceğimi düşünmemiştim. Karakterleri yeni yeni tanımaya başlıyorum. Normalde isimleri elbette duyuyordum ancak biri sorsa cevap veremeyeceğim kişileri artık yakından tanıyorum. Luke Skywalker, R2-DR, C-3PO, Han Solo, Prenses Leia, Obi-Wan Kenobi ve Darth Vader gibi isimlerle yeni tanıştım.

2020 yılında Star Wars anlatmak enteresan geliyor. En çok sevdiğim oyuncu Han Solo oldu. En uyuz olduğum isim Darth Wader oldu.

1977'de böyle bir film çekilmiş olması da çok büyük olaymış be. Hikayenin anlatımı, şahit olduğumuz aksiyon sahneleri filmi iyice izlenir kılıyor.

Seriyi bu hafta bitirmeyi planlıyorum. Bu film için çok iyi diyorum ama bakalım serinin diğer filmlerini izledikten sonra bunu nereye koyacağım.

26 Nisan 2020 Pazar

Toy Story 3


Serinin 3.filmiyle devam ediyorum. Andy büyümüştür. Oyuncaklarıyla oynama yaşını geçmiştir. Ancak oyuncaklar bu duruma çok bozulur ve üzülürler. Sadece Woody Andy ile beraber üniversiteye gitme şansı yakalar. Ancak diğer arkadaşlarının düştüğü durumu düzeltmek için o da mücadele içine girer. Kreşe verilen oyuncaklar ise bambaşka bir hayatla karşılaşır. Barbie ile Ken'in aşkı görülmeye değer. Oyuncakların geceleri herkes uyuduktan sonra kumara gitmeleri de insanları net şekilde anlatan başka detaydı. Ancak kreşin gerçekten de iyi bir yer olmadığı geç olmadan ortaya çıkar. Bu kez Woody arkadaşlarını kurtarmak ister. Yaptıkları planlar, onları uygulamaları falan şahaneydi. Buzz'ın İspanyolca konuşması bile güzel detaydı. Buzz'ın Jessie ile dans ettikleri sahne kusursuzdu.

Sonu yine güzel şekilde bitti. Credit kısmı da izlenmeye değer.

Serinin son filmi kaldı. Oscar ödüllü film. Beklenti fazla. En az ilk 3 film kadar iyi olmasını umuyorum.

25 Nisan 2020 Cumartesi

Toy Story 2


Serinin ilk filminde Woody Buzz'ı kurtarmıştı bu kez roller değişti. Buzz ve arkadaşları Woody'yi kurtarmak için hareket ettiler. Yine oldukça keyifli, oldukça iyi bir film izledim. Jessie'nin dahil olması da güzel oldu. Yine bir çok insan tepkisini oyuncaklar üzerinden görme şansı yakaladık. Hatta animasyon filmde zaman zaman duygusal sahneler de gördüm. Bazı diyaloglar da oldukça iyiydi. Şu film sonrası gördüğüm oyuncaklara bakışım değişecek. Serinin son 2 filmini de 1-2 gün içinde izlerim.

Inception


Son zamanlarda en keyifle izlediğim film oldu. 2.5 saat boyunca gözümü kırpmadan izledim. 2010 yapımı film. Tabii benim 10 sene içinde izlemiş olmam biraz erken oldu. Oyunculuklar, senaryo, kurgu, çekimler, oyuncu kadrosunun kalitesi kusursuz. IMDb 13 numara. Bulunduğu sırayı sonuna kadar hakeden bir filmmiş. Sinemada izlemiş olmayı isterdim. İzlememiş varsa hemen izlesin. Christopher Nolan sanat yapmış.

Au Revoir les Enfants


2.Dünya Savaşı sırasında Fransa'da bulunan bir okulda geçen, her saniyesiyle ve özellikle son bölümleri ile insanı kendine hayran bırakan bir film. Savaş sırasında Yahudilere yapılanları aynı ''Çizgili Pijamalı Çocuk'' filminde olduğu gibi bir kez daha çocuklar üzerinden anlatan 1987 yapımı film. 

İyi bir 2 saat geçirmek istiyorsanız hemen bu filmi izleyin.

24 Nisan 2020 Cuma

Toy Story


Bir süre önce bir arkadaşımla konuşurken bana ''Toy Story serisini izle, çok iyi'' dediğinde yıllardır gelen önyargımdan dolayı ''Animasyon filmleri pek tercih etmiyorum.'' demiştim. Ne kadar yanıldığımı bana gösteren bir film oldu.

Dün akşam BeIN Connect üzerinden film bakarken Toy Story'yi gördüm ve sadece ''Nasıl acaba, bi bakayım'' diye başlayıp tamamen bitirdim. Aşırı keyif aldım, aşırı eğlendim. Hemen peşine diğerlerini de izleyeceğim.

Zaten filmin her saniyesi insan ilişkilerini bizlere çok farklı bir pencereden anlatıyor. Oyuncaklar üzerinden anlatılan şeylerin tamamı biz insanlar için geçerli. Kıskançlık, fesatlık, nefret, tercih etme, yardımlaşma, arkadaşlık, dostluk... Film gerçekten şahaneymiş. Bitirdikten sonra IMDb listesine baktım, 81 numaradaymış. Bu da benim açımdan iyi oldu. Zaten IMDb listesinden film izlediğim şu günlerde bir filme daha izlendi notunu yazabildim.

Woody ve Buzz nefissiniz be.

23 Nisan 2020 Perşembe

Good Will Hunting


Sadece diyalogları için bile izlenecek bir filmmiş. IMDb 88 numara. İyi oyunculuklar, iyi konu ve güzel kurgu. Film adım adım sona yaklaşırken nasıl bir sonun geleceğini tahmin edebiliyorsunuz ancak bu filmin izlenmesine en ufak bir sıkıntı yaratmıyor. Oyunculuklar da çok iyi.
''Mükemmel değilsin. Seni şüpheden kurtarayım tanıştığın o kız da mükemmel değil. Önemli olan birbiriniz için mükemmel misiniz? Önemli olan bu.''

Bruce Lee and the Outlaw


''Tanrı bana yardım etmedi, diğer çocuklarla meşgüldü çünkü.'' 

Hayatımda izlediğim en acayip hikayelerden birisi. Bükreş'in altındaki tünellerde yaşayan çocukların ve başlarındaki kişinin hikayesi. Her türlü uyuşturucun kullanıldığı, ellerinden torbaların düşmediği, akşam olunca fotoğrafta yer alan girişten içeri girdikleri, sokak köpekleriyle iç içe yaşadıkları, herhangi bir hijyen koşulunun olmadığı bir hayat. Gün başlayınca dışarı çıkıyorlar, akşam olunca giriyorlar içeri. Yemeklerini orada yiyorlar, televizyonu orada izliyorlar, şarkıları orada söylüyorlar, orada uyuyorlar. Hayatlarına bu şekilde devam eden onlarca çocuk. 

Ben Mubi'den son gün izleme şansı yakaladım. Şu an internette herhangi bir yerde var mı bilmiyorum da bulabilen kaçırmasın.

İnsanların bulundukları şartlarda nasıl bir arada yaşadıklarını, nasıl kenetlendiklerini, birbirlerine nasıl yardımcı olduklarını çok farklı bir pencereden izliyoruz.

Nicu. 

Haklarında şöyle bir haber okuyabilirsiniz. Tıklayın.

23 Nisan 2020


Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün tüm dünya çocuklarına armağanı olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının 100. yıl dönümünü nedeniyle Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu Maraton tribününe dev bir pankart asıldı. Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi önündeyken çekildiği fotoğraf.

95 Metre genişlik, 35 metre yükselik, 520 kg olan pankartın üretim ve dikimi 48 saat, basımı 24 saat, asılması da 6 dağcının katkılarıyla 8 saat süren dev pankart Fenerbahçe tarihinin en büyük pankartı olarak tarihe geçti. Emeği geçen herkese çok teşekkürler.

22 Nisan 2020 Çarşamba

Incendies


Her gün bir IMDb 250 listesinden bir film izleyeceğim dedim. Bir süredir devam ediyor. Buraya da yazıyorum bazı filmleri. Bu filmi dün attığım bir tweet sonrası 3 kişi önerdi. Neden bu filmi önerdiler bilmiyorum ama iyi ki önermişler diyorum.

Annelerinin ölümü sonrası son arzusunu yerine getirmek isteyen ikiz kardeşler Jeanne ve Simon Lübnan'a doğru yola çıkar. Savaşın ve sefaletin içinde bu isteklerinin peşinde olan çocuklar çok başka bir hikaye ile karşılaşılar. Özellikle bazı sahneleri tüyleri diken diken ederken final sahnesi yok artık dedirtti.

IMDb 118 numara. Son zamanlarda izlediğim en iyi dram filmi. Denis Villeneuve şahane bir işe imza atmış. Herkese şiddetle tavsiye ederim.

18 Nisan 2020 Cumartesi

Westworld


Yıllar önce arkadaşıma dizi önerisi sunduğumda bana bu diziyi önermişti. Ancak bir türlü başlayamadım. Zaten bu dizi ben askerlik görevimi yerine getirirken yayınlanmaya başlamış. Şu ana kadar 3 sezondan oluşmak üzere 25 bölüm yayınlandı. BeIN Connect platformundan izleniyor. 8 Mart tarihinde birinci sezonu izlemeye başladım, geçtiğimiz günlerde güncel bölümü yakaladım. Pazartesi itibariyla tüm dünya ile aynı anda ilerleyeceğim.

Açıkcası bu diziyi anlatabilecek bilgiye de, kaliteye de sahip olduğumu düşünmüyorum. Sadece arşivde dursun diye buraya eklediğim yazılardan birisi daha. Kaliteli çekimleri, düşmeyen temposu, olayları direkt hızlı şekilde yüzümüze vurmaları, oyuncu performsları, çekim yerleri, her bölümde karşımıza çıkan ufak detaylarıyla beraber iyi ki izlemişim dediğim dizilerden birisi. 

Tabii elbette zor dizi olduğunu söyleyebilirim. Bazı bölümler beyin yakıyor. İnsan zaten hep düz anlayabildiği dizileri izlemek istemiyor. En azından ben öyleyim. Bazen zor dizi izlemek istiyorum. Bu dizinin de bazı bölümlerinde beni aşan ya da tam oturmayan yerleri olabiliyor. O yüzden de hayatımda bölüm süresinden çok inceleme, teori yazısı okuduğum, videosu izlediğim dizi Westworld oldu.

Özellikle takip ettiğim kaynaklar; filmloverss sitesi, hem yazıları, hem podcastleri diziyi daha iyi anlamama sebep olan yerlerden biri oldu. Daha sonra Geekyapar YouTube kanalı çok yardımcı oldu. Yine YouTube kanallarından Turgut Uç çektiği inceleme bölümleri ile çok yardımcı oldu. Yine Sanatatak sitesi bir çok bilgiyi öğrenebildiğim site oldu. Yine Siyah Ekran podcast kanalı oldukça faydalı kayıtlar hazırlıyor. 

Dizinin müzikleri efsane. Belki de tarihin en iyilerinden birisi. Kusursuz bir jenerijk müziği var. Buradan bakın.

En sevdiğim karakter kim karar veremesem de sanırım sıralamasız ilk 3 seçecek olsam; Charlotte Hale, Man in Black ve Teddy derim. 

17 Nisan 2020 Cuma

City on a Hill


Yapımcılıklarını Ben Affleck ve Matt Damon'ın yaptığı polisiye dizi. Aslında çok daha fazla beklenti ile başladım ancak beklentimi karşılamadı. 10 bölüm ilk sezonun ardından 2.sezonu da yakından yayınlanacak.

Zaman zaman hikayenin kopması, zaman zaman iyice yavaşlayan tempo ile beni mutlu etmedi. 2.sezonu izler miyim? Emin değilim.

Jackie Rohr rolüyle Kevin Bacon dizinin en efsane detayı. Her saniyesi keyifli. Müthiş bir karakter. Diziyi bir süre sonra unuturum belki ama bu ismi unutmam.

Bob le Flambeur


Jean-Pierre Melville tarafından yönetilen 1956 yapımı nefis bir film. Kumarbaz Bob. Adeta bağımlı olması nedeniyle hayatı boyunca kumar oynayan Bob bir gün kaybettikten sonra artık kumarı bırakıp bir casinoyu soymak için planlar yapmaya başlar. Ancak kumar tutkusu orada da işleri değişik noktaya getirir.

Bob rolünde Roger Duchesne şahane oyunculuk sergilemiş. Çevresi tarafından daima saygı duyulan biri rolündedir. Anne rolüyle Isabel Corey oldukça güzel biridir. Ancak işlerin değişik bir noktaya gitmesine vesile olmuştur. Paulo rolüyle Daniel Couchy ise işlerin bu noktaya gelmesine vesile olan ve sonucu çeken kişidir.

Film gerek senaryosu, gerek kurgusu, gerek çekimleri ile beraber oldukça iyi bir siyah-beyaz yapım.

Mubi üzerinden izlediğim bu güzel suç filminin ImDB puanı 7.7. Bu arada Mubi'den oldukça iyi filmler izlemeniz mümkün. Hatta şöyle diyeyim şu an bana göre piyasanın en iyi film izleme uygulaması. Aylık çok cuzi bir miktara üyelik alıp yerli ya da yabancı filmleri takip edebilirsiniz. Uygulaması sayesinde de bir çok yerden rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz.

16 Nisan 2020 Perşembe

Gelecek Uzun Sürer


Özcan Alper'in Sonbahar filmini çok beğendim. Hâlâ son sahnesinin etkisi devam ediyor ve uzun yıllar boyunca da geçecek gibi değil. Bu film yönetmenin bir başka yapımı. Onun kadar beğenmedim ancak yine de izlerken sıkılmadım.

Tren yolculuğunda başlıyor film. Ardından Grup Yorum'dan Venceremos duyuyoruz. Ve vagonda bira içen Sumru. Hazırladığı tez çalışması için Güneydoğu'ya, Diyarbakır'a giden Sumru'yu ve oradaki hikayeyi anlatıyor. Diyarbakır'da sesleri kaydeden ve ağıtları toparlamak isteyen Sumru ve orada tanıştığı Ahmet. Tabii Sumru bir yerden sonra farklı bir konuda bulur kendini. Yıllardır özellikle doğuda karşımıza çıkan faili meçhulleri, cenazelerine bile ulaşamayan insanları, halkın yaşadıkları sıkıntıyı, zorlukları anlatan bir film. Elbette yıllardır süren bu olayların günümüzde de devam ediyor olması da bizim ayıbımız.

Gaye Gürsel ve Dorukan Ordu filmin yükünü çeken iki oyuncu. Sarkis Seropyan ise bir kilisenin bekçisi olarak karşımıza çıkıyor. 

Özcan Alper film için uzun bir çalışmış. Oraya gidip halkla konuşmuş, röportajlar yapmış. Film çekilmeden önce ciddi bir çalışma içine girmiş. Elbette fimin her saniyesinde bunu hissedebiliyorsunuz.

Diyarbakır sokakları. Yıllardır gitmek istediğim yer. Elbette bize hep kötü anlattıkları için içimizde o bölgeye ait bir korku yok değil. Ancak bir gün gitmek istiyorum. Umarım kısmet olur.

Özcan Alper gibi yönetmenlerin varlığına mutlu oluyorum. En azından cesaretle bir şeyler yapmak istiyorlar. Bu yüzden de yaptıkları her yapımı bir şekilde izlemeye çalışıyorum. Gerçekleri görmek istemeyenler yanında, gerçekleri sinemaya aktarıp gözümüze sokanlar.

''Yol hiç bitmesin istiyorum, keşke hep yolda olsak.''

Quiz Show


1950'lilerin Amerikan televizyonlarında ''Twenty-One'' isimli bir yarışmada yaşananları anlatan iyi bir film. Gerçek hikaye. Aylarca kazanan yarışmacı Harbie Stempel ile reytingler iyi gitmez. Program yetkilileri de bu yüzden bu yarışmacıyı eleyip yerine başka bir ismi getirirler. Ancak basit bir soruda elenmesi üzerine bir avukat programa şike karıştığını ve bunların yakalanmasını araştırmaya başlar.

John Turturro, Rob Morrow ve Ralph Fiennes gibi oyuncular başrolde.

''Bizler burada tam suçlu değiliz, gösteri dünyasındayız.'' 

Davanın kaybedeni yok. Sadece bu tarz yarışmalar bitirilmiş.

Film arka planda kalmış iyi filmlerden birisi. Ekşi Sözlük sayfasında bile hakkında sadece 3 sayfa yorum var. 

2 saat 10 dakika boyunca gerçek bir hikayeyi izleyip, keyif almak istiyorsanız mutlaka bir şans verin.

Filmin 1995 senesinde 4 Oscar adaylığı var. Ancak ödülü yok. Çok iyi filmlerle aynı sezona denk gelmesi talihsizlik olmuş. Buradan bakabilirsiniz.

Schindler's List


Hem siyah-beyaz film izleme isteğim hem ImDB 250 film listesini bitirme isteğimden dolayı arkadaşlarımın önerisi sonrası bu efsane filmi izledim. Bazı filmleri buraya sadece adı olsun diye yazıyorum, bu film onlardan birisi. Ne kadar övsem az kalır. Kült film. Herkesin izlemesi gereken 20 film varsa birisi kesinlikle bu filmdir. Gerçek bir hayat hikayesini anlatması, aşırı duygusal olması, müthiş oyunculuk performansı ile iyi ki izlemişim dediğim filmler arasına girdi. Sıcağı sıcağına yazmak istemiyorum ama hayatımda izlediğim en iyi 10 filmden birisi desem abartmış olmam. 

Oskar Schindler unutulmaz.

13 Nisan 2020 Pazartesi

Bir Aşk İki Hayat


Gece Netflix'i karıştırırken bu filmin yüklendiğini görünce bir bakayım dedim. Filmin hemen başında Moda ve Kadıköy sokaklarını görünce devam ettim. Bir çok defa geçtiğimiz, yürüdüğümüz sokaklarda, gördüğümüz, oturduğumuz mekanlarda çekildiğinden de devam ettim. Film güzel bir romantik dram. Bir insanın verdiği kararlarla hayatının ne tarafa gideceğini, nasıl bir yola gireceğini bize güzel bir şekilde anlatıyor.

Başrollerinde Bergüzar Korel. Kısa saç acayip yakışmış. Filmde her saniyesinden keyif alıyorsunuz. Engin Akyürek böyle bir çift için ideal oyuncu. Yakışıklı da. İpek Bilgin, Merve Dizdar, Osman Sonant diğer oyuncular.

Müthiş Kadıköy sokakları, mekanları. Etraf şahane. Moda sahili. Müthiş dekorasyonu ile bir ev. Şahane teras. Film tutkusu.

Filmde bir çok Türk sinema filmlerinden alışkın olduğumuz klişe görüyoruz.

Filmi beğendim. What IF isimli filmden uyarlamaymış. Zaten uyarlama filmler genelde güzel oluyor.

Sinemada 523.231 kişi tarafından izlenmiş. 

Şu an hem BeIN Connect hem Netflix üzerinden izleyebilirsiniz.

Bergüzar Korel'in kıyafetleri şahaneydi.

Filmin en güzel detaylarından birisi kesinlikle müzik seçimleri. Özellikle bir şarkı önermek istemediğimden Spotify üzerinden liste vermek istiyorum. Buradan dinleyebilirsiniz. 

İnsanın bazen bu tarz çok şey düşündürmeyen, kolay filmler izlemesi gerektiğine inanıyorum. Bir akşam tam konsantre olmadan bu filmi açıp keyifli zaman geçirmeniz mümkün. 

10 Nisan 2020 Cuma

İşe Yarar Bir Şey


İzlediğim filmlerde kendimi görebildiğim anlar varsa o filmleri doğal olarak daha çok seviyorum. İlk sahne. Haydarpaşa Otogarı. DTD logolu dev saat, defalarca açıp kapadığım, dinlenme salonlarına girip çıktığım o ahşap, ağır kapılar, içerde insanların geceyi geçirmek için yatak olarak kullandığı oturaklar, kalorifer petekleri, yıllarca oturulan, fotoğraflar çekildiğimiz, İstanbul'u izlediğimiz o merdivenler, tren saatini beklerken her detayını ezberlediğimiz bir mekan.

Yıllarca Fenerbahçe maçlarına trenle gidip geldim. Son tren 23:50'deydi. İç Anadolu Mavi Treni. Bir çok İzmitli için unutulmazdır. Çok yolculuk etmiştir. Haydarpaşa'dan en son kalkan tren buydu. Bazen bu trene yetişmek için Şampiyonlar Ligi maçlarından erken çıktığım da oldu, normal maçlardan çıkıp gezip eğlendiğimiz için keyfi bu treni beklediğimiz de oldu. Tabii o zamanlar öğrenciyiz. Arabayla gitme şansımız yok, otobüs ücretleri de makul değil. Biraz da trenin keyfini seviyoruz.

''Yemekli vagonda servisimiz başlamıştır.'' Filmin hemen başlarında böyle bir cümle duyduk. Yemekli vagon. Orada da çok kez oturduk. Hem tren dolu olduğundan yer yok diye, hem keyfi bira içmek için, hem yemek için, hem de masalı mis gibi ortam olduğu için. Filmi izledikten sonra bilgisayardan hemen maç fotoğraflarına baktım. Orada da bir çok fotoğrafımız varmış.

Film böyle başlayınca beni doğal olarak içine çekti. Daha sonra Leyla ile Canan'ın oturup bira içip, köfte yiyip sohbet ettikleri anlar, gece boyunca yapılan yolculuk, arada gelip yanlarına oturan diğer yolcular ve filmin konusu olan muhabbet. Leyla'nın Canan'ın anlattıklarından dolayı ona yakınlık kurup kendini kaptırması ve onunla bir yola çıkması, beraber Yavuz'un evine gitmeleri, Yavuz'un evinde bana göre kusursuz şekilde geçen 25 dakikalık muhabbet film için ''iyi'' demem için yetti. Film o muhabbet sonrası bitse de bu filme iyi derdim. Zaten açıkcası o 25 dakikalık sekans filmi öyle bir yere getirdi ki filmin kalanından aynı keyfi almadım. Ancak dediğim gibi o bölüme kadar olan anlar ve o bölüm kusursuzdu. En az Bir Zamanlar Anadolu'da, en az Kış Uykusu'nda, en az Kız Kardeşler filmlerinde sevdiğim sekanslar kadar mutlu etti beni.

Bu film için kimseye ''izle mutlaka'' demem, diyemem ancak benim hayatımda izlediğim en iyi yerli filmler arasına girdi.

Yiğit Özşener'in sesi ve oyunculuğu, Başak Köklükaya'nın müthiş oyunculuğu, Öykü Karayel'in adeta öğrenci olduğunu her saniye hissettirdiği anlar, İzmir manzaraları, tren yolculuğu ve kişisel olarak geçmişim... Filmin yönetmeni Pelin Esmer gerçekten işe yarar bir şey yapmış...

6 Nisan 2020 Pazartesi

Ladri Di Biciclette


Geçim sıkıntısı ve işsizlikle boğuşan bir ailenin şahane bir hikayesi. Bisiklet Hırsızları. Son dönemde izlediğim filmlerinin hepsinin iyi çıkmasına bayılıyorum. Tabii bunun nedeni geçmişten beri IMDb en iyi 250 film listesindeki filmlerin neredeyse tamamını seyretmemiş olmam. Aslında hayatım boyunca az film seyretmedim ancak genelde hep gündem filmlerini izleyip geçmiş filmlere bakmıyordum. Bu sene başı ile beraber bu listeyi bitirme isteğimden izlediğim filmler de genelde iyi çıkıyor.

Ailenin babası rolünde Antonio iş bulma kurumu önünde geçirdiği günlerin birinde bir iş haberi ile mutlu olur. Ancak bu iş için bisiklet ihtiyacı vardır. Ellerinde para olmadığından çaresizlik içinde beklerken ailenin kadını Maria evdeki çarşafları götürüp satmaya karar verir ve bu sayede ellerine bisiklet parası geçer. O an yaşadıkları mutluluk görülmeye değer. Ancak ilk iş gününde çalışırken bisikletinin çalınması sonrası Antonio ve oğlu Bruno bisikleti aramaya başlar. Polise gider, ikinci el bisiklet satış yerlerini gezer ancak bulamazlar. Böyle bir günde Roma-Modena maçı oynanırken çaresizlik içinde başka birinin bisikletini çalma düşüncesine girer...

Filmin bir sahnesinde radyoda Roma-Modena, Bari-Milan maçlarının oynanacağı söyleniyor. Ancak film 1948 senesinin filmi. 1946/1947, 1947/1948 ve 1948/1949 sezonlarında bu takımların aynı hafta birbirleri ile oynadıkları maçlar yok. Modena taraftarlarının kornalarla şehri gezdiğini düşünürsek film Modena'nın lig üçüncüsü olduğu 1946/1947 sezonunda ya da lig altıncısı olduğu 1947/1948 sezonunda çekilmiştir.1948/1949 sezonunda ise Modena 2 kusursuz seneden sonra küme düşüyor.

Antonio ve Bruno'nun yemek yedikleri sahne şahaneydi. Ailenin babası bu kadar sıkıntılı bir zamanda oğlunu mutlu etmek için şık bir restorana yemeğe götürür. Orada istedikleri yemekleri yemek isterler. Ancak Antonio orada bile hesap yapmaya koyulur. Bruno ise mutludur. Yediğini arka masadaki çocuğa gösterip hava atmak için elinden geleni yapar. Tabii diğer çocuk ona hava atarken Bruno'nun tabağı hep boştur. Bruno yemek yerken ise çocuk ona bakmaz. 

Filmden nedense Canım Kardeşim havası aldım. Türk sinemasının en özel filmlerinden biridir. Hem ufak çocuk detayı, hem iyi bir müziği olunca insan ister istemez böyle bir ruh haline bürünüyor.

Genel olarak hayatımda izlediğim en iyi siyah-beyaz filmlerden biri oldu diyebilirim. Tabii daha izlemem gereken çok film var...

5 Nisan 2020 Pazar

Casablanca


Yine bir kült film, yine yeni izledim. 1942 yapımı siyah-beyaz bir film daha. 2.Dünya Savaşı sırasında Fas'ın Kazablanka kenti kaçıp gelen avrupalılar ile renkli bir hayata bürünür. Zaman zaman sıkıntılar olsa da insanlar günlük hayatta eğlenip, içip, kumar oynayıp vakit geçirirler. Zenginlerin ve parası olanların her türlü yolunu bulacağını bu filmi izleyince bir kez daha görüyoruz.

Filmin benim için en güzel 3 sahnesi; Rick ve IIlsa'nın ofisinde konuştukları sahne, son uçak havalanma sahnesi ve La Marseillaise söylendiği sahne. Özellikle filmlerde böyle sahneler unutulmaz oluyor. Bu filmde de karşı tarafı bastırmak için birden coşkuyla söyleyen La Marseillaise benim için filmin en iyi anlarından biriydi. Neden bilmiyorum ama bu marşı çok seviyorum.

Rick Blaine aşırı karizmatik. IIsa Lund da çok güzel.

1942'de yapılan, bir çok ödül alan bu kült filmi izleyin diyecek kadar kendimi kaybetmedim. Gerçekten çok iyi filmmiş. IMDB listesine göre de tarihin en iyi 50.filmiymiş.

4 Nisan 2020 Cumartesi

Our Daily Bread


1934 yapımı şahane bir film. Sadece 1 saat 14 dakika. Ekonomik sıkıntılar yaşayan ve bir türlü iş bulamayan John Sims ve eşi Mary Sims sürekli gelen borçlulardan, ev sahibinden sıkıldığı günlerin birinde amcalarının bıraktığı çiftliğe yerleşmeye karar verirler. En azından kimseyle uğraşmadan, huzur içinde hayat yaşarız derler. Öncelikle yanlarına bir aile gelir ve çiftliği beraber yönetmeye karar verirler. Ancak ilerleyen günler tahtalara yazdıkları yazılarla işsiz insanları çiftliğe davet ederler. Onlarca insan gelir. Berber, puro satıcısı, ütücü, tesisatçı, marangoz, kemancı, taş ustası gibi meslek sahipleri gelir. Ve bir arada yaşamaya başlarlar. Çiftliği hep beraber ayağa kaldırırlar. Kendilerine evler yaparlar, tarlayı ekerler. Kemancı çocuklara ders verir, berber herkesi traş eder, para işlerinden anlayan kasaya bakar... Bir gece yarısı çiftiğe gelen Sally adında bir kadın huzursuzluk yaratsa da kısa sürede her şey normale döner. Yağmurun yağmadığı, tarlaların iyice kuruduğu günlerin birinde ise tüm çiftlik sakinlerinin kenetlenip su getirme çabası ise ''birlikten kuvvet doğar.'' sözünü bize net şekilde gösterdi.

Özellikle insanların bir araya geldiğinde neler yapabileceğini, her şeyi başarabileceğini, hayatlarına rahat şekilde devam edebileceğini anlatan bu filmi çok sevdim.

İnternette hakkında Türkçe çok bilgi olmayan bu filmi MUBİ üzerinden izledim. Belki de hayatımın sonuna kadar unutmayacağım.

3 Nisan 2020 Cuma

Journal D'un Curé de Campagne


Diary of a Country Priest ya da Bir Taşra Papazının Güncesi. Yeni görev yaptığı kasabada halk tarafından dışlanan, bunun yanında hayatına devam eden ve kendi davranış ve inançlarını sorgulayan bir papazın hayat hikayesini anlatıyor. 1951 yapımı film. 1936 yılında Georges Bernanos'un kitabından uyarlandı. 

İnsanın yalnızlığını, çaresizliğini, zor günlerini ve ''tanrı beni terketti'' cümlesi kuracak kadar yaşadığı bunalımı anlatan bir film. 

Normalde çok fazla siyah-beyaz film izlemiyorum ancak bu filmi soluksuz izledim. 

2 Nisan 2020 Perşembe

Korona Sonrası Futbol


Alanyaspor-Trabzonspor, Galatasaray-Gaziantep FK, Manchester City-Liverpool, Sevilla-Barcelona, Real Sociedad-Real Madrid, Dortmund-Bayern Münih, Kasımpaşa-Fenerbahçe, Napoli-Roma, Lazio-Milan bu hafta Cuma ile Pazar arasında oynanması gereken ancak korona virüs nedeniyle oynanmayacak maçlardan bazıları.

Tüm dünyayı etkisi altına alan korona virüs yüzünden her gün yüzlerce insan ölüp, yüzlerce insan hastalığa yakalanıp, yüzlerce insan yoğun bakımlara mahkum olup, yüzlerce insan işinden olup, yüzlerce insan açlık ve sefaletle boğuşurken burada futbol konuşmak ne derece doğru bilmiyorum da insanın kafa dağıtma ihtiyacı da oluyor. Bu da bazen bir şey dinleyerek, bazen bir şey izleyerek, bazen bir oyun oynayarak, bazen bir challenge yaparak ya da bir şeyler okuyarak oluyor. Bazen de bir şeyler yazarak.

Futbol dünyasından son gelen habere bakarsak Belçika federasyonu sezonu iptal edip lider durumdaki Club Brugge'ü şampiyon yapacakmış. Elbette herkesin bu konuda bir tercihi olabilir ancak ben bu konuda ayrılıyorum.

Futbolcuların tekrardan futbola zor adapte olacağı söylense de bu hastalık tamamen geçtiği takdirde bir şekilde sezonları bitirmek gerektiğini düşünüyorum. Sonuçta tüm sezon mücadele eden takımlar bir yere kadar gelmişler, bir yere kadar mücadele etmişler. 

Şahsi düşüncem Ağustos mu olur, Eylül mü olur bilinmez ligler bir şekilde bitirilsin. Buna göre transfer sezonları değişsin. Ve yeni sezon başlangıç tarihleri revize edilsin. Haftada 1 maç yapan ülkeler bazen haftada 2 maç yapsın, yerel kupalar iptal edilsin ya da tek maça dönüştürülsün, gruplar ortadan kalksın. Yani devam eden sezonların da bir sonucu olsun. Başlamamış sezonlar üzerinden bir karar almak bana daha sağlıklı geliyor.

Elbette direkt çıkıp ''Ligler iptal, bu sezonu saymayıp yeni sezona başlıyoruz'' diyenlere de saygım sonsuz ancak ben sezonun eksik kalmasının bir çok kişiyi daha da üzeceğini düşünüyorum. Yine de önümüzdeki günler ne getirecek bekleyip göreceğiz.

1 Nisan 2020 Çarşamba

Annie Hall


1977 senesinde çekilip, 1978 oscar ödül töreninde en iyi film dahil 4 oscar ödülü kazanan Annie Hall sadece Woody Allen'ın değil, sinema tarihinin en özel filmlerinden birisi. Komedyen Alvy Singer ile ünlü şarkıcı Annie Hall'in ilişkisini anlatıyor.

Güzel diyaloglar, güzel aşk, sevgi. 43 yıl önce çekilmesine rağmen ilişkilerin değişmediğini bu film boyunca gördük.

Arkadaş olarak ayrılık, gülerek o günleri anmak. Herkes yaşamak ister.

Woody Allen ile Diane Keaton o dönem gerçekten de sevgiliymiş.

Woody Allen filmi 4 ödül almasına rağmen Hollywood protestosu sebebiyle törenlere katılmamış. Bu arada film kategorisinde Star Wars, yönetmen kategorisinde Steven Speilberg, George Lucas gibi isimlerin önünde ödüle ulaşmış. Diğer filmleri izlemediğim için ödülü bu isim ya da film almalıydı diyemiyorum tabii.

Tanışma anları, yaşadıkları masum diyaloglar.

Güzel kıyafetler, güzel evler, güzel sokaklar.

Diane Keaton filmde çok güzelmiş. Şu an 74 yaşında. Woody Allen ise 85 yaşında.