26 Mayıs 2015 Salı

Duygularımı Çaldılar


Gecenin saat 01:00'i bir şeyler yazmak istiyorum. Bloga giriyorum. Nasıl başlayacağımı bilmediğim için saçmalıyor olabilirim. Gerçi çok da önemli değil saçmalamak. Sadece hissettiklerimi yazmak istiyorum. Bu hayatta en çok Fenerbahçe'yi sevdik diyenlerdenim. Yıllardır bu böyle oldu. Okul hayatında da, iş hayatında da öncelikler hep Fenerbahçe. Ama bizim hayallerimizdeki Fenerbahçe'den git gide uzaklaştığımızın farkındayız. Duygularımız artık eskisi gibi değil.

88 doğumluyum. Galatasaray'ın şampiyonlukları ile geçen seneler. Şampiyonluk için sevmediğimiz için Galatasaray'ı değil Fenerbahçe'yi seçtik. Herhangi bir sebep yok. Zaten bir insanın bir takımı sevmesi için herhangi bir sebebe ihtiyacı yok. Sonuçta aklımız ermeden başlıyoruz armanın peşinde hayatlara. 

Fenerbahçe'yi yıllardır tv ya da stadyumdan takip ediyorum. Amatör branşlara destek oluyoruz desek de, salonlara falan gitsek de futbol her zaman doğal olarak öncelik. En çok sevindiğimiz ve en çok üzüldüğümüz maçlar futbol maçları. Ağladığımız, güldüğümüz maçlar. 

Şampiyonluk güzel şey, burada şampiyonluğu kötüleyecek değilim ama giden duygularımızı özlüyorum. Bunu bizden çalıyorlar. Her geçen gün daha da kopuyoruz.

Geçen sezon Varol abinin evinde, ardından efsane bir Cadde kutlaması, saatlerce tezahuratlar, muhabbet, makara, coşku. Yağmur nedeniyle ertesi gün hasta oldum tüm gün yattım. Yine de en ufak bir ''keşke'' demedim.  2010/2011 sezonu Bağdat Caddesi'ndeyiz. Sivasspor ile oynuyoruz. Yine sevdiğimiz herkes yanımızda, yine coşkuluyuz yine mutluyuz. Kazanıyoruz ve şampiyon oluyoruz. Yine Cadde kutlaması. Sonrasında yaşananlar nedeniyle çok acı çeksek de o gece yine unutulmazdı.  100.yılımız. O zaman maça gitme durumum yok. Aslında giderdim de başka şeyler vardı herhalde tam hatırlamıyorum. Trabzonspor ile berabere kalıp şampiyon olmuştuk. Bu kez evdeydim. Sevindim ve tv izleyerek uyudum. Şampiyonluk günleri nerede ne yaptığım çok net aklımda. Peki ya gidenler?

Denizli senesi, maçı kahvede izliyordum. O zaman evde digitürk falan yok. Heyecan tavan. Maç istediğimiz gibi bitmedi. Hatırlıyorum şimdi kahveden nasıl eve geldiğimi, ağlayarak uyuduğumu. Sadece saha içine bakıyordum ve sadece saha içinden dolayı acı çekiyordum. Ağlayacak kadar üzülmüştüm ancak o zamanlar duygular temizdi. Ne şike, ne başkanın olayları. En kötü yanlış 11 çıktı muhabbeti yapıyorduk. Malum Trabzonspor maçı. Bu kez tribündeyim. Maraton A-B blokta izliyoruz. Maça iyi başlıyor, golü atıyorduk. Tribünler yıkılıyor. Ardından gelen beraberlik golü ve sonrası acı bekleyiş. Bu kadar iyi oynadığımız maç bir türlü beklediğimiz gol gelmiyor ve son hafta şampiyonluğu veriyorduk. Anons skandalı falan var. Bana abimden hemen telefon geldiğinden pek yaşamadım. Yine Fenerbahçe için ağlayarak stadı terkettiğim bir gün. Ağlayarak stat dışı, sessiz geçen İzmit yolculuğu. Ama en azından yine her şeye rağmen duygular güzel. Gerçi sonradan stadın yandığını falan duyunca yine üzüntüden başka duygulara geçiş yapıyoruz ama yine de konumuz saha içi. Süper Final senesi. Galatasaray'ın şampiyonluğu hakettiği sene. Bir şekilde play-off falan son maça getirdik işi. Migros tribünündeyiz. Mücadele başladığı gibi bitiyor ve Galatasaray önümüzde şampiyonluğu kutluyordu. ''Aşkınla olduk derbeder bu sevgi bir ömre bedel...'' tezahuratları eşliğinde takımı alkışlıyor ve daha sonra hemen stattan çıkıyorduk. Stattan çıkarken ilk cümlemiz ''Seneye de kombine alıyoruz.'' oluyordu. Çünkü yine her şeye rağmen üzüntümüz temizdi. 

Ve bu sezon. Galatasaray şampiyonluğu ile bitti. Ancak bu kez çok daha farklı duygular yaşıyoruz. Aziz Yıldırım, İsmail Kartal ve yönetim bizim üzülmemizi bile engelliyorlar. Bizi utandıracak açıklamalar, bizi düşündürecek hareketler. Gelecek açısından emin olamama. Üzüntü yok, kızgınlık var. Futbolcular, İsmail Kartal ve tabiiki de Aziz Yıldırım'a karşı. Yıllardır yaptığı yanlış hareketlerle- tribün kapatmalar, herkesi düşman etmeler, herkesle kavgalar, yanlış tercihler, kovulan hocalar, futbolcular -  artık iyice kendisinden nefret edecek boyuta gelen milyonlar. Duygularımızı çalan Aziz Yıldırım bizim adam gibi üzülmemizi bile engelliyor. 

Galatasaray'lı arkadaşları tebrik ediyorum. Başta Hamza Hamzaoğlu gibi iyi bir insanı. Tabii sevdiğimiz çok insan var. Kutay başta bir çok Galatasaraylı arkadaşım mutlu olmayı haketti.

Ya biz? Biz mutlu da değiliz, gelecekten emin de değiliz. Çok kısa bir süre sonra duygularımızı çalan adam, bizi yıllardır yaşadığımız duygulardan uzaklaştıran adam bir kez daha başkan seçilecek ve bir kez daha binlerce insanı kandıracak.

Yıllardır süren Saracoğlu macerama ara vereceği gibi. Belki de hayatımda ilk kez bir ciddi adım atıp ''Evet seneye veya önümüzdeki seneler Aziz Yıldırım gitmeden o stada gitmeyeceğim, kombine almayacağım, forma almayacağım.'' diyorum.  Bunu sağlayan isim Aziz Yıldırım ve 3 Temmuz'dan beri artarak yürüttüğü saçma yönetim anlayışı.

Yaşadığım sevinçler, üzüntüler, duygular benim stada gitmemden daha önemli. Ben Fenerbahçe'yi uzaktan desteklemeye devam ederim. Duygularımızı çalan adama karşı, bizi bu kadar kızdıran adama karşı artık somut adım atmak lazım.

Bu hayatta en çok Fenerbahçe'yi seven insanlar, Fenerbahçe'nin ellerinden gitmelerine izin vermesinler. Umarım Fenerbahçe açısından her şey güzel olur. Çok yaşasın Fener.

Hiç yorum yok: