7 Ekim 2012 Pazar

Varlığı Bile Sevilen Adam ; Alex de Souza



'' Hani hep anlatırlardı ya, Metin Oktaylar geçti Türk futbolundan diye… Hani anlatırlar babalarımız bize, Lefter’i; kitapların yazdığı Baba Hakkı’yı; siyah-beyaz gazete sayfalarına yazılan kaleci Şenol’u… 

Biz futbolu renklerin altında devleşmiş isimlere öğrendik… Tarihi anlatılırken sevdalısı olduğumuz takımların, cümle içinde kullanılan “adam”larıyla coşturduk içimizdeki forma aşkını… 

Ve bir gün, hepimiz kendi efsanelerimizin doğuşuna da tanıklık ettik… Hakan Şükür’ün Galatasaray’a gelip imza attığı günü okuduk gazetelerden… Metin-Ali-Feyyaz’ın işbirliğine İnönü’nün olmayan koltuklarından tanıklık ettik. Bülent Korkmaz’ın ilk çıktığı maçı seyrettik, küçük ekran televizyonlardan. Hami’nin frikiklerini saydık, henüz vuruş hızını hesaplayacak teknolojiler yoktu o zaman…

Bizim futbol sevdamız, kendisinden büyük isimler yaratmış adamların adları ile soyadları arasında büyüdü… Bazen de renklerin de ötesinde bir yer edindiler kendilerine… Büyüktür futbolseverin yüreği; kendi takımına gol atan adamları da sevecek kadar…

Bir gün bir adam geldi, sarı lacivertli formayı giymeye… Işıl ışıl parlayan gözlerinin ardında muzip bir çocuk gülümsemesi ile… Yepyeni bir aşkın tohumlarının atıldığı gündü o gün… Beraber sevinip beraber üzülmeye; zaferlere, kahırlara ortak olmaya gelmişti. Usulca sokuldu, formasını üzerine geçirdi, aldı koca takımı sırtında taşıdı.
Bir efsanenin doğuşuna tanıklı ettik, hep beraber, her türlü renk sırtımızda… 

O Fenerbahçeliydi, üzerinde sarı-lacivert forma… O frikik atacaksa, anlayın ki penaltı… Ancak o kaçırır, tabii kaçırırsa… Stada gidip de topla yaptığı dansı seyretmek, Fenerbahçelinin futbol ibadetiydi artık… O gol atıp da, sevgili eşi Dianna yanına koşuyor diye, olmayan Alex tribününü yaratmak, Fenerbahçelinin boynunun borcuydu… 

Hiçbir şey yapmasına gerek yoktu, sarı-lacivert çubukluyu, bir de kolunda kaptanlık bandıyla, adı anons edilsin statta yeterdi… Kazanmak mı, tabii önemli de, Alex topun başına bir geçsin hele… Kramponlarının izni Fenerbahçe Stadı’na kazıya kazıya yürüsün, bir vursun, isterse gol de olmasın… 
Varlığı bile sevilen adam… 

Şimdi bize kalan ise, bir efsaneye tanıklık etmiş ve ona veda etmiş olmanın verdiği hüzünle, çocuklarımıza hikayesini anlatmak… 
“Alex’in en güzel golüm dediği rövaşata var ya, o gün tam da o kalenin arkasında oturuyordum”  ''


Alıntıdır. Tutkumuz Futbol'dan.  Buradan da izleyebilirsiniz.

Hiç yorum yok: