10 Mart 2015 Salı

Fenerbahçe 1 Galatasaray 0 / Radyodan Derbi


1988'den 2015. Kendimi bildim bileli Fenerbahçe maçlarını izlemeye, Fenerbahçe maçlarını kaçırmamaya çalışıyorum. Fenerbahçe maçlarını izlemek için yaptığım fedakarlıklar geliyor aklıma. İnanılmaz şeyler. Belki de bazılarına göre mantıksız, akıl dışı. Yapılmaması gereken şeyler. Yaşım tutmadığı için içeri alınmadığım kahvenin yanından zar zor camdan izlediğim günlerden her sene kombine aldığım günlere. Tv'de diğer insanlara göre en dandik hazırlık maçından en önemli maça yıllardır Fenerbahçe'nin kaçırdığım maçı çok azdır. Bir şekilde Fenerbahçe maçlarına zaman yaratıyorum. 

Bundan yıllar önce Fenerbahçe-Galatasaray maçına bilet almak için okuldan kaçmış, sınava girmemiştim. Hoş o maça bilet de alamamıştım ya neyse. Daha sonra hocaya açık açık ''bilet almaya gittim, sıra uzadığından gelemedim. Sınav yapmazsanız siz bilirsiniz.'' desem de hoca sınavı yapmıştı. Herhalde doğru söylediğimden. 

Bu sefer ise bilet için herhangi bir çaba sarfetmem gerekmiyordu. Cebimde kombinem vardı. Ancak ben maça gitmemeyi tercih ettim. Bir arkadaşa biraz olsun vefa borcumu ödemek için kombinemi ktarmış maça gitmemeyi tercih etmiştim. Hoş ondan sonra herhangi bir yerden bilet gelse de maça girmeyecek değildim. Gayet de stada girerdim. Gerçi kombinem olmadığı yıllar bile Fenerbahçe-Galatasaray maçlarına gitmeyi pek tercih eden biri değildim. Sezonun en önemsiz gözüken kupa maçına bilet alır, derbilere gitmezdim. O maçın her şekilde dolacağını, Fenerbahçe'nin diğer maçlarda bana daha çok ihtiyaç duyduğunu düşünürdüm. 


7 Mart 2015. Fenerbahçe-Galatasaray maçı için geceden Kadıköy'e gitmiş, müthiş Kadıköy havasını yaşamıştım. Maçtan önce programları, eski maçları izleyerek iyice havaya girmiştim. Fenerbahçe'nin Galatasaray'ı yenmesini ve şampiyonluk yolunda mücadeleye devam etmesini istiyordum.

8 Mart 2015. Yani maç günü. Yine erkenden dünyanın en güzel parkına gidip, dünyanın en güzel insanlarıyla-abartmıyorum gerçekten de muazzam insanlar- maç önü ritüelimizi gerçekleştiriyorduk. Tezahuratlar, şarkılar, muhabbetler... Fenerbahçe-Galatasaray derbisini bekliyorduk. Stada girecek arkadaşlarımız kadar stada girmeyecek arkadaşlarımız da vardı. 

Saat 18:50 gibi, Yoğurtçu Parkı'nı bilenler bilir. Stadın direkt karşısındayız. Takım anons edilirken Demirel anonsuna Volkan,  Gönül anonsuna Gökhan, Moussa anonsuna Sow... diye bağırıyor maç atmosferini iliklerimize kadar hissediyorduk. Mohikan ile atkılar açılıyor artık maça geçiyorduk.

Hayatımda izleme fırsatı elimde olup da izlemediğim ilk derbi böyle başlıyordu. Fenerbahçe-Galatasaray ile oynuyor, bizler stadın yanında radyodan dinliyorduk. İçerde neler olduğunu inanılmaz merak ediyor, radyoda aşırı bir heyecan yaşıyorduk.

Radyo heyecanı > Stat heyecanı. Neden derseniz spiker her Sneijder dediğinde sanki Sneijder ceza sahası yayında almış, vuracak ve golü atacak hissine kapılıyoruz. Pozisyonu göremediğimizden herhangi bir yorum yapma şansımız olmuyor. Maçı anlatan spiker ne derse yaşadığımız o kadar. Dakikalar geçiyor, ilk yarı 0-0 bitiyordu. Hava gitgide soğumuş, parkta yaktığımız ateşin başında bir elimizde içkiler, bir diğer elimizde radyomuz maçı takibe devam ediyoruz. Dakikalar geçiyor, beklediğimiz gol bir türlü gelmiyordu. Heyecan daha da büyüyordu. 

Dakikalar 75'i gösterirken radyoyu aldım, parkta dolaşmaya başladım. İleri geri gidiyorum. Bir elimde radyo, bir elimde bira şişesi parkta geziyorum. Spikerin anlatacağı golü bekliyor iyice geriliyordum. Ve derken o beklediğimiz gol geldi. Arkadaşlar ateşin başında ben onlardan uzaktayım. Radyo elimde. Kuyt'ın topu ağlara göndermesi ile beraber elimdeki şişeyi fırlatarak ''Gol be ak'' diyerek havaya zıplamak hayatımın en unutulmaz anlarından biriydi. Daha sonrası arkadaşlarla sevinç yumağı, çıldırma. Yine de ortada henüz biten bir şey yoktu. Gol sonrası aynı şekilde dolaşmaya devam ettim, dakikalar geçti ve maç sonunda bitti. Fenerbahçe derbi maçında Galatasaray'ı 1-0 yendi ve puan farkını 1'e indirdi.

Parkta dinlediğimiz bir maçı böyle geride bıraktık. Maçtan sonra gittiğimiz mekanda sadece bir kez özetini izlediğim maçı henüz oturup doğru düzgün izlemedim. 

Bundan yıllar önce bana deseler ki ''Yiğit senin kombinen olacak, Galatasaray maçına gitmeyeceksin. Gitmemeyi bırak maçı da izlememeyi tercih edeceksin.'' Gülerdim. Ama yaşandı. İyiki de gitmedim. Zaten kazandık. O yüzden hiçbir şey önemli değil.

Yoğurtçu Parkı, Aslı, Ayşe, İlker, Erdinç, Recep, Alican, Fourfourtwo Kasım sayısı, bisiklet, ateş, Kuyt ve alınan 3 puan. Stada gitsem belki de ilerde böylesine hatırlayacağım bir maç olmayacaktı. Ama şimdi 8 Mart 2015 dendiğinde asla unutamayacağım bir maç olarak direkt söyleyeceğim. Beşiktaş maçı 22 Mart. Stada girmek mi yoksa parkta radyodan dinlemek mi? Arkadaşlar girmeyelim derse girmem. Hem belki yine kazanırız, kazanırsak zaten maça girmişim, girmemişim çok da önemli değil.

Fenerbahçe ile yaşamaya devam.

Hiç yorum yok: