15 Kasım 2009 Pazar

NBA'de Haftanın Değerlendirmesi (27 Ekim-14 Kasım)

Efendim, öncelikle blogun sahibi Yiğit Yılmaz'dan ve siz sevgili ygtylmz blog okuyucularından özür diliyorum -bu güzel Heat dansçıları fotoğrafıyla- gecikme için. Haftada bir yazacağız dedik ama zannedersem iki buçuk hafta oldu. Ama çok çok geçerli bir sebebim vardı diyebilirim: Vizeler! Yahu bu üniversite ne illet birşeymiş ya, yıllarca yanlış anlatmışlar bize üniversiteyi. Çalışın, şu sınavı geçin, üniversiteyi kazanın herşey bitecek. İsterseniz derse girip, isterseniz girmeyeceksiniz, çimlere uzanıp eğleneceksiniz. Hem kızlar teklif ediyor üniversitede vs. vs. Yalan, külliyen yalan! Ulan ömrümü çürüttü vizeler. Kız, mız tık yok henüz. ÖSS'ye çalışmadığım kadar çalıştım vizelere, neyse ki herşey şimdilik sona erdi sevgili okur. Şimdilik rahatım, ha ne diyorduk? Enbiey.

Affınıza sığınarak ligin başından beri geçen süreyi 1 hafta olarak alıp değerlendirmemi ona göre yapacağım. Bundan sonra da kısmetse inşallah -bu bana birini hatırlattı- her cumartesi ya da pazar haftanın değerlendirmesini burada okuyacaksınız. Yine de bana güvenmeyin derim, her an bir sürprizle karşınıza çıkabilirim, eheh kafiyemi de yaparım. Yalnız farkettin mi bilmiyorum ama henüz esas konuya giremedik okur? Ne diyorduk? Enbiey.

Haftanın Takımı: Phoenix Suns
Hani bir zamanlar, çok değil bir kaç sene önce, bir Phoenix vardı. Pivotu Amar'e olan, içinde Quentin Richardson'undan tutun da Joe Johnson'ına, Shawn Marion'ına kadar run&gun sisteme tümüyle uyum sağlayabilecek olan, kaptanlık koltuğunda da Aziz Steve Nash'i bulunan takım. Koç Mike D'Antoni. Yedeklerde Raja Bell, Boris Diaw falan. Bunlar böyle normal sezonun tozunu atmışlardı, Nash MVP, D'Antoni Yılın Koçu olmuştu, Play-Offlarda San Antonio'ya toslamışlardı ama gönüllerin şampiyonu olmuşlardı. Heh bu seneki Phoenix, o senekinin bir boy küçüğü gibi oynuyor işte. Geçen sene 9. sırada kalıp Play-Off yapamamışlardı. Bu sene Shaq gitti, pivot bölgesine Portland'da süre dahi alamayan Channing Frye geldi ama bayağı etkili oldu bu hamle. Çünkü Frye atletik, koşuyor ve üçlük atıyor. Shaq run&gun hücuma uyum sağlayamıyordu, dolayısıyla Phoenix koşmak istese de çoğu zaman Shaq buna engel oluyordu, bu sene o ortadan kalktı. Koç Alvin Gentry'nin de büyük pay sahibi olduğunu söyleyebiliriz bu tabloda. Nash yeniden MVP gibi oynuyor. Şu an 8 galibiyet 2 mağlubiyet ile batının zirvesindeler. En etkileyici galibiyetleri de Jason Richardson'un coştuğu Boston deplasmanı. 10 maçta 111.3 sayı, 24.3 asist, 43.4 ribaunt ortalamasıyla oynuyor Phoenix. Şut yüzdeleri %49, üçlük yüzdeleri %46.2, gerçekten etkileyici.

Haftanın Oyuncusu: Steve Nash
Nash ile Kobe arasında kaldım ve Nash'i seçtim. Kobe, Gasol'ün yokluğunda çok çok iyi maçlar çıkararak Lakers adına Gasol'ü fazla arattırmadı. Ama Phoenix'in şu an bu kadar heyecan veren bir basketbol oynatıyorsa bunu kesinlikle Nash'e borçlu. Yukarıda da dediğimiz gibi, MVP seçildiği yıldaki gibi oynuyor hemen hemen. 10 maçta 17.1 sayı, 11.8 asist. %50 ile üçlük atıyor ayrıca. Tebrik ediyoruz kendisini, 2010 Şubatının 7'sinde de 36 yaşına basacağını hatırlatalım.

Haftanın 5'i:
PG: Steve Nash
Eh kaçıncıya Nash'ten bahsedeceğiz, iyi işte adam. 11.8 asistle Asist Kralı falan.

SG: Kobe Bryant
Pre Season'da Gasol sakatlandı. Bir kaç maç sonra dönecek dendi. Dönmedi, sezon başladı o maç dönecek bu maça yetişecek dendi, Gasol ortalarda yok. Ama son şampiyon Gasol'ü fazla aramıyor çünkü Kobe sazı henüz sezon başında eline aldı, Kobe farkında. Sayı ortalaması 31.4, bu alanda lig lideri. Üç maçta 41 sayı buldu. Bu üç maçı da kazandı Lakers. Kobe'de 99. kez 40+ sayıyla oynamış oldu. Ayrıca bir kaç maç önce de toplam sayıda Allen Iverson'ı geride bıraktı, 24.000 sayı barajını geçti. Kısacası Kobe hala bildiğimiz Kobe.

SF: Lebron James
Cleveland sezona iyi başlamadı. Kendi sahalarında Boston'a yenildiler, deplasmanda Toronto'ya yenildiler. Geçen sene normal sezonun lideri lige 0-2 ile başladı. Daha sonra 3. iç saha maçlarında 2. yenilgilerini aldılar, rakip Chicago'ydu. İşte bu kesinlikle normal değil. Geçen sene bu takımın iç saha performansı 39-2 idi. Bu sene 3 maçta 2 mağlubiyet aldılar. Tabii bunun nedeni kesinlikle Lebron James değil. Yeni isimler takıma ayak uydurma problemi yaşıyorlar, en başta Shaq olmak üzere. Bir de Delonte West var ki o çok ayrı bir yazı konusu. Lebron bu ufak çaplı kaos ortamında 28.2 sayı, 7.3 ribaunt, 7.4 asist ortalamalarıyla elinden geleni yapıyor. Son Miami maçından sonra saçma bir forma numarası konuşması oldu. Oradan puan kırdım ama yinede bu yeri hak ediyor.

PF: Chris Bosh
2003 sınıfı oyuncuları arasında Lebron ile Wade ile Carmelo ile kıyaslanınca hep geri planda kalmıştır Chris Bosh benim gözümde. Geçen seneye kadar süper yıldız olabilecek oyununu bizlere gösterememiştir. Geçen sene hafif bir kıpırdanma oldu, ama bu sene şu ana kadar tam anlamıyla patlama yaptı diyebiliriz. En gerçekçi övgü, bu adamın şu an ligin en önemli 4 numarası olduğudur. Pau Gasol hala sakat ve Nowitzki'nin bir günü bir gününe uymuyor. Chris Bosh ise her maç istikrarlı. Takımı her maç istikrarlı değil fakat Bosh bu sene 9 maçta 28.0 sayı, 11.8 ribaunt ortalamalarıyla oynadı. Orta mesafesi zaten iyiydi, ancak şimdi bir 4 numara için kusursuz. Sene başından beri 6 üçlük kullanmış, 6'sı da isabetli. Ayrıca ligin en çok faul yapılan adamı, bu da içeride ne kadar savaştığını gösteriyor. Tabii hızlı ayakları sayesinde. 122 faul atışı kullanmış 9 maçta. Şu an için en önemli kusuru da faul atışları. %78.7 ile atıyor. Onu %85 civarına çekebilirse çok daha fazla canlar yakabilir.

C: Andrew Bynum
Gasol'ün yokluğunda Kobe'nin yükünü biraz olsun azaltan bir isim Andrew Bynum. Lige girdiğinde henüz 17 yaşındaydı. Bir kaç sene sabredildikten sonra bir Noel gecesi, Miami maçında eski Lakers'lı Shaquille O'Neal üstünden bir smaç vurdu. Bynum hemen ardındaki pozisyonda hücumda top istedi. Çok güzel bir pivot hareketiyle Shaq'tan sıyrılıp boş smacı vurdu. Bu onun ne kadar hırslı, ne kadar inatçı olduğunun göstergesiydi. 2 sene önce tam oyununu geliştirmişken bir Memphis maçında dizinden sakatlandı ve sezonu kapadı. O sakatlık belki de Lakers'ın şampiyonluğunu engelleyen sakatlıktı. Geçen sene Bynum döndü ve yine tam form tutmuşken bu sefer dışarıdaki Memphis maçında, öbür dizinden sakatlandı. Neyse ki bu sefer Play Off'lar başlamadan döndü ancak Play Off'lar dahil çoğu maçta sene başındaki halinden eser yoktu. Adeta içindeki ruhu sökülmüş insan gibi dolaşıyordu sahada. Bu sene ise diğer iki senelere nazaran daha da mükemmel başladı sezona. Gasol'ün yokluğunun büyük etkisi var ortalamalarının 20.7 sayı, 11.9 ribaunt olmasında ancak bu onun mükemmel olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bu sene ciddi bir sakatlık yaşamazsa All-Star olacaktır muhtemelen. İlk 5 başlamasa bile yedeklerden gelecektir en azından.

Haftanın Çaylağı: Brandon Jennings
Kendisi NBA'e gelmeden önce Ricky Rubio ile kıyaslanıyordu. Draft gecesine geç katıldı, sırf Rubio'nun ondan önce seçildiğine tanıklık etmemek için diye spekülasyonlar var. 9. sırada Milwaukee tarafından seçildi. Şehre yepyeni bir heyecan kattı. Sezon öncesinde 20 galibiyet alamaz denilen Milwaukee'yi, Bogut ile birlikte ayakta tutuyor şu an. Hemde Bucks'ın en önemli oyuncusu Redd'in sakatlığından sonra bile galibiyet aldığını düşünürsek Jennings'in değerini daha da anlayacağız. Milwaukee 6 maçta 4 galibiyet almış durumda ve Brandon Jennings 20.7 sayı, 5.2 asist, 4.3 ribauntla oynuyor. 10. sıradan seçilmiş bir çaylak için hiçte fena olmayan istatistikler. Rubio şu an Barcelona'da. NBA'de oynasaydı ne olurdu pek kestirilemez ama o NBA'e gelene kadar Jennings'in burada çok saygı göreceği ve benimseneceği kesin. Blake Griffin ve Tyreke Evans ile birlikte yılın çaylağı yarışı mı? Neden olmasın.

Haftanın Hayal Kırıklığı: Chris Paul hariç New Orleans Hornets
Herhalde NBA'de hangi takımı tutmak istemezdin deseler hiç düşünmeden Hornets derim. 2 sene önce bu takım NBA'de Batı Yarı Finali'nde San Antonio ile 7. maçı oynamış ve kaybetmiş, basketbolu çok beğenilen bir takımdı. O kadrodan fazla bir değişiklik olmadı. Biri dünyanın en iyi oyun kurucusu olarak görülen 3 All-Star var, biri de zamanın üçlük şampiyonu Stojakovic. 2 şampiyonluk yüzüğüne sahip tecrübeli James Posey. İçeride zamanında 2. sıradan seçilmiş bir pivot: Emeka Okafor. Ama takıma bakıyorsunuz, ne bir hücum planı var, ne doğru düzgün savunma. Sistemsizlik sistemiyle oynuyorlar, CP3 olmasa Kaan Kural'ın dediği gibi sonuncu olurlar. Bakalım koç Byron Scott'u kovdular. Yerine Jeff Bower geldi fakat bu seferde önceki gece Chris Paul sakatlandı. 10 maçta 3 galibiyetleri bulunuyor ve halleri hiç te iç açıcı değil.

Diğer Dikkat Çekenler:
Texas'ta Dallas takımı geçen senenin üzerine birşeyler koymuş durumda, ama yinede Nowitzki'ye bakıyorlar. Kazanmaları için onun iyi oynaması lazım. Spurs şimdilik istediği oyunu oynamıyor. Sene başında kendilerini Lakers ile kıyaslıyorlardı ama Denver ile kafa tutabilecek kadar bile oynamıyorlar Batı'da. Rockets, Yao ve T-Mac'in yokluğunda yürekli oyuncuları sayesinde galibiyetler alıyor. Scola, Landry, Brooks ve Ariza takımı taşıyor. 2. turdan seçilen olası Steal Chase Budinger'da gayet iyi bir performans çiziyor.

Allen Iverson'un sorunları devam ediyor. Sezona sakatlık ile başladı. Daha sonra ilk maçında kenardan başladı ve maçtan sonra bunu şu sözleriyle eleştirdi; "Sakatlığımı tamamen atlattım ancak şimdide kenarda oturmaktan popomda bir sakatlık oluştu." Tamam Memphis organizasyonunun amacını anlamıyoruz. Madem kenarda oturtacaktınız neden aldınız Iverson'ı diye sorabiliriz. Ancak İlk 5'te de başlasa illa bir sorun bulurdu Ivy. 3 maç oynadıktan sonra Atlanta'ya ailesinin yanına kaçtı, takımı terkedip. Bence kendisinin şu an hem kendi adına, hem de basketbol adına yapması gereken en iyi şey basketbolu bırakmak. Avrupa'ya filan da gelmesin, Fenerbahçe Ülker'e filan hiç gelmesin. Bizden uzak, Allah'a yakın olsun, Amin.

Boston savunuyor, Wizards hayal kırıklığı, T-Wolves saçmalıyor, Knicks Allah ne verdiyse potaya gönderiyor ve savunma yapmıyor, Nets galip gelemiyor, Utah sorunlu, Chicago genç, Philly istikrarsız, Detroit kapalı kutu, Portland ateşli, Oklahoma City enerjik, Sacramento'ya helal olsun, Clippers loser, Charlotte sayı atamıyor falan filan...

Bizimkiler:
Hidayet Türkoğlu
Hido hakkında Jose Calderon ile aynı anda oynar mı soruları çıkmaya başladı ve eminim ki bu hem Jose'yi, hem Hido'yu ama en çokta Toronto'yu rahatsız ediyordur. Orlando'daki gibi öne çıkan bir yapısı yok zira top genellikle Jose'de hücumda. 1. ve 2. skor opsiyonları da Bosh ve Bargnani. Şimdilik fazla etliye sütlüye karışmıyor. 13.9 sayı, 4.6 ribaunt, 3.6 asist ile oynuyor ki bu Orlando'daki son 2 senesine göre çok düşük rakamlar.

Mehmet Okur

Takımı Utah Jazz'de işler karışık. 9 maçta 4 galibiyetleri var ama Memo bildiğimiz Memo. Üçlük atıyor, 14.5 sayı ortalaması, 6.6 ribaunt ortalaması var. İstikrarlı. Geçen seneki kadar iyi değil belki ama Utah zaten takım olarak çok kötü. Bir klasik haline gelen 5 maçta 1 maç kaçırma olayı devam ediyor.

Ersan İlyasova
NBA'de 2. yılını geçiren oyuncumuz sezona iyi başlamasa da şimdilik koç Scott Skiles'a kendini ispatlamış gibi. Milwaukee'nin deplasmanda başlarda fark attığı ama daha sonra son dakikalarda zora giren maçta, Chicago'ya karşı son topu kullanması için top Ersan'a verildi ancak Ersan içeri drive edip maçı uzatmaya götürmek yerine, üçlük atıp kahraman olmak istedi ama başarısız oldu. Fakat ondan sonra Skiles'ın verdiği şansları iyi kullandı. Knciks maçında 23 dakikada 13 ribaunt aldı. Denver maçında ise kenardan gelip 17 sayı, 8 ribauntluk katkıda bulundu. Takımda en çok sayı atan oyuncular sıralamasında 8.0 sayıyla 5. sırada, yanında da 5.8 ribaunt var. Zamanla daha çok süre alıp, ortalamalarını geliştirecektir. Belki ilk 5 bile çıkabilir çünkü o potansiyele sahip.

Buraya kadar okuyan varsa teşekkür ederim efendim, haftaya görüşmek üzere...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

gsw ye deginmemene icerledim. belirteyim..

eren.