Msn sohbetlerine devam ediyorum, Önce derbi, daha sonra Fenerbahçe'nin ilk yarı futbolu ve şimdi sezonun kalanından Fenerbahçe Ülker. Eren Tolga Onur ile yaptığımız, bize göre çok keyifli geçen röportajı okumaya başlayabilirsiniz. Eren'e çok teşekkür ederim.
Eren tolga Onur kimdir? Ne iş yapar,
Nerede yazar? Ne yapar? Bir röportaj klasiği olarak kısaca kendini anlatır
mısın?
Eren Tolga Onur Sakarya Üniversitesi'nde Makine Mühendisliği okur.
Okulunu uzatır, bundan da pek rahatsızlık duymaz. http://erentolgaonur.blogspot.com/
olan kendi sitesinde, kendince ve çok ciddili şeyler yazar. Kafasına eserse de http://taktikanlayis.blogspot.com/
sitesinde Fenerbahçe yazar. Bu aralar Fenerbahçe yazmaya yetecek gücü kendinde
bulamadığı için uzun bir ara verdi diyebiliriz. Ne yapar? Şu sıralar okulu
bitirmeye çalışır, arkadaşlarıyla her gece ve bazı gündüz vakitleri dünyayı
kurtarmayı çok sever, bolca Fenerbahçe'yi yaşar. Daha fazlasını isteyen kızlar Twitter’dan
eklesin.
Fenerbahçe'yi yaşar diyorsunuz,
uzaktan mı? İçinden mi? Maçlara gidip gelir misin?
Elimden geldiğince içinden yaşarım. Babamla o stada ilk adımımı
attığım günden beri içimde hissettiğim garip duygu geçmediği sürece de içinde olacağım.
Geçen sene kombinem vardı, her şey güzeldi. Okuldaki işlerin sıkışması ve Sakarya'nın
tren raylarının yenilenme çalışmaları yüzünden İstanbul'a pek gelemez oldum. Bu
da benim maç ritmimi inanılmaz düşürdü. Stadı çok özlüyorum. Aslına bakarsan bu
sene daha çok basketbol maçlarına gitmeye çalışıyorum. Futbolda kombine
olmadığı zaman kendimi oraya ait hissetmiyorum. Basketbol farklı. Amatör ruh,
yeni yapılanma falan iyi kaptırdım kendimi. Şu sıralar 'içeri' durumu pek yok
yani.
Basketbol’a laf geldiği için o zaman
asıl röportaj nedenine gelelim, Fenerbahçe Ülker. Eskiden bir klişe vardı, hata
şu anda da devam ediyor, Fenerbahçe futbolda bir yenilgi alsa eş, dost, akraba
hemen ''ne olacak bu Fenerin hali'' derler. Sanırım şimdi aynı şeyi ‘’Ne olacak
bu Fenerbahçe Ülker'in hali’’ diye de sorabiliriz?
O kadar rahat sorarız ki aklımız durabilir. Fenerbahçe Ülker bu
sene genelinde inanılmaz bir değişim yaşadı. Geçen sene enkaz olarak elimizde
kalan, umutsuz bir oluşum haline gelmiştik. Kulüp düşünüldüğü zaman en umutsuz
ve en düzeltilemez şube olarak duruyordu. Sene başında da vefasızlığın dik
alasını her zaman için görmüş, Aydın Örs'ü bir kere daha gönderdik. Yani her
şey berbat gidiyordu. Sonra Kemal Dinçer hamlesi, taraftarla saydamlık
kurulması ve oluşturulmaya çalışılan yapının başına Pianigiani gibi bir adamın
gelmesi her şeyi tersine çevirdi. Takım bizim yeni sezon umudumuz oldu
diyebiliriz. Çok şey bekledik, çok emekler verildi ama şu an için tekrar
başlarkenki duruma geldik. Harcanan paralar ve alınan performans inanılmaz kötü
bir orantı veriyor. İyi sinyaller aldığımız bazı maçlar olsa da genel olarak
elimizde umut edebilecek noktalar da yok
Aydın Örs demişken o meseleye bir
girelim, Aydın Örs'ün özellikle geçen yıl takıma müdahale edememesi, olanları izlemesi
gibi şeyler konuşuldu. Aydın Örs takıma gerçekten müdahale etmedi mi? Yoksa
yönetim nedeniyle edemedi mi?
İşin içine girmeyi pek sevmem ama duyduğum şeylerin hepsi Aydın
Örs'ün görev tanımının tahmin ettiğimiz kadar kapsamlı olmadığı yönündeydi. Belki
de belli olmadığı bile diyebiliriz. Aydın Örs her zaman işin içinde olmayı
seven, oyuncularla iletişimi de üst düzeyde olmuş büyük bir basketbol adamıdır.
Ayrıca herkes tarafından sevilir, saygı duyulur. Bizim kulübümüz için pek
rastlanan bir durum olduğu söylenemez. Geçen seneki takım öyle bir noktaya
gelmişti ki Aydın hocanın da yapacağı bir şey kalmamıştı. Kısaca; Aydın Örs'ün
olanları izlediğine inanmıyorum. Görevi kısıtlıdır ve yapacakları bu kadardır.
Eminim ki yapacağı şeylerin en fazlasını da yapmıştır.
Aydın Örs'ü yerden yere vurmak yerine,
yönetimi eleştirmek daha mantıklı olur mu?
Ben yönetimin –ne yazık ki buna Aziz Yıldırım olarak da bakabiliriz-
Fenerbahçe'nin başına gelmiş en iyi yönetim olduğunu kabul ediyorum ama
kendilerini en kötü noktaya da taşıdılar. Şu an için gözümde herhangi bir
ağırlıkları yok. Her branş için bu geçerli. Basketbol için de öyle. Kesinlikle
eleştirilecek şey yapı olmalıdır. Tek kişiye yüklenmek bizim ülkemizde yapılan
en saçma ve aynı zamanda da sürekli olan yanlıştır.
Fenerbahçe Ülker geçen sezon tarihinin
en kötü dönemlerinden birini yaşadı ve bu sezon öncesi gelen iyi bir hoca ve
Avrupa’nın iyi olarak kabul edilen oyuncuları. Basketbol branşı böyle mi ayağa
kaldırılabilirdi? Yoksa Fenerbahçe yönetimi ‘’yeni salon yaptık, hem geçen
sezon başarısızdık, parayı verip alalım oyuncuları, bu sene başarı
yakalayalım’’ mı dedi? Gün kurtarmak için atılan bir adım mı yoksa geleceği
rahatlamak için yapılan hamleler miydi?
Öncelikle, bu sorunun cevabı biraz uzun ve karışık olacak.
Karakter sıkıntımız yok :)
Pianigiani'nin
Siena'da uyguladığı sistem için ''günü kurtarmak'' tabiri yanlış olur. Günü
kurtarmak her zaman önemlidir ama ana taş bu değildir. Zamanında Mahmut Uslu Beyefendi'nin
de buyurduğu gibi biz son senelerde Siena’yı örnek almaya çalışan bir kulüp
olduk. Mesela, geçen sene Curtis'in yeni Bo olmasını bekleyerek transfer ettik.
Bu sene ise olmasını beklediğimiz adamı aldık. Belirli bir hedef artışı ve 'günü kurtarma'
çabası olduğu kesin fakat başta da belirttiğim gibi takımın başına geçen adam
uzun soluklu işlerin adamıdır. Ayrıca, O'na güvenmek ve inanmak için elimizde
bolca neden de var. Biz kesinlikle iyi bir hamle yaptık. Transferler konusu
biraz karışık. Günü kurtarmak istemeyen
bir takım Batiste, Andersen gibi çok çok uzun vadede katkı alamayacağı adamları
almazdı. Tabii ki günü kurtarmak istiyoruz ve geleceğe de bakıyoruz. Asıl
yapmamız gereken şey Pianigiani'nin kafasını sahaya yansıtabilen takımı
oluşturmaktı. Bu yönden bakınca, kimsenin takıma sallamaya hakkı yok diye
düşünüyorum. Ben de dahil herkes eksikleri olsa da güzel bir takım kurulduğunu
düşünüyordu. Şimdi işler karışınca ''biz demiştik abi'' edebiyatı yapmanın bir
manası yok. Çözüm üretmeye çalışmalıyız.
Fenerbahçe Ülker'in bir Batiste sorunu
var, Batiste'in yanlış yerde oynatıldığını, Panathinaikos'dan farklı bir yerde oynatıldığını görüyoruz? Batiste'den neden verim alamıyoruz?
Olaya Batiste ekseninde değil de pota altı rotasyonu ve kısa
verimlerinden yola çıkarak bakmak istiyorum. Batiste sene başında Andersen
kendini bulana kadar dört numara denendi. Oğuz ile birlikte oynadığı zamanlar
bile oldu. Bunlara takılmamak lazım. Asıl sorun olan şey Batiste'i kullanış
tarzımızdı. Batiste hücum süresinin elinde biteceği adam olmamalı. Batiste
potaya bu kadar uzak olmamalı. Eline gerekli yerlerde top verildiğinde Avrupa'nın
en iyi bitiricilerinden birini kullanamadık ve kullanamıyoruz da. Burada kadro
yapısına ve oynanan basketbola girmek gerekir. Pick and roll oynayacak bir
Diamantidis'e sahip değiliz. Zaten buna çoğu takım sahip değil ama yan
parçalarla bu telafi edilebilirdi. Emir’in sahada olduğu süreler de çok az. Barış'ı
yeni yeni kullanmaya başladık. Bu ve
bunun gibi sebeplerle istediğimizi alamadık. Batiste hâlâ -yaşına rağmen-
gittiği herhangi bir basketbol takımında başarılı olabilir. Sadece böyle kullanılmamalı.
Pota altı rotasyonnu diyoruz,
Fenerbahçe ne zaman rakipten daha fazla ribaund alacak, ribaund sıkıntısı
çekmeyecek? Real madrid maçı 43-31, Panathinaikos maçı 38-30 ve son olarak top
16 maçında Barcelona karşısında verdiğimiz 34 ribaund'a karşı alınan 18
ribaund.
Yanılmıyorsam Barcelona bizim toplam ribaund sayımız kadar veya
daha fazla hücum ribaund’ı aldı. Bu pota altı rotasyonuyla daha fazlası
olamayacağını söylemek umutsuz bir yaklaşım olmaz. Andersen hiçbir zaman çok
sert bir uzun olmadı ama iyice meme kıvamına gelmiş durumda. Batiste son
maçlarda kıpırdansa da sezon genelinde bize sertlik vermedi. Oğuz konusuna
girmiyorum, girersem röportaj bitmez. İlkan beklediğimiz sertliği ve enerjiyi
verebilecek bir adam ama bu işler bu kadar kolay değil. Onun da bazı hataları
var, koçun da bazı inatları var. Bir de işin Kaya boyutu var. Kaya takıma
sertlik katabilecek bir adam. Koçun planlarında olmaması kötü. Biraz kullanabiliriz
diye düşünüyorum. Hatta Emir'i de dört numara gibi oynattığımızı düşünürsek
–abartılmadığı sürece güzel bir denemeydi-, düzeleceğini sanmıyorum. Zaten bu
sene hakkında o yüzden çok umutlu olamıyorum. Sene başında bu kadar yumuşak
kalacağımızı tahmin edememiştim.
Umudum yok diyorsun, koç Simone Eylül
ayında ‘’takımından memnuum’’ , Ekim ayında ‘’çok çalışıyoruz, daha iyi
oluyoruz, daha iyi olacağız’’ ve Barcelona maçı öncesi ‘’bu iyi bir test maçı
olacak, daha çok çalışmamız gerekiyor’’ tarzı açıklamalar yaptı. Sence Simone
hayal kırıklığı mı yaşıyor? Takıma inanıyor mu? Demeçlerinden ne
çıkartabiliriz?
Demeçlerinden umut çıkartabiliriz. Bunu söylemek yanlış olmaz. Koç
iyi olacağını düşünüyor. Benim 'umudum yok' dememdeki kasıt çok çok yukarılara
çıkamayacağımız. Fenerbahçe daha iyi olacaktır, belki gruptan da çıkacaktır ama
gerektiği kadar dirençli bir takım olamayacağız gibi duruyor. Deplasmanlara
bakarsak sorunun cevabını bulabiliriz. Khimki hariç dağılmadığımız zor bir deplasman
yok. Evinde rahat rahat kazandığımız Panathinaikos dahil. Bunun bağlı olduğu
ayakları; ribaund, kısaların beklediğimiz baskıyı asla oluşturamaması ve
setlerin yavaşlığı gibi bir sürü yere bağlayabiliriz. Topu Pianigiani takımı
gibi çeviremiyoruz, rakibi ısıramıyoruz. Bu yumuşaklıkla nasıl olacak
bilemiyorum. Ben işin içinden çıkamıyorum, umarım koç çıkar.
Belki gruptan da çıkarız dedin, Top
16'dan üste çıkma şansımızı nasıl görüyorsun? Grupta da gerçekten çok iyi
takımlar var, Siena, Barcelona, Maccabi, Olympiakos gibi Final Four'a kalsa
şaşırmayacağımız takımlar. Neler olur?
Evimizdeki maçlarda yine bir şekilde direnç gösterip çok erken havlu
atmayacağımızı düşünüyorum. Olayı sonuna kadar taşırız ama çıkamamak sürpriz
olmaz. Grup zor, gerçi kolay olması garip olurdu. Saydığın takımların yanı sıra
Caja da Zan Tabak yönetime geçtikten sonra farklı bir kimliğe büründü. Sene
başındaki hallerine bakarsak kesinlikle korkulması gereken bir takım. Siena
hala daha iyi oynuyor, çıkabilecekleri nokta ne olur bilemiyorum ama sonuç
olarak tehlike. Olympiakos sene başındaki tutukluğunu attı ve ilk maçta
mağlubiyetle başlamaları hiç iyi olmadı. Maccabi bildiğimiz Maccabi gibi değil
ama yine de bizden iyi olduklarını söylemek zor değil. Hiç saymadığımız Khimki
öyle ya da böyle bizi yendi ve evlerinde bu şutörlerle herkese tehlike
oluşturabilirler. Ülke rekabetini de işin içine katarsan Beşiktaş bizden maç
çalabilir. Gelinen noktada ilerisi için pek umutlu olamıyorum.
Geçen sezondan başlayan Yunanistan'daki
ekonomik kriz, Olympiakos nasıl bir ekiple şampiyon oldu, İtalya'da ekonomik
sıkıntılar,sponsorların fesh etmesi. Mesela Siena'nin hocası dahil en büyük
oyuncuları ayrıldı ve hala Euroelague'in iyi takımlarından. Bu iş sadece transferle,
parayla olmuyor mu? Belli bir ekol olmak, belli bir sistem kurmak mı lazım?
En başından beri anlatmaya çalıştığım şey bu. Basketbol takımı
olmak, her sene en yukarılarda bulunmak kolay bir şey değil. Sene başında
yazarken ''Taraftar çok uçuyor, hemen Euroleague kupasını aldık'' dediğimde çok
tepki aldım ama bu işler o kadar kolay değil. Benim ilk plandaki amacım, orada
kalıcı olmaktır. Eminim ki Pianigiani'nin de öyledir. Koç bu iş için uygun
adamdır. Yanlışları var, inatları var ama bu işi yapabilecek bir kapasiteye
sahip. Kesinlikle arkasında durmalıyız.
Simone'nin de arkasında durmayacaksak
zaten neden bu branşa ağrlık veriyoruz ama yanlışlarını da söyleyelim, en son
maç yeni transfer Tripkovic'in süre almaması yanlış değil mi + Tripkovic
kimdir? Bilmeyenler çok, kısaca anlatır mısın?
Tabii ki yanlışlarını söyleyelim. Röportaj başından beri söylemeye
çalıştım, söylerim de. Asla kör bir adam olmadım. Maç kopmuşken ve Tripkovic'in
ilk maç stresini atması için uygun bir ortam varken kullanılabilir miydi? Pek
tabii kullanılırdı. Peki bu adam için; hafta içi takıma gelmiş, kimseyi tanımıyor
ve belirli bir süre sonra Euroleague macerasına dönüyor diyerek Barcelona
maçında oynatmamak hata mıdır? Bence değildir. Tercihtir. Tercihlere saygı
duyarım. Tripkovic bizim kadromuzda bulunmayan saf şutörün tanımıdır. Perdeden
çıkar, şutunu bulur ve atar. İyi günündeyse rakibe kan kusturur. Ayrıca Partizan
terbiyesiyle büyümüş bir adam olarak basketbol bilgisi de iyidir. İkili oyun
oynadığını görebiliriz mesela. Bir de işe altıncı yabancı olarak bakmak lazım.
Ne bekliyorduk? Süper bir yıldız mı? Yoksa istediğimiz bir görev adamı mı? Ben
ikincisini bekliyordum ve beni hayal kırıklığına uğratmadı. Tripkovic daha yukarılara
gelmesi beklenen bir adamdı ama asla kötü bir oyuncu olmadı. İyi bir kumar ve
denenebilirdi. Şutör eksikliğim açıkken bu transfere laf etmem yanlış olur.
Shelden Williams transferi yattığı
için sevinmeli miyiz? Batiste'in de gideceğini düşünürsek.
Ben sevinmiyorum ve siz ne düşünürsünüz bilemem. Shelden Williams NBA'de
aradığını bulamamış, bir ara basketbola ara vermiş bir adam. Asla kendi
yetenekleriyle skor yaratabilecek bir oyuncu değil ama caydırıcı bir güç
olacaktı. Çok çok iyi bir savunmacı olmadığını kabul ediyorum ama işin savunma
kısmına vereceği katkı şu anki uzun rotasyonunun çok ötesinde olacaktı. Ayrıca
bu adam yansıtıldığı kadar kazma bir adam da değil. Kaya'nın evrildiği son
haliyle kıyaslayanlar falan oldu ki gülerek okudum. Shelden bizim sistemimize
daha uygun bir adamdı. Olaya Batiste - Shelden takası gibi bakmamak gerekir.
Dediğim gibi, Batiste ismini kullanamıyorsan Shelden gibi bir adamı almak kötü
bir hamle değildir.
Genel takıma geçelim. Euroleague'in en
az asist yapan 3.takımıyız, en az ribaund alan 2.takımıyız. Bu şartlarda buralarda
olmamız da büyük başarı değil mi?
Başarısızlıklara bakıp da başarı çıkartmak sevdiğim bir iş değildir
ama üzülerek söylüyorum ki evet öyle. Cantu, Union maçını kazanmış olsaydı
gruptan çıkamıyorduk. Daha ötesi olabilir mi?
Oyuncuları değerlendirelim mi kısa
kısa? Ama sadece Bo’dan uzunca bahsedelim. Bo Makedonya milli takımı ile yarı
final, partizan ile final four , Siena'ya neler yaptığını söylemeye gerek yok.
Burada neden özlediğimiz oyuncu olamadı? Sakatlık etken mi?
Sakatlık öncesi daha iyi oynadığını söylemek mümkün. Sakatlık
sonrası Bo'yu oynatmak konusunda çok ısrarcı olduk. Acaba bir etkisi oldu mu
diye düşünmeden edemiyorum. Bo asla bu değil.
Tamam hiçbir zaman takımını oynatan, pick and roll üstadı bir adam
olmadı ama yaptığı iyi şeyler her zaman için önemliydi. Bo'nun performansına
bakarken, takımın hücum setlerinde Bo'ya gereken boşlukları oluşturacak hamleleri
iyi yapamadığını da düşünebiliriz. En başta da söylediğimiz o öldürücü baskıyı
oluşturamamız konusuna da değinebiliriz. Elimizde, kağıt üzerinde Sato-Ömer-Bo
var ve top çalma rakamlarımız da çok çok iç açıcı değil. Her şey bu kadar
tersken Bo'dan çok düz bir oyun beklemek yanlış olur ama bildiğimiz Bo olmadığı
gerçek.
Diğer oyuncular ile ilgili kısa kısa
yorumlara geçelim ;
Sato
Kesinlikle çok emek veriyor. Hücum anlamında biraz daha fazlasını
bekliyorum ama verdiği mücadele çok hoşuma gidiyor.
Bojan
Kötü
başladı, iyi gidiyor. Elimizdeki tek skorer diyebiliriz. Bojan'a şutör demek
istemiyorum. Bence iyi bir skorer. Sırtı dönük de oynayabiliyor. Değerli bir
parça.
Batiste
Oyun yapısından ötürü kızamıyorum. Çok büyük saygı duyduğum, Avrupa'nın
en iyi bitiricilerinden biri. Olmadı, tutmadı.
Ömer onan
Düşen oyun ritmine, yaptığı acayip hatalara rağmen ben Ömer'i hep
çizginin hemen üzerinden uçan topa doğru atlarken hatırlayacağım. Kesinlikle
mücadele simgemiz. Çok büyük Fenerbahçeli.
Emir
Belirli bir süre düşüşe geçse de yaşadığı en istikrarlı sezon
diyebiliriz. Kesinlikle inanılmaz bir saha görüşü var. İyi günündeyse izlemekten
en zevk aldığım oyuncu. Geldiğinden beri söylüyoruz; şutunu ve fiziğini
geliştirmesi lazım.
Andersen?
Şu an için 'şutu girerse iyi, girmezse berbat' bir profil çiziyor.
Savunma kısmında daha iyi olabileceğini düşünmüyorum ama hücumda bir kaç hareketini
daha görmek istiyorum. Her şeye rağmen Andersen bu değil.
İlkan Karaman
Çok büyük atlet. Şutunu güveniyle birleştirebilirse güzel bir
silahı daha olacak. Ben İlkan'dan biraz fazla umutluyum.
Oğuz savaş
Tüm fenerbahçe şubelerinde beni en çok hayal kırıklığına uğratadan
adam. Parkeye ilk adım attığı anı hatırlıyorum ve şu andan bir farkı olmadığını
hatta daha heyecanlı olduğunu biliyorum. Oğuz yeteneğine yazık ediyor ve edecek
gibi duruyor.
Kaya Peker
Zamanında iyi bir hücumcuydu, bu hallerini görmek üzücü. Açık
söylüyorum, sevmem ama saygı duyuyorum. Sertlik için kullanılabilir.
Barış Ermiş
Abartıyorsam da umurumda değil; benim için şu an Türk oyuncular içerisindeki
en iyi guard. Saha görüşü, ikili oyunları
ve savunma gayreti çok iyi. Bu sene şutuna da daha çok güveniyor. Ben Barış'ı
çok seviyorum, koç da artık hakkını vermeye başladı.
Fenerbahçe Ülker için sezon kötü
başladı, kötü devam ediyor ama basketbolu izlemeyen sadece puan durumuna bakan
adam ligde lider, top 16'da yoluna devam ediyor diyebilir.İzleyen adamlar için
''bekleyin az kaldı, takım geliyor.'' diyebiliyor musun?
O adamı bana gönder de bir tane deplasman maçını beraber izleyelim
derim ben de. Çok abartılan Türkiye Basketbol Ligi'nin de nasıl bir balon
olduğunu görebiliriz buradan. Efes'in de Galatasaray'ın da çok dirençli takımlar
olduğunu düşünmüyorum. Düşük bütçelerle kurulan Karşıyaka, Banvit hatta
Beşiktaş bile kendi çaplarında daha iyi takımlar. Bu paralara oluşturulan bu
takımlar çok büyük yanlışların sonucu. Fenerbahçe'nin yapmaya çalıştığı şeyi
anlarım, Galatasaray'ın da öyle ama Anadolu Efes mesela, ne yapıyor? Birisi
bana çıkıp mantıklı açıklama yaparsa sevinirim. O yüzden başarılıyız diyemem.
Ben en azından gidip Barcelona deplasmanında biraz direnç göstermek istiyorum.
Fenerbahçe Ülker tribünleri hakkında
ne düşünüyorsun? Yeni salon, değişik bir kitle?
Çok kötü., gerçekten kötü. Bazı dönemler güzel görüntüler ortaya
çıksa da asla yeterli değil. Basketbol taraftar kültürü ayrı bir kültürdür,
bilirsin. Hakemi etkilemek, takımı ateşlemek ayrı işlerdir. Bunları 'Alex de Souza'
diye bağırarak yapamazsınız.
Ülker ile sponsorluğun bitirileceği
konuşuluyor? Bu durum olursa bizi nasıl etkiler? Sahiden etkiler mi?
Öyle şeyler konuşuldu ama sonra gerçek olmadığını okudum. Gerçek
olursa da yeni bir sponsor bulunur. Yönetimin maddiyat konusunda hakkını vermek
lazım. En azından bu sene gerekli bütçe oluşturuldu. Bundan sonra da hedefler
doğrultusunda farklı bir noktaya gelineceğini sanmıyorum. Sorun olmaz yani.
Kısa sorular, kısa cevaplar bölümü ;
Final Four? Bu sene
hayal.
5 yıl içinde şampiyonluk? Pianigiani'nin
arkasında her şeye rağmen durulursa mümkün.
Türkiye Basketbol Ligi? Birinci
bitirirsek çok büyük bir avantajımız var. Takımlara da bakıyorum ve bence
alırız diyorum.
Simone dönemi MVP? Tüm
dalgalanmalara rağmen Emir.
Simone dönemi hayal kırıklığı? Batiste.
En iyi oynadığımız maç? Tam
olarak istediklerimi aldığım bir maç yoktu ama belki Galatasaray maçı.
En kötü oynadığımız maç? Kesinlikle
çok seçenek var ama ben Barcelona diyorum. Bu kadar ezileceğimizi sanmıyordum. En
azından yeni bir grup, yeni umutlar diyerek farklı bir takım bekliyordum
Son olarak Fenerbahçe Ülker ve sezonun
geri kalanı ile ilgili ne bekliyorsun?
Ben hayatım boyunca çok umutlu bir adam oldum. Kızıyorum, sövüyorum
ama takımın hâlâ daha bir tepki vereceğini umuyorum. Gruptan bir şekilde çıkıp
sonra eleneceğimizi düşünüyorum. Lig konusunda fazla şüphem yok. Her şeye
rağmen Fenerbahçe çıkıp bir lig maçında –Örneğin; Aliağa- otuz asist
yapabiliyor. Kadromuz ve yapımız yine ağır basıyor yani. Ligi alırız.
Röportaj için çok teşekkürler, çok
keyifliydi. Başka da soru yok. Var mı ekleyeceğin bir şey?
Eyvallah. Asıl ben teşekkür ederim, oldukça fazla keyif aldım.
Gerektiği kadar konuştum herhalde. Ekleyecek bir şeyim yok.
Ve
kişisel soru ; ygtylmz.blogspot.com ile
ilgili ne düşünüyorsun?
Bunu seninle yaptığımız sohbetlerde de söyledim. Bloglarda
fotoğraf, haber tarzı şeylerin paylaşılmasından yana değilim. Bunu sen de
yapıyorsun ve ben de sana hep söylüyorum. Tabii ki tercih meselesidir, saygı
duyarım ama okumam. Maç günlüklerin, Hakan ile yaptığın röportaj ya da kendi
fikrinin olduğu maç yazılarını ise okurum. Hepsini bir araya toplarsak, bu
kadar kişiye hitap ediyorsan da bu senin başarını gösterir. Benim fikirlerime
de uymaman gerektiğini :)
Eren Tolga Onur ; twitter.com/erentolgaonur
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder