21 Aralık 2012 Cuma

48


Günler öncesinden başlıyor goygoy, maçı kafamızda oynuyoruz, sürekli tweetler, mesajlar, akıllar maçta, kendimizi hazırlıyoruz, kendimizi sıkıntıya sokacak hareketler yapmıyoruz. Maça tam anlamıyla konsantre oluyoruz. Rakip Galatasaray'lı arkadaşlar, neredeyse hepsiyle muhabbetim var. Aramız çok iyi. Ezeli rakip, ebedi dost dediğimiz olayın tam ortası.

Maç için o arkadaşların tamamı İstanbul'da ama biz orada değiliz. Kocaeli'den 100 km öteye gidip halısaha maçı yapacağız. Halısaha maçı demeyelim, bu bir derbi, bu bir onur mücadelesi, bu bir maçtan daha fazlası. Hem zaten halısaha dediğim zaman kaptan kızıyor. Kaptan Eurosport'dan Atilla Nesipoğlu. İsim de verelim. Kaptanın hakkını vermek lazım. Kaptan özeldir.

Takımımız Atilla Nesipoğlu, Melih Eskinazi, Alican Özcan, Yücel Özmetin ve benden oluşuyor. Karşı takım. İzi, Kutay, Hasan, Atahan, Mustafa. 

Halısaha maçı dediysek Vezir diye bir tesis-Altunizade'deymiş- minyatür kaleler, 5'e 5'den oynayacağız. Yazlıkta her gün oynuyordum ama neredeyse profesyonel-hakem falan var- olarak ilk kez oynayacaktım.

Hakem var, seyirci var, foto muhabirleri var. Hatta kamera olacaktı da onu iptal ettik.

Mücadele başlıyor, futbolun tüm gerektirdiklerini sahaya yansıtıyoruz, şiir gibi futbol oynuyoruz, tribünlerde olan taraftarlar zevk alıyor. Takımda herkes gol atıyor, herkes formanın ağırlığını veriyor. Çubuklu parçalı'yı 4-8 yeniyor, plakayı yazıyor. 48!

Karşı takım kendi kalesine gol atıyor, bomboş pozisyonları kaçırıyor, paslaşamıyor, sahada eziliyor.

Mücadele sonrası sahanın ortasında omuz omuza yapıyoruz. Galatasaray'lı arkadaşlarımız kızıyor, üzülüyor. Hatta maç sonrası fotoğraf çekimine gelmeyenler var. Kıskanıyorlar bizi, sevincimizi.

Mücadele bitiyor, o gece İstanbul'da kalıyorum ve ertesi gün işe uykusuz bir şekilde dönüyorum.

200 km, 8 gol, 48, müthiş muhabbet, alınan haklı galibiyet, sevinç... Her şeyiyle şahane bir gün. 13 Aralık 2012 unutulmazlar arasında yerini alıyor.

Hiç yorum yok: